SENDİKA
Ülkemizde,1938 tarihli Cemiyetler Kanununda ‘’ Sınıf esasına dayalı cemiyet kurulamaz’’ ifadesinin 5 Temmuz 1946’da metinden çıkartılmasıyla yasallık kazandı. 1946 yılında sıkıyönetim kararıyla kapatılan sendikalar 1947’de İşveren Sendikaları ve Sendika Birlikleri Hakkında Kanunun kabul edilmesiyle tekrar yasal hale geldi.
Sendika nedir ? işçilerin ya da işverenlerin ayrı ayrı olmak üzere iş, kazanç, toplumsal ve kültürel konular yönünden çıkarlarını korumak, yeni haklar sağlamak ve onları daha da geliştirmek amacıyla aralarında yasalar uyarınca kurdukları birliktir.
Diğer bir tanıma göre Sendika nedir? İşçilerin çalışma yaşamına ilişkin sorunlarını çözmek, ortak çıkar ve haklarını korumak, geliştirmek için kurdukları örgüte sendika denir .Sendika, diline, dinine, rengine, siyasi görüşüne bakmaksızın bütün işçileri kapsayan bir kitle örgütüdür. Çalışanların ortak hak ve çıkarlar uğruna birliğinin ifadesidir. Devlete, siyasi iktidara, partilere karşı bağımsız bir örgüttür.
1948 ve 49 yılında yaklaşık 72 bin işçi sendikalı iken, 1950 yılında belirlenen 292 bin işçinin 78 bini sendikalıdır bu %26 sendikalaşmayı gösterirken, 1960 yılında 680 bin işçinin 283 bini sendikalı ve sendikalaşma oranı %45 civarıdır.
1999 yılında 4.350 bin işçinin 3 milyon 86 bini sendikalı olup sendikalılaşma oranı %69 a yakındır.
2015 verilerine göre 12 milyon 180 bin işçiden, 1 milyon 297 bininin sendika üyeliği bulunmaktadır. Bu veriler çalışma bakanlığı 2015 arşivinden alınmıştır.
Sendikalılaşma konusunda ki bu düşüsün sorumlusu kimdir ? Sorduk genel kanaat işimden olurum korkusu dendi, oysa sendikalı olunduğunda işten atılma konusunda iş verenin zorlanacağı konusunda bir tanım yapmıştı sendikalar.
12 milyon işçiden 1 milyon işçi sendika üyesi oluyorsa ;
Sendikalar görevlerini yerine getiremediği için işçilerin sendikaya güvenleri yok.
Devlet işçisini koruduğu için işçi sendika üyeliğine sıcak bakmamakta .
Sendika tanımının dışına çıkıldığı ve siyasi olaylarda devlet karşıtı aktif rol aldıkları için soru işareti oluşmakta kafalarda
Üç yaşanmış örnek,yıl 1987 İstanbul sendikalı bir iş yeri, işçi temsilcisinin şirket yanlısı tutum ve davranışlarından dolayı sendikaya durumu anlatıyor ve ilgilenilmesini isteniyor. Sendikacılar iş yerine gelmemek için, bizse gelmeleri için direnince o temsilci ve yardımcısının iki oyu olduğu, sendika seçimin yaklaştığını, seçimden sonra sorunlarla ilgilenileceği söyleniliyor.
Yıl 1990 Samsun’da bir fabrika, toplam çalışma süresi 11 saat, öğlen paydosu yemek yediğin süre, akşam servis kapalı bir kamyon ve üst üste yapılan yolculuk. Mesai yaptığında parasını alıyorsun. Başlangıcından itibaren birkaç ay sigortasız çalışıyorsun, sigortacı geldiğinde bir depoda onların gitmesini bekliyorsun. Fabrikada her işi yapıyorsun. Hemen yanı başında ki fabrikanın iflas etmesi üzerine oradan iş başvurusu için gelen işçilere ,bekar işçiler 1000 TL alırken,600 TL ye çalışacak olan hemen işe başlasın, çalışmak istemeyen gitsin deniyor .
Yıl 2016, yine Samsun’da sendikasız bir fabrika, çalışma süresi 8 saat , servis yeterli. Öğlen paydosun ve öğleden önce ve sonra olmak üzeri iki çay saati, iş güvenliği konusunda alınmış tedbirler, mesai, doktor, tüm faaliyetler kanunlar çerçevesinde yapılmakta.
Sadece üç örneğe göre değerlendirme yapıldığında ,sendikaların kendi yapıları ön plana çıktığında işçi hakkı ertelenebiliyor.Devlet sosyal devlet olarak görevini yaptığında bir başka ara kuruma gerek kalmadığı görülüyor.
Peki sendikalar ne olarak algılanmakta, her eylemde devletin karşısında , 1 Mayıs’ta ellerde dövizler ve bayraklarla kortej yürüyüşünde.Her devlet karşıtı eylemde ön saflarda olduğunda cazibeni kaybediyorsun. 12 milyon işçiden 1 milyonu sendikalıysa , sendikaların kendilerini sorgulamaları gerekmektedir.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.