Bir Aydını Anmak
Attila İlhan bir yazısında Almanya eski başbakanlarından Helmut Schmidt'in o dönem çıkardığı bir kitabından bahsediyor. Diyor ki: '' ... O kitapta çok ilginç, bizi de ilgilendiren bir şey var. Adam AB'nin Türkiye'yi almamasını istiyor. 'Almayalım' diyor. Almayalım derken de ileri sürdüğü gerekçelerin arasında bir tanesi var ki o çok önemli. Diyor ki; 'Çünkü Amerika Türkiye'yi destekliyor. Türkiye'de çıkarları olduğu için, bizim onu almamız için dayatıyor. O yüzden de bunu alıcaz malıcaz diyoruz.' Ama diyor, 'Amerika'nın özel çıkarları var. Bu çıkarlardan bir tanesi Türkiye'yi petrol yolunda kullanmak. Avrasya petrolü. İkincisi, Rusya'ya karşı kullanmak. Üçüncüsü bize karşı kullanmak.' Yani neticede Türkiye'nin, Amerika'nın Truva Atı olarak AB'nin içine sokulmak istendiğini söylüyor. Bundan dolayı da almazlar zaten.''
Aynı kitabında bir de şöyle bir paragraf var:
''...Çünkü Türkiye, Rusya, Çin, Hindistan, İran, bunlar bir araya gelince ne oluyor biliyor musun? Dünyanın dörtte üçü oluyor. Ve bunların içinde nükleeri olmayan bir tek biziz. ...Bu kadar nükleer güçle ortak olup sen de nükleer olacaksın otomatik olarak. Hem bir nükleer güç olacaksın hem Rusya, Çin gibi her biri yüzer ordu, biner ordu çıkarabilecek inanılmaz devletlerle ve üstelik bunların içinde özellikle Çin müthiş savaşkan bir millet, sen de savaşçı bir milletsin; kim gelip de senin gözünün üstünde kaşın var diyebilecek o zaman? O zaman bu Avrupalılar gelip yalvaracaklar. Niye yalvaracaklar biliyor musun, o zaman sen o kadar büyük bir pazarın içinde olacaksın ki, senin üzerinden o pazara girebilmek için çalışacaklar. Ve sen şimdi o pazardan istifade edemiyorsun.''
Attila İlhan bunları yazıyordu, insanlara gerçekleri doğru örneklerle anlatmaya çalışıyordu. İstiyordu ki Türk çocuğu 'Parola: vatan, İşareti: Namus' desin, sizin de bildiğiniz sözdeki gibi 'titresin ve kendine dönsün'dü tüm yazılarındaki amacı... Tarihimizi, kahramanlarımızı, ülkemizin siyasal geçmişini romanlarına yedirerek anlatır, okurlara edebiyat zevkinin yanında tarihini öğretirdi. Şiirden anlamam diyenler onun romanlarını okuduktan sonra şiirlerine şöyle tekrar bir baksalar görecekler ki romanda alıştıkları Attila İlhan dili, aslında şiirlerindeki dili... O dili o kadar bizden yapan şeyse pırıltılı anlatımında gereksiz süse başvurmadan tane tane betimlemesi; anlaşılmaz bir eski dil kullanmak yerine temiz bir Türkçe'yle yazması. Şiirlerine tekrar dönüp baktığımda o dil bana öye tanıdık gelir, gülümserim birden...
Attila İlhan öncelikle milli benliğimizi bulmamız, Tanzimat'tan bu yana süren aydın despotluğundan kurtulup hak ettiğimiz yer olan 'Cumhuriyet'in birer özgür ferdi' olabilmemiz için düşündü ve yazdı. Ülkemizin bir kısmında hüküm süren feodal düzenle ya da fildişi kulelere hapsolmuş, halkından bihaber Avrupa ve Amerika hayranı entelektüellerle bu işin yürümeyeceğini biliyordu, söylüyordu. Kendisi de uzun yıllar Fransa'da bulunmuş da olsa -Banu Avar'ın bir röportajından alıntıdır- bir gece rüyasında Fransızca şiir düşündüğünü görünce burası bu kadar yeter, artık ülkeme dönmeliyim, ülkemin diliyle yazmaya devam etmeliyim diyor; ülkesinin insanlarına 'Avrupa medeniyeti denen tanımın aslında ne anlama geldiğini' anlatmaya girişiyordu.
Ülkesi için çalışan, yazan, üreten aydın dendiğinde Attila İlhan'a sahip olmakla ne kadar gururlansak azdır. 1925'te başladığı hayatına son noktayı 11 Ekim 2005'te koyan bu aydınımıza ve fikirlerine sahip çıkmak boynumuzun borcudur. Yazıyı yine onun bir paragrafıyla bitirmek isterim:
''Peki çıkar yol? Sağda da solda da kimseye bakıp hizaya gelmeyeceksin. İdeolojiler evrensel, politikalar ulusaldır. Evrensel yöntemlerle, ideolojinin kendi koşullarına uygun bileşimini kuracaksın, bundan ulusal politikanı çıkaracaksın! Sonra da uygulama faslı gelecek! Onlar (Batı) öyle yapmıyorlar mı?''
NOT: Hangi Batı, Attila İlhan, Türkiye İş Bankası Yayınları İyi haftalar