HİDDET VE ŞİDDET

Öfkelenmek; fizyolojik bir durum, beşeri bir zaaftır ancak öfkeye hakim olmak; iradi bir karardır. İslami naslarda; “Öfkelenmeyin” diye hiçbir uyarıcı hatırlatma söz konusu değildir. Hiddet; kontrol edilmediğinde şiddete dönüşecektir. Şiddet; öfkenin kontrol edilmemiş halidir. Toplum içinde çokça duyulan şiddet; aileler arasındaki tartışmaların sonucunda ortaya çıkan arbedeyi anlatmak için kullanılmaktadır. Hiddetlenmek ve bunun şiddete dönüşmesiyle ilgili olarak eğitim seviyesinin ne kadar etkili olduğu bilinmemektedir.

Toplumsal bir tahlil yapılacak olsa, tecrübeler göstermektedir ki; her eğitim seviyesine sahip olan toplum katmanlarının bireyleri arasında hiddet ve şiddet söz konusudur. Bu durum; insan fizyolojisiyle ilgili olduğu için, hiddetin şiddete dönüşmesinin önünde engel olabilecek belki de tek etken inanç değerleridir. Akademik unvana sahip onlarca kişinin aile içinde şiddete başvurduğunu, eşlerin birbirlerine şiddet uyguladığını ve çocuklarına karşı da agresif tavırlarla sadistçe yaklaşımlar içine girdiklerini duymaktayız.

Her insan başkasına akıl vermekte, başkasının eksikliklerini tespit ederek, onlara dönük çareler sunmakta, böylece de; kendi hanesinde ve mahallesinde oluşan sorunları görmemekte veya görememektedir. Diğerlerini düzeltmeye kalkan hiçbir kimse, kendisindeki kusuru ve eksiği göremeyecektir. Halbuki herkes kendisini ve kendi mahallesini temizleyip, düzeltmeye gayret etmiş olsalar, tüm insanlar ve insanlık rahatsız edici hiddet ve şiddet olaylarıyla karşılaşmayacaktır. Ayrıca; hiddet ve şiddete konu olan olaylar iyi tespit edilmelidir. Bu sebepler; bazen ekonomik, bazen sosyolojik, bazen de eğitimle ilgili olabilmektedir.

Şartların ve ortamın bunaltmasıyla, insanların da fizyolojik zaafları ortaya çıkmakta, içinden çıkamadığı sorunların öfkesiyle de insanlar, en yakınından başlayarak etrafına şiddet uygulamaya başlamaktadır. Şiddetin genellikle; toplumun ya en düşük gelir seviyesine sahip olanlarında ya da en yüksek gelire sahip olanlar arasında cereyan ettiği görülmektedir. Din eğitimi, şiddete engel olabilecek çarelerin başında gelmektedir. Buna rağmen, konu çıkar ve menfaatler olunca insanlar inanç değerlerini de aşıp şiddete başvurmaktadırlar.

Peygamberimiz; “Allah’ım; beni azdıracak zenginlikten, isyan ettirecek fakirlikten sana sığınırım” duasıyla, kontrolsüz fakirliğin ve zenginliğin şiddete neden olacağına işaret etmiştir. Kur”an ve Sünnet mesajlarından beslenen ahlak sahibi birinin şiddete başvurması neredeyse mümkün değildir. Çünkü onlar, sahip oldukları ahlak nedeniyle öfkelerine hakim olmasını bilecekler, karşılarında bulunan kişileri de anlayacaklardır.

Hiddetini ve öfkesini yutmayanlar şiddete başvuracaklar, şiddet tarafından da yutulacaklardır. Öfke Şeytandandır, Şeytan da ateştendir. Eğer hiddet sonucu sabredilmezse, şeytanın ameli olan şiddet oluşacaktır. Yüce Allah Ali İmran suresi 134.ayette; “Onlar bollukta ve darlıkta sabrederler, öfkelerini yenerler, insanların kusurlarını affederler. Allah, iyilik yapanları sever” buyurarak, şiddetin önünü kesmektedir. Peygamberimiz de; “Asıl yiğit, güreşte kuvvetli olan değil, öfkelendiği zaman kendine hakim olabilendir” buyurmak suretiyle öfkeye hakim olunmasının gereğini hatırlatmıştır. Ayrıca Peygamberimiz kendisine sorulan bir soru üzerine “Hiddetlenme ki mutlu olasın” buyurmuştur.

Hukuk devletinde bireysel olarak hiçbir suç için şiddete başvurulamaz, eğer şiddet gerekiyorsa bunun kurallarını ve işleyişini; devlet, suçun tanımına ve cezasına göre yapar ancak. Eşini zina ederken gören bir sahabe Peygamberimize durumu anlatınca, Peygamberimiz dört şahit getirmesini ister, “bu hal üzere görmüş olmam yetmez mi, dört şahit mi bulacağım bunun için” deyince, “evet dört şahit getireceksin eğer cinayet işlersen cezasını çekersin” buyurmuştur. Bu durumda; ya dört şahitle konu ispat edilecek, yada mahkeme önünde mülaane denen islami hukuka göre yeminleşerek ayrılacaklar, yine de şiddet uygulamaya müsaade edilmeyecektir. Hukuk çalıştırılacak, kesinlikle şiddete başvurulmayacaktır. Hiddet; öfkelenmek demektir, fizyolojik bir haldir. Şiddet; fiili bir durumdur ve iradidir. Hiddet söz konusu olduğunda kişinin kendisi ruhsal sorun yaşar ama şiddette hak ihlali oluşur ki ikinci şahısların zarar görmesi demektir. Devlet hukuku; suçun tanımına göre bir takım müeyyideler koyar ve bunun içinde şiddet de olabilir ama hiçbir şekilde kişiler birbirlerine şiddet uygulayamazlar.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Sami Kesmen Arşivi
SON YAZILAR