Analık duygusunun edebiyattaki...
Analık duygusunun edebiyattaki yansımaları üzerine bir yazı
Bir annenin çocuğuna bakabilmek,onu koruyabilmek için yaptığı -belki de her şey- hoşgörülebilir. Hoş...Biz hoşgörmesek de o, bunu yapmak zorunda hissedecektir her zaman ve zeminde.
Bir anne kaplan aç yavrularını besleyebilmek için avlanırken,henüz henüz doğmuş bir ceylanı av olarak anında gözüne kestirebilir.Ve anne geyik de anne kaplanla aynı güçlü güdüyü duyarak yavrusunu korumak uğruna hiçbir menfi beklenti duymaksızın kaplanın önüne atılabilir.
Bu,hayvanlar aleminde olduğu gibi insanlar arasında da aynı hislere karşılık gelir.
Bir insan ürünü olan edebiyat da bundan payına düşeni almıştır şüphesiz.Çünkü edebiyat,insanı etkileyen,onda paylaşma ve çoğaltma isteği doğuran her duygudan biraz barındırır.
Analık duygusuna Türk ve dünya edebyatında vefakarlık,sabır ve tokgözlülük tanımları denk düşer çoğunlukla.
Örneklersek;Kırgız edebiyatının ölümsüz yazarı Cengiz Aytmatov eserlerinde,içine doğduğu coğrafyayı,yaşadığı tarihi,gördüğü çevreyi ve ilk tanıdığı insan olan annesini bize anlatır.Eserlerindeki kadınlar güçlü,yılmaz,sert ve kıraç iklime başkaldırıp onu yeşerten,soyun ve hayatın devamını sağlamayı;yavrusunu,eşini,dostunu korumayı kendine görev bilen savaşçı tiplerdir.
Toprak Ana'nın sonunda başkahraman ana;tüm çilelere ve hayatın tüm yıpratıcılığına karşın,tarlası,toprağı,köylüsü ve "yeniden başlamayı simgeleştiren" torunu ile hayata devam eder.
Rus edebiyatı bize karlı Sibirya coğrafyasını,tipiyi,soğuğu ve tüm sıkıntıların içinde sımsıcak yürekli sabırlı anaları tanıtır.Kimi eserlerde olayın bir izleyicisi olan ana,kiminde olaylara yön verir.Çalışkandır,direnç sembolüdür.
Çin edebiyatına baktığımızda -Pearl S.Buck'ın Ana adlı eseri- aç kalan;fakat doyuran;kendini çocuklarına ve hayatın devamına adayan ana tipini bir kez daha yaşarız.
Bu belki analık içgüdüsünün etkilerini,yazarların kendi annelerinden hissettiklerinin doğal bir getirisi belki de binyıllarca "doğurganlık,üretkenlik ve sabır" alt anlamlarıyla iç içe geçmişliğinin sonucudur.
Türk edebiyatına döndüğümüzde Yaşar Kemal'in romanlarındaki "ana" karakterlerini şafak vakti fakir kazanlarının başında tarhana pişirirken görürüz.Tarladan sabandan ayrı düşmeyen,hayatın devamını temsil eden analardır bir kez daha.
Ya da Keloğlan'ın anasıdır bizi sabır kelimesine götüren,tüm yokluklara rağmen Türk milletinin analıkta gördüğü hoşgörü duygusunun temsilidir bu ana.
Orta Asya'dan ilk göçen boyların anaları,Osmanlı yönetiminde evlere ve tarlalara dağılmış;savaşlar,açlıklar sonrasında "Kurtuluş Mücadelesi"nde evini imalathane,yemenisini sargı bezi yapmış,hayat mücadelesini bir ulusun damarlarında devam ettirmiştir.
Analığın bir ana geyikteki görüntüsü,mermi üreten Anadolu analarında ölümsüzleşir! Analık belki de özverinin son hecesidir...
İyi haftalar...