YİNE "BÜYÜK CÂMİ"
Niçin, 'yine?' ve niçin, "Büyük Câmi?' diye düşünenler olabilir. Söyleyelim!..
Büyük Câmi veya Vâlide Câmi diye anılan ve Samsun'un Saathâne Meydanı'nda bulunan bu câmi, Değerli Şâir - Yazar Ali Kayıkçı'nın Samsun'da Kültür Sanat (Samsun 1998, Sf. 104) adlı eserinde belirttiğine göre, "Selçuklu Beylerinden Hızır Bey tarafından M. 1300 yıllarında yapılmış. Ağustos 1869'da çıkan büyük yangında, şehrin tamamına yakını kül hâline geldikten sonra, Belediye tarafından Fransa'dan getirtilen bir mîmârın hazırladığı plâna göre, şehirde birbirini dik olarak kesen sokak ve caddeler boyunda bir kısmı kargir olmak üzere evler ve umumî binalar yapılır ve yangının ortadan kaldırdığı câmiler de birbir inşâ edilirken , bu yangında zarar gören binalardan biri olan Büyük Câmi de Batumlu Hacı Ali Efendi tarafından 1884 yılında yeniden yaptırılır. "
Bu kısa îzahtan sonra, yakın zamana gelelim ve bu târihî câmimiz için yapılan son tamirattan sonra, câminin girişinde sağ üst duvara asılan tabelayı okuyalım. Burada: "Orijinal kalem işleri temizleme metotları ile açığa çıkarılmıştır. Câmiin restorasyonu (onarımı) 2007-2008 yılları arasında, çevre düzenlemesi ise 2009 yılında Vakıflar Genel Müdürlüğünce yaptırılmıştır." denilmektedir.
Bunun üzerine, 06 Mart 2010 târihli Halk Gazetesi'nin 11. sayfasında yazdığım Târihî Eserlerimiz başlıklı yazımda şunları söyleyerek uyarıda bulunmuştum:
"Câmiin, ana girişindeki ahşap kapı atılmış ve yerine alüminyum doğrama kapı yapılmış ve kuzey cephesindeki bütün pencereler de PVC kaplama yapılmıştır. Uzaktan veya yakından bakılında, bütün çirkinliğiyle sırıtıyorlar ve ben, bu câmiin malı değilim ve asla olamam diyorlar. Bunun nasıl bir târih ve estetik anlayışı olduğunu bizim de anlamamız mümkün değildir. Kaldı ki; câmiin kubbesindeki motifler de olduğu gibi bırakılmıştır. Dikkat etmeden bakıldığında bile göz zevkini rencîde edicidir. Boyaları mı tükenmişti acaba? diye düşünmekten kedimi alamıyorum. Şimdi, bu câmi, hangi devre âit bir câmidir, söyleyebilir misiniz?
(...) Yâni üç yıl süren bir çalışmayla, aslından bu kadar uzaklaştırılabilen bir câmi ancak bu hâle getirilebilir mi demek isteniliyor? Bâri, bu esere hiç dokunmasaydınız. Evvelki hâli, aslına daha yakın değil miydi?
(...) Başkalarına âit eserleri, -tamamen yıkılmış olsalar dahi-, milimi milimine yapıp ihyâ edip ilgililerine arzediyoruz da, kendi eserlerimizi kendi paramızla niçin aslından uzaklaştırıyoruz. Sizi, buna, mecbûr tutanlar mı vardır?"
Bu satırları yazdıktan sonra, üzüntü ile ifade edeyim ki, hiçbir salâhiyetli ile, veya kendisini mes'ul kabûl eden kimseyle muhatap olamadım. Fakat...
Aradan bir yıl geçtikten sonra, bir arkadaşım, câminin minârelerinin de değiştirildiği söyleyince şaşırdım. Bu vesîleyle, mes'eleyi, 18 Haziran 2011 târihli Olay Gazetesi'nin 11. sayfasında yayınlanan 'Büyük Câmi'nin Minâreleri' başlıklı yazımda tekrar ele aldım. Orada; eski minârelerin Osmanlı mîmârî
tarzı: uçları kalem gibi sivri olduğunu, yeni şeklin ise, yuvarlak uçlu, Emevî /Arap tarzı olduğunu ifade ederek bunun sebebini sordum ve şu cümlelerimle de açıklamasını yaptım: "Bu târihî câmimizin, 08 Mayıs 2010 târihinde, zamanın, "Türk Kültürü'ne Hizmet Ödülü" alan Samsun Valisi'nin Başbakan'a canlı yayın bağlantısıyla, şatafatlı bir merasimle açılışı yapıldı."
Yazımı, şu iki cümleyle sonlandırdım: "Bu vebâli, kimseyle paylaşmak gibi bir niyyetim yoktur!..Aslâ!.. Ayrıca; hisseme düşen hakkımı da, bu durumlara sebebiyet verenlerin hiçbirine helâl etmiyorum."
Kararım, hâlâ, değişmiş değildir!..
Gelelim bugüne!...Birkaç gün önce, namaz kılmak için yine bu câmiye yolum düştü.
Yapılan 'hatalı' vaziyetin aynı şekilde durmakta olduğunu gördüm!..
Benim ve benim gibiler için 'üzülmek fiili' artık çok tabiî bir hâl olduğuna bir daha şâhit olarak, namazı müteakip oradan ayrıldım.
Bu gidişle, yapılan yanlışlara sebep olanların, bu dünyâda, idârî veya hukukî hesap vermeleri mümkün görünmüyor.
Ne yazık ki, câmilerde, vatandaşların temiz hislerini galeyana getirerek 'yardım' adı altında para(lar) toplanırken, bu tarz ihâlelerle harcanan fakat hizmet olarak karşılığını bulmayan hesapların hesabını soracak merciyi bu dünyada bulamıyoruz.
"Yazık!..' demenin de bir faydası olmadığını biliyorum!..Hepsini, Yüce Rabb'ime havale ediyorum!..
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.