POSTMODERNLİK VE YABANCILAŞMA
Sevmeyi,sabrı,yılmamayı,mutluluğun küçük şeylerde olduğunu,sağlığın ve yaşamın değerini,paylaşmanın faziletini;insan olmanın,insan kalmanın faydalı şeyler üretmekle ilintili olduğunu önce ailemizden öğreniriz.
Güçlü olmanın sert olmak,gözyaşı dökmemek;zengin olmak olmadığını,inandığı yolda çabayla,yüreğinde sevgiyle,esnek yapısıyla insana yaraşır şekilde yaşamak...
Kimi zaman insanın kendini yenmesi,yurdunu işgal eden düşmanı yenmesinden bile daha zordur. Bir toplumun objektif koşullar(ekonomik ve sınıfsal gelişme) olmadan demokratikleşmesi,Hukuk Devleti olması ise,insanın kendi kendini yenmesinden,kendi zincirlerinden,önyargılarından ,öğrenilmiş çaresizliğinden kurtulmasından bile daha zordur.
Günümüz toplumlarında sermaye birikimi ve üretim koşulları toplumsal bütünlüğü,bir tümellik(bütünlük)olarak daha karmaşık hale sokmaktadır.Medyanın bu parçalanmakta olan bütüne ait imgeleri,temsilcileri ve düşünceleri giderek çoğulcu bir bütün olarak ortaya koymakla belirginleşen bir rolü bulunmaktadır.
Neo -liberal politikaların iflas ettiği,küreselleşme ile ülke duvarları ve sınırların ortadan kalkacağı ülküsel söylemi ikna ediciliğini çoktan kaybetmiş durumda.Tüm dünya, özellikle dünyada söz sahibi ülkeler ırkçı ve milliyetçi,muhafazakâr ve inanç farklılığına tahammülsüz bir siyasi söylemi dolaşıma soktular.Din ve inanç farklılığı temelli acımasız şiddet ve terör saldırıları ürkütücü boyutlarda.(örnek:Yemen'de yaşananlar) Dahası,belki de merkezi Ortadoğu olabilecek bir savaş her an çıkabilir.Türkiye'nin dünyadaki politik ve ekonomik krizin dışında kalma şansı yok maalesef.
1990'lı yıllarda dünyada liberalizm rüzgârı esiyor,küreselleşme ,bizdeki deyimiyle Yeni Dünya Düzeni'nin her derde deva bir sistem olduğu tüm dünyada olduğu gibi bizde de pompalanıyordu.O müthiş propaganda kasırgasına medyamız,üniversitelerimiz ve siyaset kurumlarımız da kendini kaptırmıştı.Bu sistemin amacının güdüsünde siyasal bir güce dönüşmekti.Çokuluslu şirketler yabancı ülkelere sermaye ihraç ediyor,yatırım yapıyor,ulusal hükümetler görevlerini çokuluslu şirketlere devrediyorlardı.Kâr hırsıyla güdülenmiş bu uluslarüstü güç yoksul halkları daha çok sömürmeye başlamıştı.Girdiği pazarlarda siyasal iktidarları kendi çıkarlarına göre belirliyorlardı.
Siyasal İslamcılara gülücükler dağıtıp seküler kitlenin hoşgörüsüzlüğünden dem vuran ve tarikatlara sivil toplum muamelesi çekenler de işte Küreselleşme,Neo-liberalizm,özelleştirme,Yeni Dünya Düzeni gibi siyasetlerin son tuzağı Fetullah Gülen cemaatini başımıza bela etmesidir.
Hiper-gerçeklik,ideloji ve hegemonya arasında,içinde yaşadığımız postmodern tüketim kültüründe kendini ortaya koyan meta fetişizmi,yabancılaşma ve dolayısıyla (şeyleşme) olarak adlandırılan daha geniş kapsamlı süreç bağlamında ortaya çıkan ilişkilerin boyutları,bugün bir "sanal gerçeklik ve semboller otoritesi"olarak belirgenleşmektedir.
Günümüzün hızlı,akışkan,sınırsız haber,bilgi ve enformasyon akışında tek bir merkeze veya haber yapma tarzına ihtiyaç duyulmamaktadır.Enformasyon veya ağ toplumu,her şeyin ve herkesin iletişim araçları ile birbirlerine bağlandığı,imgelemlerin,mesajların,görüntü ve anlatıların kesiştiği yoğun bir ilişkisellik anlamına geliyor.
İşte bu sembollerin gittikçe artan önemi ve medya aracılığıyla kurgulanan gerçeklik inşaları (ve elbette algıları) sanallığın çok ötesine uzanarak,insanların içinde yaşadıkları düzene ve varolan söylemlere rıza göstermelerini sağlamada hayli işlevsel olmaktadır.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.