BİRAZ FİKİR JİMNASTİĞİNE NE DERSİNİZ?

Her pazar tarihi Amisos kentinden hikayelerle hoş vakit geçirmeye çalışıyor idik ancak bugün farklı bir konuyu siz değerli okurlarımızla tartışmak istiyorum. Nedenine gelince bazılarına göre tabu olan ve tartışılması nerede ise mümkün olmayan bir kaç konu üzerinde düşüncelerimi sizlerle paylaşmak istiyorum. Zira yeryüzünde tahrif olmamış tek kitap olan Kuran-ı Kerim dışında her şey tartışmaya açıktır. Hiç kimse la yüsel (sorumsuz) olmadığı gibi hiç bir konu da tartışmaktan muaf değildir.

Bugün sizlerle paylaşmak istediğim bir kaç konu var. İlk olarak dinler arası diyalog veya ittifak arayışları ile ilgili düşüncelerim ve bu konudaki yüce kitabımızın koymuş olduğu kuralları ortaya koyup, bu kurallar ışığında olayları değerlendirmeye çalışacağız.  Zira din Allah'ın olup, hiç kimsenin tekelinde olmadığı gibi, kimse bu konuda konuşmaya tek yetkili de değildir. Kendisini ilmi otorite veya akademisyen kabul edenler de bu konuda ortaya koydukları düşüncelerin tartışılabileceğini, ümmi olan Allah Resulü'nün insanlık alemine Allah'ın elçisi olarak geldiği gibi her Müslüman'ın inandığı din konusunda konuşma hakkına sahip olduğunu kabul etmek zorundayız.

            Son zamanların moda deyimlerinden birisi olan dinler arası diyalog veya dinler arası ittifak deyimini biraz açacak olur isek ne demek istediğimi daha rahat anlama imkanına sahip olursunuz. Diyalog kelimesini sanırım izah etmeye gerek yok, ancak daha anlaşılır hale gelmesi bakımından karşılıklı fikir alış verişi, olayları değerlendirme şeklinde yorumlayacak olur isek İslam dini ile diğer dinler arasında fikir alış verişi olarak değerlendirmemiz gerekir. Bu çerçevede olaya baktığımızda bir tarafta yeryüzünde tahrif olmamış tek kitap olan Kuran-ı Kerim ile tahrif olmuş diğer kitaplar üzerinden nasıl bir fikir alış verişinde bulunup, diyaloğa gireceğimizi merak ediyorum. Birisi Allah kelamı, diğerlerinin tamamına kul kelamı karışmış kitaplar, haşa Allah'ın kelamı ile kul kelamı nasıl diyaloğa girip üzerinden tartışılacağını çok merak ediyorum.

            Kuran-ı Kerim'de insanlığın yeryüzüne ayak bastığı günden itibaren yaşanmış olan önemli olayların tamamı anlatılmış, her kavme bir peygamberin gönderildiği, peygamber gönderilmeyen hiç bir kavmin olmadığı açıklanmıştır. Çeşitli rivayetlere göre 124 bin peygamberin gönderildiği, bunlardan 23'ünün Kuran-ı Kerim'de zikredildiğini, son peygamber olan efendimizin geleceğinin de hak kitaplarda yazılı olduğu Kuran-ı Kerim'de anlatılmaktadır. Bunca açık seçik delilden sonra tevhit akidesine inanmayan hangi din mensubu ile diyalog yapabileceğimizi çok merak ediyorum. Gerek Hıristiyanlıkta, gerekse Yahudilikte tevhit akidesine inanan insan sayısı yok denecek kadar az, bir kısmı Allah, oğul, Ruhul Kudüs üçlüsüne inanıyor, bir kısmı Allah, Ruhullah inancına inanmakta, bir kısmı tek Allah'a inanmakla birlikte Allah'ın sadece kendi ırklarına ait bir tanrı olduğuna inanmaktadırlar.

            Bir de bu dinlerin dışında çok tanrılı dinlere inanan sayıları milyarlarla ifade edilen insanlar var, şimdi bu insanlarla oturup neyi konuşacağımızı bana izah edecek birisi varsa çıksın konuşsun da ben de ikna olayım. Hindistan'da ineklere tapan insanlarla neyi konuşacağız, fanatik bir ailenin dini olarak ortaya çıkan Sihlerle ne konuşacağız, ateşe, putlara tapan insanlarla neyi tartışıp, bir orta yol bulacağımızı çok merak ediyorum. Yüce Rabbimiz bir ayeti Celile'de “Yahudilerin ve Hıristiyanların dinlerine girmedikçe sizden asla razı olmazlar” buyurarak ne kadar fanatik olduklarını açıkça ortaya koymaktadır. Bu kadar fanatik bir toplulukla nasıl bir ortak noktaya varılacağını birileri izah etsin de biz de ikna olalım.

            Bir de ittifak safsatalarından bahsedenler var. İttifak kiminle yapılır asgari müşterekte anlaşabileceğiniz insanlarla yapılır, şayet muhatabınız sizin inandığınız tek Allah'a inanıyor ise problem yok ancak Müslümanları buldukları yerde öldürmek için elinden gelen her şeyi yapan insanlarla nasıl bir ittifakın yapılacağını merak ediyorum. Aynı dine, aynı Allah'a inanıp, aynı kıbleye dönen insanların farklı mezheplere ve farklı meşreplere olan yakınlıkları nedeniyle adeta düşman gözü ile bakıldığı bir ortamda yapılması gereken öncelikli şeyin Müminlerin kardeşlik bağlarını pekiştirip, düşmanca tavırlarından vazgeçmelerini temin etmektir. Dünyanın çeşitli ülkelerinde camide namaz kılarken sırf mezheplerine olan düşmanlıktan ötürü başka Müslümanlar tarafından öldürülüyorlar ise önce bunu sorgulayıp, ona çare aramak gerekirken batılılara hoş görünmek için popülist söylemler geliştirmek fevkalade yanlıştır. Aslında bugün başka iki konuya daha değinmeyi düşünüyordum fakat yine bana ayrılan yer bitti. Umarım önümüzdeki haftalarda bu konulara devam ederiz. Mutlu pazarlar, kalın sağlıcakla

 

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
4 Yorum
Adnan Bahadır Arşivi
SON YAZILAR