Dostu da Düşmanı da Tanıyamazsın
Dostu da Düşmanı da Tanıyamazsın
Ülkemizin jeopolitik konumu gereği bölge ve bölge üzerinde planları olan ülkelerinde asla vazgeçemeyeceği ,irtibatını kesemeyeceği ve kimin dost, kimin düşman olduğunun asla belli olmayacağı bir kara parçası üzerinde yaşamaktayız. ülke içinde huzursuzlukların oluşmasında, her ülkenin kendi çıkarları doğrultusunda, ülkemizin iç işlerine karışacağı ve kimin dost, kimin düşman olduğu belli olmayan bir karmaşayla yüz yıl sürecek kardeş kavgası yaşanacaktır.
Çok geriye gitmeden sağ-sol kavgalarının olduğu dönemde, aynı aile veya sülale içinde insanların birbirine nasıl düşman olduğunu yaşayarak gördük. Karmaşa başladığında tek hedef çok düşman ile çeşitlilik sağlanacaktır. Hedef ülkenin kurtulması, düşman ise bizim dışımızda ülkeyi kurtarmak için mücadele eden diğer ülke kurtarma sevdalıları.
Nasıl mı olacak ?
Suriye’ye bakın, ülkesini yada rejimini korumaya çalışan bir güç, oluşan kaostan nemalanmaya çalışan bir Kürt oluşumu, rejimi yıkmak ülkeyi özgürlüğüne kavuşturmak isteyen başka bir güç. Suriye üzerinde çıkarları olan ülkelerin oluşturduğu daha bir çok güç, dünyanın çeşitli yerlerinden getirilerek kurdurulan ışid, el nusra, el kaide ve yüzlerce değişik örgüt.
Suriye üzerinde etkinlik kurmaya çalışan yada çıkarları uğrunda mücadele eden devletler ise, Abd, Rusya, Çin, Türkiye, Arabistan, Körfez ülkeleri, İsrail, Fransa ,Almanya, İngiltere.
Peki Suriye’deki rejim ve halk nasıl bir yapı içerisinde idi.
Baas rejimlerinin özelliği ‘’mezhep’’ olgusundan çok Arap Milliyetçiliğiydi. Örneğin aynı ideolojik kaynaktan beslenen Sünni kökenli Saddam Hüseyin, Irak’ta; Alevi kökenli Hafız Esad ise Suriye’de ‘Baas rejimini’ temsil ediyorlardı. İkisinin buluştukları temel nokta ‘‘Arap milliyetçiliği’’idi. Baascı Saddam rejiminde nüfusun yaklaşık olarak %60’ı Şii kökenli, Esad rejiminde ise %60’ı Sünni kökenliydi. İki ülkenin siyasi yapısını belirleyen ‘Sünni ve Alevi Baas rejimi’ Arap dünyasında fiilen kabul edilen bir durumdu.
Nüfusu yaklaşık olarak 21 milyon tahmin edilen Suriye’nin etnik yapısının %75’ini Araplar oluşturuyor. Bunların yaklaşık olarak %17-20’si Alevi. Geri kalanların %11’ini Kürtler, %9’unu Hıristiyanlar, %1’ini Çerkezler, %4’ünü de Dürzîler, Filistinliler, Yahudiler, Türkler ve diğer azınlıklar oluşturuyor. Kürtler dışında diğer bütün etnik ve dinsel gruplar devlet yönetiminde bir biçimde temsil ediliyorlar.
Ayn El Arap’tan Türkiye’ye gelen bir kız çocuğuna uzatılan mikrofona ‘’Esat bizi insan yerine koymadığından bir kimlik kartımız yoktu’’ sözü Kürtlerin durumunu daha iyi anlatmaktadır. Kimliği bile olmayan insanların ülke nüfusu içerisindeki oranı %11.
Ülkeleri en iyi ele geçirme yöntemi böl, parçala, yönet taktiğidir. Suriye içerisinde ki etnik yapı Arap milliyetçiliği ve katı kurallarla sağlanırken, çözülme sonrasında büyük bir kaos ve yerlerinden edilen, acıyı yaşayan halk yığınlarının göz yaşları ile yüzyıl daha sürecek karmaşa ülke üzerinde planları olanların eseri olarak kalacaktır. İktidarın düşmesi durumda bile gücü elinde tutmak isteyen yada istediğini alamayan devletlerin grupları yönlendirmesi veya Baas yapılanmasında ki karanlık güçlerin ülkede etkin olma çalışmaları sonucunda şuan Irak’ta yaşanılanlar bu ülkede yaşanacaktır.
Bu çerçevede bizim ülkemizde yaşanılacak olan böylesi bir oluşumda neler olabileceğini hiç düşündünüz mü ? Barış süreci dendiğinde, oralarda kullanılan grupların neler yapmaya başladığını hepimiz görmekteyiz. Ülke içinde ki bütün etnik grupların ve mezheplerin kullanılacağını unutmamamız gerekmektedir. Bu durumda kim dost, kim düşman bilinmeden kan akacaktır.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.