Her şey, kötü değil
Ulaşım ve iletişim imkânlarının artmasıyla, insana ait her şey günlük hayatımıza girmiş oldu. Gereksiz birçok bilginin ortada dolaşması ve birçok kötü örneğin kolayca önümüze serilmesi, insanı ve insanın mutluluğunu tehdit eder oldu.
Çağın, insanın ve iletişimin getirdiği maddi unsurların hayatımızda yoğun olması, bizim maddi unsurlarla yarışmamızı olağan kıldı. Bunun sonucunda bir doyumsuzluk oluştu ve ucu bucağı olmayan, adeta bir dipsiz kuyuyla ömrümüz geçiyor gibi.
Maddi unsurların gün yüzüne fazla çıkması nedeniyle, manevi unsurlar otomatikman geri planda kaldı. Böylece insanımızda bir mutlu olamama hastalığı baş göstermiş oldu. Hayatta hiçbir şey iyi gitmiyor diye düşünmeye başlayan insan, bir kısır döngünün içinde buldu kendini.
Hâlbuki dünyada var olan hiçbir güzellik kaybolmaz, bir gün ortaya çıkar. Eğer bizim toplumumuzda bir yardımseverlik, bir misafirperverlik, bir dürüstlük vb. iyi bir özellik varsa, bu her zaman vardır ve hiçbir zaman ölmez, kaybolmaz, yeter ki var olsun bu özellikler.
Bütün bu girişten sonra her şey kötü değil, mutsuz olmaya gerek yok, diyoruz ve birkaç örnekle yazımızı sürdürüyoruz. Örneğin, şu üniversite sınavları gibi bir şey, iyi ki bu ülkede var. Çünkü bu sınavda insanın memleketine, cinsine, rengine, ırkına, boy ve kilosu gibi özelliklerine asla bakılmaz, sadece bilgisine bakılır, liyakatine bakılır. Yani çok bilen kazanır.
On gün aynı yatakta yatmayan iş adamlarımız var bu memlekette. Şehir şehir, ülke ülke dolaşan, memleketi için canla başla çalışan vatanseverler, memleket âşıkları var. Çünkü bu insanlar bu ükeyi, kremalı pastayı sever gibi sevmiyor, bu ülkeyi ana gibi, yar gibi seviyor da onun için böyle çalışıyorlar.
İşte bu insanlar sayesinde bugün ayakta ve hayattayız, onlar isimsiz kahramanlardır. Her gün doğruyu söylediği için hiç sevilmese de, belki sevildiği halde bu söylenemese de, yalakalık yapmadığı için, dokuz köyden kovulsa da, hiç küsmez o insanlar vatanlarına. Esasında onlara insan demek azdır, çünkü onlar, memleket insan ve insanlık sevdalılarıdırlar, gerçeğin ve güzelin âşıklarıdır onlar. Bu uğurda burunları kanasa da yollarından dönmezler. Çünkü bilirler ki gerçeklerin üstünü örtmek imkânsızdır.
Marmara depreminden sonraki, toplumsal kenetlenmemizi, toplumsal dayanışmamızı ben hiç unutamıyorum. Adeta içimize kazındı o yardımseverlik duygusu. Belki de bu millet, Kurtuluş Savaşı'ndan sonra en büyük dayanışmayı Marmara depreminde gösterdi. Yanılıyorsam tarihçi arkadaşlar düzeltsin. Bu deprem tecrübesinden sonra, sosyal sorumluluk projeleri arttı, toplumsal hassasiyetler yükseldi.
Çarşamba Kaymakamlığı'nın, 'Öpülesi Eller, Gülen Yüzler' projesinden haberdarsanız, bu memlekette, bu toplumda güzel işlerin de olduğunu, her şeyin kötü olmadığını, benim gibi sizler de söylersiniz. Samsun'daki 'Halk Ekmek' uygulamasını duyduğunuzda, içiniz rahatlar ve büyük şehrimize yakışır, dersiniz.
Şehirlerin eski ve çarpık yapılaşmalarına son vermenin yolu, kentsel dönüşüm projelerine geçiş yapmaktır. Çevremizdeki modern kentleşmeyi görüp de gururlanmamak mümkün mü? Valla ben kuş olup uçuyorum, sizi bilemiyorum. Uçamıyor da geride kalıyorsanız yardımınıza geliriz. Şayet mutlu olanlarla beraberseniz problem yok.
Eğer hala güzel bir şeyler göremiyorsanız, başka bir deyişle, mutlu olamıyorsanız, size doğalgaz gibi modern bir uygulamayı söylerim. Çünkü bu, hem ekonomik hem de doğa dostu bir yakıt. Sanırım bununla mutlu oldunuz. Evet, işte ben de şimdi mutlu oldum, çünkü mutluluk birlikte olunca güzel. Bir elin nesi var, iki elin sesi var.
Başka şehirlerin ve ülkelerin hafif raylı sistemleri var da senin yoksa tabii ki mutsuz olabilirsin. Gelişmiş ülkelerin çocukları eğitimde tablet kullanıyor da, senin çocukların bunu sadece masal gibi dinliyorsa, tabii ki mutsuz olabilirsin. Ama şükürler olsun ki benim memleketimde de bunların hepsi var, ben de bu yüzden mutluyum. Peki, son olarak ne diyoruz, mutluluk birlikte güzel, o yüzden her zaman bir ve beraber yaşamak dileğiyle.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.