YARIN KAYGISI OLMADAN YAŞAMAK
Son günlerde dost toplantılarında yapılan sohbetlerde ve sosyal medyada en çok tartışılan "Bize ne oldu,nereye gidiyoruz" tümceler oluyor.Sanırım birçoğumuzda sadece içimizden de olsa bu soruyu soruyoruz.Farklı ortamlarda sürekli yinelenmesi,hani neredeyse toplumsal ölçekte içselleştirilmiş bir sorunun konusu olduğunu gösteriyor.
Bir toplumda çıkarları uğruna sözcüklerin anlamını değiştirip kullanıldığında,insanların psikolojik dengeleri alt üst olur.İnsan bir adım ilerisini düşünmeden davranır,ağızlarından çıkan sözün nereye gideceğine bakmadan konuşup dururlar.Daha da kötüsü,sözcüklerin,simgelerin anlamlarını kendilerinin verdiğine inanırlar.Çoğu kez bu şizofren durumun ayırdında bile olmazlar.Bunu en çok cahil kişiler değil okumuş !(diplomalı)geçinenler yaparlar ve ahkâm kesmeye bayılırlar.Bunlara entel mi demeliyiz,yoksa entelektüellerin fantezileri mi?
Eğer bir toplumsal sorun varsa o zaman bunun nedenlerini araştırmak gerekir.Ülkemiz ekonomisinin kendini yenileme,çözümlerini kendi içinden üretme,aksayan yönlerini düzeltme için uğraş veriyorsa sorunu abartılı büyütmeye gerek kalmayacaktır.Çünkü nereye gelinmiş olsa da,bu toplum kendini yeniden üretme kanalları,geleceğe yönelik adımların önünü açmanın bir yolunu bulacaktır.
Geldik konun püf noktasına!... Toplumun kendini yenileme ve üretim kapasitesini,yani hayatiyetini koruyabilmesi ve sürdürebilmesi için nitelikli eğitimle hem mesleki hem de insani anlamda donanımlı bir duruma gelecektir.
Mustafa Kemal Atatürk,Cumhuriyetin kendi ayaklarına yükselebilmesi için dört sütunu, "mektep,iktisat,sanat,imar" olarak tanımlamıştı.Bu dört sütundan ikisini oluşturan "mektep" ve "sanat" maddelerine yakın tarih içinde bir arada bakıldığında,yani sanatta eğitim ve eğitimde sanat başlıkları altında değerlendirildiklerinde,özellikle de sanatın eğitim içinde ne kadarcık bir yer tutabildiği görüldüğünde "ne oldu bize,biz niye böyle olduk" sorusu da kendiliğinden yanıtını bulacaktır.
Salt sonuca- lise veya üniversiteye giriş sınavlarına - odaklı,düşünen,ve sorgulayan bireyler yetiştirmek yerine;ezbere dayanan,insanlığın eriştiği evrensel değerlerin,hoşgörü,sevgi,saygı,sempati ve farklılıklara tahammül gibi önemli kavramların unutulduğu,sanatı neredeyse tamamen dışlanmış bir eğitim sistemiyle nereye varabiliriz?
Farklı kültürleri,gelenekleri,alışkanlıkları tanımanın en sağlıklı yolu onların sanatsal ürünleri hakkında sınırlı da olsa bir fikir sahibi olmaktan ve bunları değerlendirebilecek asgari bir donanımdan geçilmesi gerekir.Sanat hakkında edinilecek bu bilgiler,çocuklara ve gençlere kendilerinden farklı olana "dokunabilme" onunla sağlıklı ilişki kurabilmenin yanında insanı ve evreni bütünlüğü içinde kavrama olanağını da verir.
Gerçekte "hayat bilgisinin" özü de budur. Hayatı tüm yönleriyle merak etmeyi,sorgulamayı ve anlamayı öğrenmek "hayat felsefesinin de özü böyledir.İnsan en basit şu üç"N" nin cevabını yaşamı boyunca aramalıdır: "Neden,nasıl,niçin".
Hep sorunun aşılmasını beklemek yerine en güncel sorunun çözümüne odaklanıp çalışmak gerekir.Oturduğumuz yerden "bize ne oldu" demek kolaycılıktır.
"İnsanoğlu bu şaşkınlığından ne zaman vazgeçer?Ne zaman uyanır?Bilgelik yolunu ne zaman bulur? Gözün akı,göz kapağının altında, gözün karasıyla bir arada yaşamayı reddederse ,düşünebiliyormusunuz,neler olur."
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.