KARA TAHTA'DAN YAZ-BOZ TAHTASI'NA...
Son günlerde Millî Eğitimimiz hakkında tartışmalar (!) yaşanırken, aklıma, 29 Eylül - 02 Ekim 1988 târihleri arasında, Tokat Vâlisi (merhûm) Recep Yazıcıoğlu'nun himâyelerinde tertip edilen "Dünden Yarına Türk Millî Eğitim Modeli Sempozyumu" geldi.
(Bugünküne, 'tartışma' dedim ammâ, zâten buna, ben de inanmadım. Bir 'emir' verildikten sonra 'tartışma/hâlleşme/müzâkere/istişâre' mi olur?)
Yâni...
Aslında, bugün, bir "tartışma" yaşanmıyor. Bir emrin ardından ne yapılabileceği konuşuluyor ki, bir bocalama ve şaşkınlık içersinde çâre aranıyor.
Bir model/sistem/nizâm/düzen aranıyor ise, önce istişâre edilir. İstişâre mekânları ise, makaleler ve makalelerin hâricinde de paneller, sempozyumlar, konferanslardır. Bu da, bir sistem uygulanmaya başlamadan önce, herkesin 'mutabık' kalabileceği tarzda ortaya konur ve uygulama başlatılır.
Sözünü ettiğim, Vali Yazıcıoğlu'nun tertip ettiği bu sempozyuma, Türkiye'nin değişik üniversitelerinden elli civarında öğretim üyesi ve fikir adamı dâvet edilmiş ve çok geniş çaplı tartışmalar olmuştu. Buna, ben de, daha sonra, 20 Temmuz - 02 Ağustos 1992 tarihleri arasında Ortadoğu Gazetesi'nde ondört gün devam eden bir yazı serisi olarak "Öğretmenlik Mesleği ve Öğretmen Yetiştirme Meselimiz" başlıklı bir tebliğle katılmıştım.
Tabiî ki, bugünlerde, böyle toplantıların yapılabilmesi bana hayâl olarak görülüyor. Çünkü, , geniş çaplı olarak, beyninin durduğu kanaatini taşıyorum. Ve çünkü, üniversitelerimiz fikir üretmekten ve çâre bulmaktan çok uzaklarda yaşıyor. Hattâ, mevcudu bile korumakta zorlanıyor. Haklılar çünkü yükleri gerçekten çok ağırdır. Bu mânâda, beyinler durmuştur diyorum.
Geleyim asıl meseleye...Sözünü ettiğim tebliğimde, hâlâ üzerinde durmam gereken bir husus vardır ki, o da, Sadri Sarptır tarafından tercüme edilerek, Türk Edebiyatı Dergisi'nin 1987 Kasım sayısında yayınlanan "Reagan'ın Eğitim Üzerine Bir Konuşması" başlığını taşıyan bölümüdür. Bu bölümü, tebliğimden, ibret için aynen naklediyorum:
"Bugün, dünyanın en ileri teknolojisine sahip demokratik ülkesi olan Amerika Birleşik Devletleri 'nin Cumhurbaşkanı Ronald Reagan, içinde yaşadığımız asrın ve kendi kültür değerlerinin icaplarını göz önünde bulundurarak, bir eğitim şûrâsında iki bin Amerikalı eğitimcinin önünde şunları söylemiştir: "Bir yeni çağın eşiğinde bulunuyoruz. Bu çağ Computer çağıdır...Eğer çocuklarımız, dünyada yarının liderleri olarak bir mevki alacaklarsa; onları gerekli şekilde eğitmeliyiz...Çocuklarımızın basiret, cesâret ve güce ihtiyaçları vardır; ve eğitim olmadan bu meziyet ve faziletlere ulaşmak mümkün değildir. Bir Cumhurbaşkanımızın dediği gibi: "Eğer bir millet hem cahil kalmak ve hem de hür olmadan mümkün olacağına inanıyorsa, yanılıyor. Böyle bir şey katiyen mümkün olmamıştır; hiçbir zaman da olmayacaktır.
(...) Ülkemizde okullarımızın paradan ziyade bazı temel li reformlara ihtiyacı var. Kanaatime göre altı hususta reform yapmalıyız...Birincisi, eski usûl, güzel bir disiplini ihyâ etmeliyiz.Ülkemizdeki okulların pek çoğunda öğretmenlerimiz eğitim yapamıyorlar; çünkü öğrencilere, test yapacak ve ev ödevi verecek kadar otoriteleri yok. Hatta bazıları dershânelerde sükûneti bile muhafaza edemiyorlar...İkincisi, yüzbinlerce çocuğumuzu alkol ve uyuşturucu iptilâsından kurtarmalıyız...Üçüncüsü, akademik standartları yükseltmeliyiz. Japonya'da, Batı Almanya'da ve diğer birçok ülkede akademik standartları bizimkinden yüksektir...Dördüncüsü, iyi eğitim teşvik edilmeli, ödüllendirmeliyiz. Öğretmenlerin maaş ve terfileri liyakat ve başarılarına göre olmalıdır...Beşincisi, ana babalar ve eyâletlerimizin eğitim sisteminde gerekli olan yerlerini tekrar almalıdırlar....Altıncısı ve sonuncusu, öğrencilerimize muhakkak temel dersleri öğretmeliyiz. Diğer endüstriyel ülkelere nazaran fen derslerinde ve matematikte çok gerilere kalmaktayız. Japonya'da matematik, biyoloji ve fizik ihtisas eğitimi altıncı sınıfta başlamaktadır. Rusya'da cebir ve hendese düşüncesini öğrenciler ilkokulda öğreniyorlar. Bundan dolayı, nüfusu bizimkinin yarısı kadar olan Japonya bizden fazla mühendis mezun ediyor...
(...) Eğer çocuklarımızı adâlet, din hürriyeti ve serbestî bakımından yetiştiremezsek, onları fazilet ve meziyetsiz bir dünyaya mahkûm ediyoruz demektir. ..Temel değerlerimizin özü olan bir husus da şudur. Bu toprakları mübarek hâle getiren Allah sevgisi, okullarımızın dışında bırakılmamalıdır. Biz ruhumuzu Allah'a açtığımız zaman yalnızca rûhî cesâret kazanmayız; zihnî bir güç de kazanırız."
(Bknz. M. Halistin Kukul, Öğretmenlik Mesleği ve Öğretmen Yetiştirme Meselemiz, Ortadoğu Gazetesi, 20 Temmuz-02 Ağustos 1992, Sf. 2)
Reagan, şudur budur diyenler olacaktır... Bu, mevzûmuzu ilgilendirmez ve Ronald Reagan'ın, hangi fikir küme'sinin elemanı olduğunu da bil(e)mem. Bilmem de bir şey ifade etmez. Bunun, bir önemi de yoktur. Siz, esâsa bakınız!..
Çünkü, ülkesinin ve milletinin millî hedef ve ülkülerine dâir fikirlerini okuyunca bir şeyler kazandığımın farkındayım. En azından, beni takviye ediyor. Netîce îtibâriyle, Ronald Reagan, milleti adına, budur!..
Ülkesinin maarifinin dertlerini biliyor, çârelerini söylüyor ve ikibin eğitimcinin önüne getirerek tavsiyede bulunuyor. Yol çiziyor: Hem maddî , hem de mânevî!..İstişâre budur. Kim istemez böyle toplantılar yapılmasını, tavsiyelerin iç içe yaşanmasını?
Zamanın Tokat Valisi Recep Yazıcıoğlu da, tıpkı Reagan gibi, "dünden, yarına" atılması gereken adımları hesap peşindeydi. "Yaptım oldu!..Dedim oldu!..Olacak!.." değil; olabilirleri, müşterek bir şuûr olarak ele almak ve düşünmek gerektiğini bilerek hareket ediyordu.
Ve yine; Prof. Dr. Mümtaz Turhan'ın, ilk baskısı 1959 yılında yapılan Garplılaşmanın Neresindeyiz? adlı eserindeki başlıkta "En Verimli Yatırım" olarak gördüğü "insan yetiştirme"yi ele alışındaki disiplindeki gibi, geçmişi muhakemeyle ileriye bakışı düşünmenin gereğini ortaya koyuyordu.
Bugün, Türk Millî Eğitimi, hem tecrübeden ve hem de ilimden faydalanmayı istemiyor, bilmiyor ve düşünmüyor. Şâyet, dünya ölçüleri kavranabilmiş olunsaydı, yapılan ölçümlerde, en azından, gerek ortaöğretimde ve gerekse üniversiteler seviyesinde bir başarıdan söz edilebilirdi.
Halbuki, PİSA ve milletlerarası üniversite değerlendirmeleri sonuçlarındaki geri vaziyetimiz ortadadır. PİSA'da , ortaöğretimde, 64 ülke arasında 43'lerde, üniversitelerde ise, en iyimiz 300'lerde, 350'lerdedir.
Prof. Dr. Mümtaz Turhan, Garplılaşmanın Neresindeyiz? adlı eserinde, mevzûmuza ışık tutacak şu değerlendirmeyi yapıyor: "Her millet, ister iktisâdî veya içtimâî bakımdan geri kalmış olsun, ister sanayi ve teknik itibariyle en ileri merhaleye erişmiş olsun, malî kudreti nisbetinde her şeye tercihen ilme, ilim müesseselerine, ilmî araştırma merkezlerine, muazzam meblağlar ayırmaktadır."
(Bknz. Prof. Dr. Mümtaz Turhan, Garplılaşmanın Neresindeyiz? 5. Baskı, Yağmur Yayınevi, İstanbul 1972, Sf. 54)
Mümtaz Hoca, çeşitli devletlerden eğitim harcamalarına dâir örnekler verdikten sonra şu neticeye varıyor:
"Bu paralar, ilmî araştırmalar, millî müdafaanın temelini teşkil ettiği için sadece, nefs müdafaası kaygusuyla yatırılmıyor, bununla birlikte, ilmî araştırmalara verilen paraların iktisadî bakımdan en verimli bir yatırım olduğu bilindiği için hiçbir fedâkârlıktan kaçınılmamaktadır. Şimdiye kadar yapılan hesaplara göre ilmî araştırmalara tahsis edilen paraların bire beş yüz, bire bin, hattâ iki bin getirdiği tesbit edilmiştir." (Bknz: a.,g.,e., Sf. 55)
Ronald Reagan ve Prof. Dr. Mümtaz Turhan'ın sözlerinden, fazla yorum yapmadan, sâdece kısa bölümler sundum. Sebebini söyleyeyim: Birincisi, dışımızdan bir siyâsî mes'ul ve selâhiyetli; dîğeri de, içimizden bir ilim adamıdır.
İlim ve siyâset el ele verip istişâre yapmadıkça; geri gitmeler, yerinde saymalar, kıvranmalar, tökezlemeler , bocalamalar, şaşırmalar ve yalpalamalar sürer gider!..
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.