EN GÜZEL SÎRET-EN GÜZEL SÛRET
Ey Server-i Kâinat!..
"Bütün insanlığa peygamber gönderildim..." buyuruyorsun. Yâni; gelmiş geçmiş bütün Peygamberler ve onların ümmetleri de Sana tâbidirler.
Kâinatın yaratıcısı Yüce Allah: "(Yâ Muhammed) Biz, seni, âlemlere rahmet olmak üzere gönderdik." (Enbiyâ, 107) buyuruyor. Yâni Sen, kâinatın, zerre zerre, yegâne rahmeti, bereketi, ümidi ve nûrusun!.. Yâni Sen; kâinatın sırrısın!.. Bu da demektir ki; kâinatı târîf, ancak, Senin târîfinle mümkündür!,,
Rehber Sensin! ..Kılavuz Sen!.. Elbette ki, doğrudur ne söylersen!..
Çünkü Sen; Hakk diliyle söylersin ne dersen!..
"Allah güzeldir ve güzeli sever " emrin ise, "Sûret yapanların en güzeli olan Allah'ın şânı ne yücedir." ( Mü'minun,14) âyetini ne muazzam îzâh ediyor.
Ve elbette ki, O, yarattıklarına da güzelliğinden numûneler katmıştır ki, Kur'ân-ı Kerîm'de : "Yarattığı her şeyi güzel yapan, insanı yaratmaya da çamurdan başlayan O'dur." ( Secde, 7) buyuruyor.
Ve yine Yüce Allah buyuruyor ki: "Hiç şüphesiz, biz, insanı en güzel surette yarattık." (Tîn,1)
İnsanın "en güzel surette yaratılması"nın yanında, onun, "çok şerefli ve üstün meziyetlerle donatıldığı" da , İsrâ sûresinin yetmişinci âyetinde şöyle ifade buyuruluyor:
" Hiç şüphesiz, biz insanoğlunu çok şerefli ve üstün meziyetlerle donattık; onları çeşitli nakil vasıtalarıyla karada ve denizde taşıdık. Kendilerine güzel rızıklar verdik. Onları, yarattığımız şeylerin bir çoğuna üstün kıldık."
Demek ki; Yüce Allah indinde, insan, hem "en güzel", hem "en şerefli", hem de "üstün meziyetli" bir varlıktır. Allahü teâlâ, insana, ni'met olarak bu meziyetleri vermiş, ikrâm etmiş ve onu imtiyazlı kılmıştır .
Sâde insana bunlar verilmiş ise, onun "Rehberi, Serveri, Kılavuzu..." düşünüz ki, ne kadar güzeldir, ne kadar şereflidir ve ne kadar üstün meziyetlerle tezyîn edilmiş olur, değil mi?
Çünkü; Allahü Teâlâ, O'na, "Sen olmasaydın, sen olmasaydın, hiçbir şeyi yaratmazdım" diye hitap etmektedir.
Ve dahası, bütün insanlığı, O'na itaate dâvet ederek: "Resûlullah'da sizin için...güzel bir örnek vardır." (Ahzab, 21) buyurmaktadır. Peş peşe, sıra sıra, dizi dizi...bu güzelliklerin sırrını keşfe memur olan bizler, ne yapıyoruz? Evet, ne yapıyoruz?
Kâinatın Efendisi , bir başka hadîslerinde buyuruyor ki: "Ben, üstün ahlâkı tamamlamak için gönderildim."
Peki; bizler, O'ndaki bu "üstün ahlâk" ı tanımaya, bu ahlâktan nasiplenmeye ve bu ahlâkı sâhiplenmeye gayret göstermesi gereken memurlarsak, yaptığımız nefs muhasebesi acaba yeterli midir? Ne derecedeyiz? Hangi merhalede!..
Bütün bunlara rağmen, O; Allah'ın, "Habibim!" diye hitap ettiği tek insan olduğu hâlde, duâdan ve tövbeden geri durmamış ve şöyle niyâzda bulunmuştur:
"-Allahım; Sen, benim dışımı ve görünüşümü güzel yarattığın gibi, içimi ve ahlâkımı da güzel eyle!" (Bknz. Necip Fâzıl, İman Ve İslâm Atlası, b.d. yayını, İstanbul, Ekim 1981, Sf. 363)
O'nun, sîretinin de, sûretin de güzelliğini târîf, elbette ki, imkânsızdır.
"İmâm-ı Müslim ve Buharî'den nakledelim:
Mübârek çehreleri hakkında, iki büyük hadîs âliminin nakilleri:
"-Allahın Resûlü, çehre ve ahlâk bakımından insanların en güzeliydi."
Ebu Hüreyre:
"-Ben, Allahın Resûlünden daha güzel bir şey görmedim. Yüzünden güneş nûru akardı. " ( Bknz: Necip Fâzıl, a.,g.,e., Sf. 346)
Biz de hep berâber duâ edelim: Allah'ım, bizim dışımızı - görünüşümüzü de, içimizi - ahlâkımızı da güzel eyle!.. Güzel eyle!.. Güzel eyle!..Güzel eyle!..
Ve bizi; Kâinatın Efendisi-Şanlı Peygamberimizin şefâatine de nâil eyle!..O'na; milyon kere milyon selâm olsun!..
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.