Halkın Açılımı
Bu sabah radyoda kanal turu atıyordum. Alem fm'de Candaş Tolga Işık ve Güçlü Mete'nin Kripto Odası adlı programına denk geldim. Gazetemiz okurlarından da bu programın takipçisi ya da kısa bir süre de olsa dinlemiş olanlar vardır. Güncel konular üzerine yorumlarda bulunan, halkın nabzını radyo frekansından duyuran programlarının birçok takipçisi olduğunu tahmin ediyorum. Hele ki günümüzde muhalif seslerin susturulup yaşama hakkının elinden alınabildiği kadar alındığı bir ortamda yaşamaya çalışırken, bu programın varlığını sürdürmesi çok önemli. Ben programa rastladığım sırada terör örgütü üyelerinin dağdan inmeleri hakkında konuşuluyordu.
Son ekonomik ve politik gelişmeleri temel aldığımızda, oldukça kötü günleri yaşadığımızı ve daha kötülerine doğru ilerlediğimizi düşünüyorum. Daha da kötüsü, sokakta, okulda, çarşıda, pazarda bunu bire bir görüyorum. Programda da bu düşünce üzerine oldukça çok şey, daha önce defalarca farklı kişiler tarafından söylendiyse de yine dillendirildi. Fakat bir cümle vardı ki beni en çok etkileyen kısım o oldu: ''Açılım mazlumlar için yapılır; katiller için değil.'' dendi. Bence bu, tüm olayın bir panoramasını çizmekteydi.
Mesela sosyal bir devlet olduğunuzu iddia ediyorsanız, gider önce fakirleri giydirir kuşatır, açları doyurur, işsizlere iş verirsiniz. Adil bir devlet olduğunuzu söylüorsanız önce adaleti eşit hale getirir, toplumun tüm katmanlarına aynı yakınlıkta durur güven verirsiniz ve daha önce hakkı yenmişlerin hakkını geri verirsiniz. Siz eğer terörü bitireceğiz, haydi kızlar okula, AB üyesi olacağız ya da halkın alım gücü şu seviyeye gelecek demişseniz önceliğiniz teröristleri yakalamak, cezalandırmak, haksızlığı bitirmek, topraksız köylüye toprak vermek, işsiz köylü için fabrika kurup ülkenizde sanayi altyapısı hazırlamak olmalıdır. Kızlar okula giderken köylerini karda kışta yolsuz, evlerini odunsuz kömürsüz, sofralarını boş bırakmamanız gereklidir. Köylüyü bir oy deposu olarak değil, yurttaş olarak görmek, toprak reformunu gerçekleştirmek, tarımı ileri teknolojiyle gerçekleştirip çiftçinizi yalnız bırakmamak sizin önceliğiniz olmalıdır. İnsanlara süt parası dağıtacağız diyerek birbirlerini ezdirmek, sadece Ramazan'larda hatırlamak, çaresiz kalıp seslerini yükselttiklerinde 'otur otur, senin oğlun da işsiz kalsın!' diye azarlamak, bir devletin ve devlet adamının asla yapmaması gereken şeylerdir. Ve teröriste terörist demeyerek, teröristbaşı kişileri muhattap alarak, neredeyse o kişilerin sözüne uymak kadar; ülkenizi birilerinden emir alır hale getirmek, kendi halkının vicdanında küçük düşmek en yaralayıcısıdır. Şehit aileleri yılda bir kez, -o da sadece birkaçını seçip süsleyerek- Cumhurbaşkanlığı sofralarında oturtuluyor, diğer yandan terör yüzünden yıllardır huzursuz bir bölge kendi kaderine teslim ediliyorsa; askeri işler denerek her şey askere bırakılıyorsa bu nasıl bir devlet yönetimidir? İstanbul'un süslü camilerinde gazetecilerle namaz kılarak ya da Ankara'da içkili mekanları kapatmaya çalışarak devlet yönetimi olmaz. Resmin tamamına bakmak gerekir. Önemli olan içkili mekanlar değil, yurdun tamamında inen kepenklerdir; sokaklarda içi kan ağlayan insanlardır, mutsuz ve huzursuz bir toplumdur. Eğer bir toplum umudunu kaybetmişse, kendi cesaretinden vazgeçmişse, artık kim gelirse gelsin ayağa kalkamaz. Politikacı olunur; ama koltuğa oturan her kişi devlet adamı olamaz.