M.Halistin Kukul

M.Halistin Kukul

Güzelliğe Numûne Bir Edebiyat Dergisi: "EDEBÎCE"

    

           

                           M. HALİSTİN KUKUL

     Edebiyat dergileri; fikir,  güzellik ve hem de nezâket ikrâm ederler. Yâhût da, ben,  öyle olmalıdırlar, diye düşünüyorum. 

     Elimde, bu mânâda, keyifle okunacak zarîf bir dergi var. Adı: Edebîce!..

     Edebîce; 2017 yılının Nisan ayında, birinci yılını doldurdu. Birinci sayısının kapağında şu ifade bulunmaktadır: "Edebice Dergisi "Güneş Altında Söylenmemiş Söz  VAR ve Her Söz Sahibini Arar."

     Bu, şu demektir ki, bizim de söylenecek/söyleyecek sözümüz vardır. Yâni, "İddialıyız!"

     Benim, en arzu edip takdire şâyân bulduğum tavırdır bu!.. İddialı olmak!..Kendini ortaya koymak!..Cemiyet içindeki varlığını hissettirmek, duyurmak, ispatlamak!..

      Adam, şiir- hikâye yazıyor, resim yapıyor...soruyoruz, hedefin nedir?

       Diyor ki: "Eh işte, bir şeyler karalıyoruz-çiziyoruz!.."

      Her maksadın, bir hedefi olmalıdır. Bu da, "iddia" ile, beyan edilir.

      İki aylık bir dergi olan Edebice, muntazam bir şekilde yayınlanarak, bugün îtibâriyle 6. sayısına başarıyla ulaşmış seksen sayfalık kaliteli bir "Fikir-Sanat-Edebiyat Dergisi"dir.

      Tabiî ki, akla şu soru gelebilir: "Kaliteli dergi ne demektir?"

      Söyleyelim: En başta, 'edebiyata sâdakat'tir.  Fikir istikrarı ve Türk Dünyâsı Dergisi olma azmi'dir. Peyami Safa üstâdın deyişiyle: " Mükemmeliyet iştiyakı"dır.

       Edebice'nin ilk sayısında, bu "iştiyak", bir beyannâme olarak "Niçin Edebice?" başlığıyla sunulmuştur. Bundan, umûmî bir kanaat vermek bakımından bâzı bölümler naklediyorum:

         "(...) Artık güçlü şairler, güçlü kalemler yetişmiyor. İnsanların şiir ve sanatla iştigal etmesi elbette sevindiricidir. Ancak birkaç mısra alt alta dizenlerin kendilerini “usta şair” mertebesinde saymaları ve bu şairlerin usta işi eserlerinin (!) gerek edebiyat dergilerinde gerekse sanal ortamlarda yer bulması, mücevher gibi hassas bir terazide tartılması gereken şiirin geleceği için endişelenmemize sebep olmaktadır. Zira kötü örneklerin bir zaman sonra edebi zevki aşağılara çekeceği ve bunların tekrarlanması halinde de “şiir” denen duygu dilinin, ön dişleri sökülmüş, içi boşaltılmış bir korkuluğa dönüşmesi endişesini körükleyeceği de bir gerçektir.

           Anlatmaya bağlı edebî metinlerde de durum üç aşağı beş yukarı aynı. Özellikle sosyal platformlarda yazılan roman ve hikâye denemelerinin sanal ortamlarda pek çok okuyucuya ulaşması, yayın evlerinin sadece satış odaklı politikaları gereği, sanal kitap ortamlarında rağbet gören ergen ürünlerini kitaplaştırıp piyasaya sürmesi şiirde yaşanan seviyesizliğin roman ve hikâyede de yaşanmasına sebep olmaktadır. Tek düze olay anlatımına dayanan, yapı ve üslûp bakımında bütün kusurları ihtiva eden, hiçbir tip ve olay tahlilinin olmadığı, okuyucuyu yormayan tasvir ve tahlil fakiri bu kitapların sanat kaygısı taşıyan eserlere oranla peynir ekmek gibi satılıyor oluşu bu endişemizde ne kadar haklı olduğumuzu göstermektedir. Lise aşkı, ihanet, cinnet, kız erkek ilişkilerine dayalı bu romanlar, özellikle belli okuyucu kitlesinin ilgisini çekmektedir. Edebiyatımızın klasik ve güzel örnekleriyle tanışmadan bu “ergen ürünleriyle” yetişen bir neslin edebî zevki –ya da zevksizliği- bizim kaygılarımız arasındadır.

          (...) Edebîce’nin söz meydanına inmesinin başkaca gerekçeleri de var elbet. İzaha devam edelim; “Güneş altında söylenmemiş söz yoktur!” diyenler haklı olabilirler mi? Yani söylenecek her şey söylenmiş, yazılacak her şey yazılmış mıdır? Peki, insandaki sınırsız hayallere ne oldu? Gerçekten evrende her şey keşfedilmiş ve her söz söylenmiş midir?

            (....) Edebî hayatımızdaki verimsizliğe inat, bazı kıpırdanışlar, çorak toprağa su serpme gayretleri de olmuyor değil. Ama bu öyle bir verimsizlik ki, kolay kolay bereketleneceğe, zenginleşip nitelikçe de verimli hale geleceğe benzemiyor.

            (...) Biz, iyi niyet ötesi bir yerde durma kararlılığındayız. Edebiyatın da, sanatın da nicelikçe de nitelikçe de iyileşip çoğalması için yola çıkıyoruz. Var olandan başlayıp yeni şeyler söylemenin, var olanı da tazeleyip, cilalamanın zamanı gelmiştir. Var olana da , var olacağa da bir “edebîce” dokunuş gerek. Edebîce düşünüş, edebîce hissediş ve  edebîce ifade ediş… Güzel, ancak bu yanıyla güzeldir. Derinliksiz, hazmedilmeden idraklere yerleşen edebiyat mahsullerin, insan bedenine yararlı olmayan gıdalardan bir farkı var mıdır?

        Yeni olmak iddiası bir zaman sonra hükmünü kendiliğinden düşürür. Yunus misali her dem yeniden doğmaya adadık azim ve heyecanımızı.  “Yeni” iddiamız hükümsüz kalmasın, yinelenen bir “yeni” olmaktan ziyade yeniden bir “yeni” olmaktır bizimkisi.  Onun için “Her dem yeniden yazarız, bizden kim usanası!”

       Diyebilirim ki; edebiyata ve mâzîye sâdakat budur. Yürünecek yolu önceden görmeye gayret budur. Âfâkîlikten uzak, millî ve mânevî kültür değerlerimizin hakkını vererek cihânşümûle adım atmanın işâreti budur.

      Güzel Türkçe'mizi, 'Türk Dünyası Türkçesi' hedefine koşturacak hamle budur!..

      Ez azından, Orhun Âbideleri'nin özüne nüfûz edip, Ahmed Yesevîler'in, Yûsuf Has Hâcibler'in, Kâşgarlı Mahmudlar'ın, Mevlâna Celâleddîn-i Rûmîler'in, Yûnus Emreler'in,  Süleyman Çelebiler'in, Ali Şîr Nevâîler'in, Mahdumkulular'ın...Yahya Kemâller'in, Âkifler'in, Necip Fâzıllar'ın, Şehriyarlar'ın, Bahtiyar Vahabzâdeler'in, bizi, cihânşümûle taşıyan Türkçeleriyle fikirlerini yoğurup geleceğe taşıyacak bir ses olmanın emâresini göstermesidir.

      Her sayıda, takriben kırk civarında şâir, denemeci, hikâyeci, mülâkatçı ve çizer/karikatürist bulunmaktadır.  Edebice Dergisi; bâzılarını nakledeceğim, Türkiye'nin hattâ Türk Dünyası'nın tanınmış isimlerini bünyesine alan ve yeni şâir ve fikir insanının gelişmesini sağlamayı gaaye edinen, istikbâle dâir -şahsen- ümitlerimi artıran bir dergidir.

     'Edebice' yazarlarının hepsini burada zikredebilmem elbette mümkün  değildir. O hâlde, bâzı isimleri nakledeyim: "Yunus Emre Uyar, Mustafa Tuğrul Çolak, Nuriddin Çelenk, Tuğçe Nur Kesin, Fazıl Ahmet Bahadır, Prof. Dr. İskender Öksüz, Prof. Dr. Şaban Sağlık,  Prof. Dr. Orhan Arslan, Osman Oktay, Sabit Bayar, Yaşar Vural, Hasip Saygılı, M. Halistin Kukul, Hakan İlhan Kurt, Necdet Ekici, Prof. Dr. Şahin Köktürk, Yağmur Tunalı, Elif Aybike Büyükyılmaz, Doç .Dr. Hasip Saygılı, Ali Bademci, Yard. Doç. Dr. Mehmet Sağ, Mehmet Emre Çelik, Nihat Malkoç, Dilâver Cebeci, Rahmet Safa, Alparslan Kar, Hakan İlhan Kurt, Kenan Eroğlu, Metin Savaş, Muhammed Naim Naimi, Muhsin İlhan, Masoumeh Daei, Hâdi Şehriyar, Ali Vafi, Tuğba Önce, Prof. Dr. Nurullah Çetin, Lâle İsmayıl, Abdülkadir Özkan, Yard. Doç. Dr. Farzaneh Doulatabadi, Sona Ali, Nikbin Abasov, Alperen Uluer Yaşar, Mehemmed Hüseyin Şehriyar, M. Levent Kaya, Hakkı Suat Yılmazer, Karaaslan Yalçın, Yasin Usta, Seçkin Zengin, Davut Güner, Mehmet Ali Kalkan, Fatih Kocatepe, Numan Altuğ Öksüz, Mehmet Hayati Özkaya, Burhan Kâzım Çalık, Reyhan Özçiftçi, Ahmet Urfalı, Sercan Bayram, Hasan Boztoprak, Erhan Sandıkçı, Sinan Beyhan.."

     Türkiye ve Türk Dünyâsı, (Samsun) Bafra'dan doğan yeni bir "Fikir-Sanat ve Edebiyat Dergisi" ile kucaklaşıyor. Anladığım o ki; bu dergi, büyük bir yükün altına girmiştir ve buna rağmen, şu anki şartlarda, mevcut hâliyle bile, takdir edilecek bir seviyededir. 

       İnanıyor ve temenni ediyorum ki, daha da gelişerek yayın hayatını devam ettirecektir.

        Emeğini esirgemeyenleri tebrik ediyorum!..Daha ne olsun!..

      (İrtibat Adresi: [email protected] ) (Tlf: 0. 533. 372 09 98 - 0.541. 867 55 53)

     

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
M.Halistin Kukul Arşivi
SON YAZILAR