İSRÂFIN BEDELİ...
M. HALİSTİN KUKUL
İsrâfın bedeli, hem maddî ve hem de mânevî olarak çok ağırdır. Bu yükü taşıyabilmek, hiçbir insanın ve milletin harcı değildir. Allah korusun, insanı da, milleti de çökertir!..Fakat..
Zaman, bu bedeli, mutlaka, böyle cemiyetlerin mensuplarına ödetir.
Söze, taptâze fakat acı bir haberle başlıyorum: "Türkiye Fırıncılar Federasyonu Başkanı Halil İbrahim Balcı açıklıyor. Diyor ki: "Ramazan ayında, günde, 3 milyondan fazla ekmek ve pide çöpe gidiyor." (Basın: 12 Haziran 2017)
Ay: Ramazan-ı şerîf...Mekân: Türkiye...Düşünebiliyor musunuz, "günde 3 milyondan fazla ekmek ve pide çöpe " atılıyor!..
Normal hayatta bile yapılmaması gereken bir hâl, bu mübârek ibâdet ayında yapılıyor. 'Nasıl iş!..' demeyiniz!.. Asla ve kat'iyyen , böyle düşünmeyiniz!..Gerçekçi olunuz!...Hakîkatten kaçmayınız!..
Bu hâli kabûllenip, âcilen çâresini bulmalıyız!..Tabiî ki, kim/kimler bulacaksa!..
Gazetelerde "çarşaf çarşaf" tâbir edilen: "Filânca zât, bilmem kaç bin kişiye iftar yemeği verdi " tarzında haberleri de okuyunca, inanınız, hiç tereddüdüm kalmıyor.
Bunca millet hep fakîr ise, bunca millet hep yolda kalmış muhtaç ise, başka zamanlarda yâni ramazan ayı dışında, bunlar ne yiyip, ne içerler acaba?!..
Meselâ, bir kişinin iki-üç bin kişiye yemek vermesini benim aklım bir türlü almıyor...Tabiî ki, bâzı iftarlardan sonra da, bu işin "konser cephesi" bulunmaktadır. Bilmem ne kadar para da, -tabiîki, ne adına olduğunu bilmiyorum- şarkıcı-türkücüye veriliyor.
Bu memleket bu kadar zengin ise, ev ev, câmi câmi, sokak sokak dolanan bunca dilenci neyin nesidir?
Bir de şu, "Hangi ülkeden ne alıyoruz?" haberi var..."Ziraat Mühendisleri Odası (ZMO) Yönetim kurulu Başkanı Özden Güngör, bu konuda şunları söylüyor,"Türkiye; Rusya, Almanya, Fransa, Ukrayna'dan buğday, İngiltere ve Hırvatistan'dan arpa, Gürcistan'dan saman, ABD, Yunanistan, Türkmenistan ve Hindistan'dan pamuk, Arjantin'den soya, ABD, Arjantin ve Brezilya'dan mısır, ABD Vietnam, İtalya ve Tayland'dan çeltik ve pirinç, Etiyopya, Bangladeş, Mısır ve Çin'den kuru fasulye, Kanada'dan nohut ve yeşil mercimek, ABD, Ukrayna ve Kanada'dan bezelye ithal eder hale geldi." (Bknz: Yeniçağ Gazetesi, 8 Haziran 2017, Sf. 6)
Hem, insanına yetecek kadar buğdayını, pirincini, bezelyeni, nohutunu veya fasulyeni yetiştiremeyeceksin, hem de, ithâl ettiklerini hebâ edip çöpe atacaksın, akıl işi mi?
Şimdi, birilerinin biri, çıkıp da, "Kim, ben mi atıyorum, ben mi hebâ ediyorum?" diyerek işâret parmağını tereddütsüz başkalarına doğru uzatıp, "Onlar!" diye kükrerse, buna da hiç şaşırmam!..
"Zinetinizi alın (giyinin), yiyin, için, (ancak) isrâf etmeyin. Çünkü Allah, isrâf edenleri sevmez." (El-Âraf, 31)
Demek ki, mübârek dînimize göre, isrâf haramdır.
Peki; meydanları, sokakları boydan boya kaplayan iftar veya sahur masalarında/sofralarında sâdece ekmek ve pide mi israf edilmektedir? Kesinlikle hayır!..
O sofralarda/masalarda, hakîkaten fakîrler, ihtiyaç sahipleri, yolda kalmışlar mı oturmaktadır? Kesinlikle hayır!
Ya, Devlet erkânının dâvetlerinde sofralarındaki şâşaa...Ya, kışlalardaki, yatılı okullardaki, bir kısmı devlet tarafından ödenen üniversite yemekhânelerinde ve hastahânelerde dökülen "yemek"ler?!..
Hebâ olan et ve sebze yemekleri, çorbalar, tatlılar, ekşililer/turşular...
Doğrusunu söyleyeyim, bu 'gösteriş', bizi, aslî kıymetlerimizden öylesine uzaklaştırmaktadır ki, şaşkınız...Belediyeler, bu hususta âdeta yarıştadırlar..İstanbul'dan, İzmir'e, Ankara'ya ve hattâ en küçük kasabalara kadar bu böyledir...Gidiniz Anadolu'ya, irili ufaklı her şehre, kasabaya bakınız, -bana göre- içler acısı duruma şâhit olunuz!..
Peki, ramazan ayı bitince ne olacaktır?
Müslümanlıktaki tevâzû hududu zedelenmiş, kibir ve debdebe öne çıkarılmış vaziyettedir. Ne yazık ki, isrâfın 'zaman boyutu' da vardır. Birlik ruhu adı altında, çoluk çocuk sokaklara dökülmektedir. Bu iftar sofralarından sonra, parklar, sokaklar, kahvehâneler tıklım tıklımdır.
Ziraati kendi ihtiyacına cevap vermeyen bir ülke sefâlete doğru yürümez mi? Kaldı ki, ithal ettiği bu ürünleri, bir de isrâf ediyorsa, geleceğine hangi ümit ile bakacaktır, düşünmemiz gerekmez mi?
Biz, lüks ve konfor toplumu muyuz ki, böyle davranıyoruz ve kim tarafından ikrâm edilirse edilsin, kim tarafından bedeli ödenirse ödensin, netîcede, bu harcamaların hepsi bizim kasamızdan, bizim kesemizden çıkmıyor mu?
Çok zengin ve verimli topraklara sahip olmamıza rağmen, bu arazilerin çoğu boştur, niçin?
Bu verimli topraklar üzerinde, hayvancılığımız niçin bize yetmiyor?
Gidiniz, Karadeniz sâhil köylerine ve yaylalarına bakınız, o dizboyu çayırlar nasıl da, makinelerle, yerle bir 'toz' ediliyor!..Günah değil mi?
Ankara'da, İstanbul'a , Konya, Kayseri, Samsun'da, Diyarbakır'da, Erzurum'da veya T(ı)rabzon'da kurulan herbir meydan sofrasında dökülen yemeklerin ve çöpe atılan ekmeklerin bedeli, tek tek, dar gelirli memurun, işçinin, esnafın ve köylünün cebinden çıkmıyor mu?..
Müslüman; cimrilikten de, debdebeden de, şâşaadan ve israftandan da uzak duran insandır.Allahü teâlâ, Kur'ân-ı Kerîm'de : "Allah, yerlerde ve göklerde ne varsa hepsini insan için yaratmıştır. İnsan, yeryüzünde, Allah'ın halifesidir"" (El-Bakara, 29-30) buyurmaktadır.
Peki; bize/insanoğluna yapılan bu ikrâm veya bu emânet böyle mi kullanılmalıdır? Buğdayı, pirinci, mısırı, mercimeği, bezelyeyi, fasulyesi...Amerika'dan, Çin'den, Ukrayna'dan, Kanada'dan, Vietnam'dan alacaksın...ve onları, hakkı olana teslîm etmeyecek/edemeyeceksin..fakat, büyük bir ibâdet yapmışlığın huzurunu (!) îmâ ve ifade edeceksin!..Bu nasıl bir idrâktir?!..
Bir yudum su, bir lokma yemek, bir dilim ekmek, bir dakikalık zaman...hiçbir zaman 'az' hükmüyle silinip atılmamalı, herbirine gerekli ihtimam ve hürmet gösterilmeli, zâyî edilmemelidir.
Bu, 'hizmet' görünümlü; bu, 'sosyal faaliyet' görünümlü; bu 'merhamet' görünümlü hareketlerin temelinde, ne yazık ki, 'istismar kokusu' sezilmektedir...
Dikkat edilirse görülecektir ki, 'siyâset', hepsinde birinci p(i)lândadır!..
Rabb'im, sonumuzu hayr eylesin!..
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.