PAZAR GÜNÜ SAMSUN’DA NE OLDU ÖYLE?

Yazıma böyle bir utançla başlamak istemezdim ama bunu dile getirmez isem kendimi kötü hissedeceğim. Milli Mücadelenin diğer isim ve sıfatlarıyla Kurtuluş Savaşı, İstiklal Harbi de denebilir. Benim tercih ettiğim en uygun ifade olarak gördüğüm İstiklal Harbi ifadesidir. İstiklal Harbinin 100.yılı haliyle çok önceden hatta geçen yıldan beri çalışılan hazırlanan etkinlikler ile Cumhurbaşkanlığı himayesinde yapıldı. Ancak gelin görün ki Türkiye’nin her yerinden gelen misafirlerimize rezil olduk. Bu üzücü durumu bizzat yaşamasam burada yazıp dillendirmezdim. Misafirlerimizi ağırlayamadık. Trafik sıkıntısı her zamanki gibi bizi yine rezil etti. Bürokratlar ve siyasiler boy gösterecek diye on binlerce misafirin eziyet görmesi içimi burktu. Tramvayla iftara yetişmeye çalışırken meydan tramvay durağına gittim. Önce o kalabalık sırayı görünce buradan binip gitmem mümkün değil deyip dolmuş minibüs aradım. Yollar kapatıldığı için saatlerce, sabahtan beri dolmuşların burada çalışmadığını öğrendim. Neyse zaten bedava olduğu için durağın arkasından atlamak suretiyle o kargaşada kendimi bir şekilde attım içeri. O kadar tıklım tıklımdı ki nefes alınmıyordu. Baruthane durağına iki adım kala arıza yaptı. Yarım saat mahsur kaldık kapıları açmadılar. Arkamızdaki sırada bekleyen tramvaylar da bizi beklemek suretiyle mahsur kaldılar. Kapıları zorla açtırıp raylara attık kendimizi. Bu durumu ilk kez gören dışardan gelen misafirlerimize rezil olduğumuzun resmidir bu. Bir şekilde kurtulduk. Bence sorumlular kim ise herkesten özür dilemeliler. 19 Mayıs şehri diye Samsun İlkadım’ın şehridir diye övünmeyi bırakıp sorun çözmeliler. Ancak konuşmayı biliyorlar icraat ?

 

TARİHİ NAZARDAN 19 MAYIS
19 Mayıs 1919 gerçekten de Türkiye’nin yeniden doğuşunun bir kesin çizgisi midir? Tabii bunu mektep çocuklarına böyle öğretiyorlar. Ama biz Talat Paşa’nın hatıralarından biliyoruz ki, son dönem Osmanlı yöneticileri I. Dünya Savaşı patlak verir vermez, savaşın sonunda bütün Türk topraklarının Avrupalılar veya gayrimüslimler tarafından yağma edileceğini ve Türkiye diye bir şeyin asla kalmayacağını biliyorlardı. Biliyorsunuz, bugün birçok yayın organında bizi savaşa İttihatçıların soktuğu falan yazılıdır; hâlbuki Talat Paşa diyor ki: “Biz gayretle savaşa girmek istedik, İngiltere’nin yanında savaşa girmek istedik; çünkü savaşın galibi olma ihtimali en yüksek olan onlardı. Fakat İngilizler bizi hiç yanlarına yaklaştırmadılar. Yani savaşa hiç girmemiş olsalardı bile, savaşan iki taraf da -İstanbul başta olmak üzere- bütün Türk topraklarının gayrimüslim dünya tarafından yutulmasını sağlayacak programı uygulayacaktı. “İki taraf da…” diyorum; çünkü savaş içinde İngiliz askerleri Kudüs’e doğru ilerlerken, kazandıkları her başarıda Viyana’da şampanyalar patlatılıyordu. Yani o sırada güya biz kâğıt üzerinde Avusturya-Macaristan İmparatorluğu ve Alman İmparatorluğu ile aynı cephedeyiz fakat onlar yani Viyanalılar, Hristiyanların İslâm toprakları üzerinde kazandıkları başarı dolayısıyla düşmanlarının kazandığı başarıyı kutluyorlardı. Dolayısıyla bu iş bu şekilde olmuştu. Hatta biliyorsunuz savaşın ortalarında yine bilhassa Viyanalılar, “Savaşı derhal bitirelim; Ruslar İstanbul’u alsın ve bu işi tatlıya bağlayalım…” diyerek böyle bir teşebbüste bulundular. Ama işler o şekilde yürümedi; çünkü Rusya’da ihtilâl oldu, Çar’a destek olmak üzere giden müttefikler Çanakkale’yi geçemediler vs. Bu “saire” kısmı çok önemli tabii... Yani 19 Mayıs 1919, bu hadiseler zinciri içinde doğan sonuç sebebiyle tesis edilen bir şeydir. Yani doğan sonuç neydi, ona bir bakalım ve biz bugün, “Türkiye niçin vatan” meselesini ve “Türkiye hâlâ vatan kalabilir mi?” anlayışını canlı tutarak konuşalım.     

 

Şimdi, Türkiye’yi niçin vatan kabul ettiğimiz meselesini iyi anlamamız lazım; yani Türkiye eğer kendi gücünü devreye sokarak bir ufuk belirleyemezse, tıpkı 1918’de olduğu gibi, ancak yabancı bayraklardan birinin sağladığı imkânla hayatını idame ettiren insanların ülkesi olur. Acaba Türkiye’nin kendi gücünü toparlaması ihtimali var mıdır? Elbette vardır. Türkiye hâlâ vatan kalacaksa niçin vatan olduğunun hatırlanması gerekir. Dünyadaki sistemin hâkimiyetinin mutlaklığının zedelenmesi, bu mutlaklığın bir şekilde yara alması gerekiyor. Bugün de eğer kendimize bir ufuk arıyorsak bunu göz önüne almamız lazım. Dünyada bir sistem var ve bu sistem kendini bir tanrı gibi her şeyi gerçekleştirebilir kabul ediyor, hiçbir itirazı kabul etmiyor. Bunun bir şekilde sona erdirilmesi lazım, bu çok zor bir şey değil; ama bizim insan olmamız lazım. İnsan olmak için de İslam olmak lazım.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
8 Yorum
Mert Varıcı Arşivi
SON YAZILAR