KISSADAN HİSSE
Türkiye'de siyaset kaynıyor. Olup bitenlere akıl ermiyor. Türkiye'nin en önemli meseleleri göz ardı ediliyor. Anladığım kadarıyla bu gidişatla esas meselelerimize konu gelmeyecek. Kendimizi bari masal okumaya ve yazmaya verelim. Gereksiz günden maddeleriyle vakit geçirmeyelim. Zira bu tür siyaseti ve gündemi dinlemek istemiyorum. Kıssamıza ve kıssamızdan alınması geren hisseye bir bakalım.
Memleketin birinde töre varmış .Her şey töreye uygun yapılırmış. Buna göre elden ayaktan çekilip üretim dışı kalmış ihtiyarlar ücra bir köşede hayata veda etmeye bırakılıyormuş !.. Töreye uymayanlar ise ceza olarak canlarından oluyormuş!.. Uygulama çok katıymış karşı çıkmak kimsenin aklının ucundan bile geçmiyormuş. Söz konusu memlekette bilge bir adam ve onu çok seven bir oğlu varmış. Adam belirli yaşı aşınca, oğlu onu sırtlayıp, ormanın derinliklerinde bir yere getirip bırakmış. Tam dönecekken “Baba şimdi nasıl geri döneceğim, ormandan çıkışı nasıl bulacağım” diye sormuş. Babası: “Oğlum; en beni sırtında taşırken, ağaçlardan kuru dalları koparıp, geçtiğimiz yerlere bıraktım. Onları izleyerek yolunu kolayca bulursun !..” demiş. Oğul içinden;
“Bu adama kötülük yapılır mı” diye geçirerek kuru dallar sayesinde kolayca evine ulaşmış .
Babasının ormanda açlık ve susuzluktan ölmesine gönlü razı gelmediğinden, töreye, yasaya aldırmaksızın yiyecek içecek götürmeye başlamış !..
Günler günleri kovalarken, oğul her gidişinde, babasını ülkede olup bitenlerden haberdar ediyormuş.
Bir gün tellallar yollara dökülüp; “Her kim tokmaksız davul çalmayı başarırsa, hükümdarımız onu vezir yapacak” diye bağırmaya başlamışlar. Oğul bunu babasına iletince yaşlı adam
“Bundan kolay ne var oğlum” demiş. “Davulun içine arı doldur, hükümdarın huzuruna çıkınca, davulu yuvarla, yeter!..” Oğul da bunu yapmış ve vezirliği kapmış !.. Doğal olarak bunu babasından öğrendiğini de kimseye söyleyememiş ! Günler geçmiş, devran dönmüş, tellallar yine yollara koyulup “Her kim külden urgan yapmayı becerirse, padişahımız ona sadrazamlık verecek” diye duyurmuşlar. Tabii oğul yine babasına koşmuş. Bilge, “Oğlum! Urganı taşa koyar üzerine gazyağı döküp tutuşturursun. Al sana külden urgan !..” demiş . Böylece oğul sadrazamlık mührünü bu kez de kimseye kaptırmamış !..
Bir süre sonra yeni bir duyuru yapılmış
“Her kim kağıtta ateş taşırsa, hükümdarımız kızını ona verecek !.. Koca ülkede hiç kimse çözüm bulamayınca oğul, soluğu babasının yanında almış . Bilge ona da çözüm bulmuş
“Çok kolay oğlum! Kağıttan bir fener yapar, içinde de mum yakarsın. Al sana kağıt içinde yanan ateş !..”
Oğul bu imtihanı da başarıyla geçince padişah "Sen bunları kendi aklınla çözemezsin. Sırrını açıklarsan, hem kızımla evlendireceğim, hem de hiçbir ceza vermeyeceğim” demiş . Babasını çok seven kadirbilir oğul da her şeyi açıkça anlatmış . Padişah dikkatle dinledikten sonra “Demek ki yaşlılarımızın beden güçlerinden değilse bile, akıl ve deneyimlerinden yararlanabilirmişiz” diyerek, töreyi kaldırmış !..
Değerli yazar Şadan Gökovalı'nın anlattığı masaldan çıkaracağımız payın açıklanması da, filozof Kant'tan gelsin Yaşlanmak bir dağa tırmanmak gibidir ...
Çıktıkça yorgunluğunuz artar, nefesiniz daralır, ama GÖRÜŞ AÇINIZ GENİŞLER. vet her "tecrübe' bir bedel ödeme sonucunda ortaya çıkar. Emeklilerimiz ve bilge insanlarımız toplumun bir kenarına atılmamalı, bilgi ve tecrübelerini milyar dolarlarla satın alamazsınız. Bu gerçeği hiç unutmamalıyız.
Emekli şair ve yazar Rahmi Özen ' Ölümü bekleyen bir emekli olmak istemiyorum" diyerek çalışma ve yazma hayatına devam etmektedir. Kapitalist ve materyalist kafalar, üretmeyen insanlara toplumun kamburu olarak görüyorlar. Kapitalist Batılı ülkeler covid-19 sürecinde yaşlı ve emekli insanları nasıl da ölûme terk edildiklerini gördük. Masaldaki ihtiyarlara yapılan muamelenin çok daha fazlasını bugün dünyada, özellikle yoksul, hasta ve ihtiyar insanlara reva görülmektedir.
Bizim İslâm inancımızda hastalara, yaşlılara, kimsesizlere, çocuklara, hiç bir dinde olmayan şeffaf, merhametle sahip çıkma, kucaklama,...gibi özelliği vardır. Maddeyi ön plâna alan yönetimler insanlığa huzur getiremez. Manayı ön pläna alan, dış görünüşe göre değil de, tahvayı esas alan yönetim biçimi "ki o da İslämdır' insanlığa huzur getirir/ getirecektir. İnsanları iç dünyasından dış dünyasına yani içten dışa doğru sevmeliyiz. Dıştan içe olan sevgiler gerçek sevgiler değildir. Dıştan içe sevgi ve muhabbetler şu söze benziyor.
"İnsanın kazandığı paradan değil, paranın kazandığı insandan korkulur". (Necip Fazıl).
Selâm ve dua ile...
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.