DEVLET VE MİLLET...
Yavuz Sultan Selim Mısır Seferinden dönerken Mekke’ye uğrar ve Cuma namazını Mescid-i Haram’da kılar. Kutsal topraklar da o sefer esnasında Osmanlı idaresine katılır. Cuma namazını kıldıran Kabe imamı Osmanlı Sultanını Kabe’nin karşısında görünce; Allaha hamd, Resulullaha salavat getirdikten sonra, Yavuz Sultan Selim’e atfen de “Hakimül Haremeyn” tabirini kullanır. Mescid-i Haram ve Mescid-i Nebinin Hakimi sıfatlarıyla kendisine selam verildiğini duyan Yavuz Sultan Selim hiç beklenmedik bir refleksle imamın bu cümlesine itiraz eder ve tashi ederek Hakimül Haremeyn değil Hadimil Haremey kavramıyla, Mescitlerin hakimi yerine Kabe’nin ve Nebevi Mescidinin hizmetkarı olduğunu ilân eder.
İslam ahlakı ve bu ahlakın ortaya koyduğu anlayış; insanlara hizmetin hakka hizmet olduğunu öğretir. Bu nedenle de, milletimiz; darb-ı mesel haline gelen “Halka Hizmet Hakka Hizmettir” cümlesini kullanır. Her bir insanın, dünyadaki tüm insanlar kadar değer ifade ettiğini öğreten İslam dinine göre; insanlara hizmet Allaha itaat ve ibadettir. Kullara teşekkür etmeyen Allaha şükredemez, Allaha şükretmeyen de kullara teşekkürü beceremez. Allaha şükürle, kullara teşekkür birbirinin tamamlayıcısı olarak görülmüştür.
İslami perspektiften bakıldığında, kamu idarecileri milletin hizmetçisidir. Devlet yapılaşmasına da önem veren İslami duyarlılık; milletin de devlete ve devlet görevlilerine saygı göstermesini ve itaat etmesini esas kılmıştır. “Sizden olan Ulul Emre itaat edin” ilahi emri gereği; Müslümanlar devlet başkanlarına ve şahsında devlet başkanı adına hiyerarşik olarak hizmet eden tüm devlet memurlarına saygıyı ve itaati; ibadet ve ilahi bir emir görmektedirler. Bunun için de devlet başkanları ve başkan adına hizmet veren tüm devlet görevlileri; milletin hizmetini yapmak ve işlerini görmek için adreslerine gitmektedirler.
Devlet memuru denen kitle; aslında milletin memurudur. Hem aldıkları ücretin milletin tasarruflarından oluştuğu, hem de yapılan işlemlerin millete hizmet tanımı içinde bulunduğu dikkate alındığında; milletin memuru oldukları kabul edilecektir. Devlet memuru olmanın bir ayrıcalık gibi sunulan, bizler gibi gelişmekte olan ülkelerde; devlet ve millet iki ayrı yapı gibi görülmektedir. Halbuki ! “Devlet Ergi”; milletin hücrelerinden süzülerek çıkan, milletin evlatlarının, yine milleti idare etmek için oluşturulan kurumsal yapıdaki uzantılarıdır. Devlet de; milletin kendisini idare etmek için oluşturduğu kurumsal yapının adıdır.
Vesayet rejiminin yıkıldığı son yirmi yıldan beri ülkemizde de kemikleşmiş devlet anlayışı; millet anlayışına dönüşmüştür. Devletin, millete hizmet için kurulduğu ve devlet memurlarının milletin işlerini yapmakla sorumlu oldukları anlayışı hakim hale gelmiştir. Bu dönüşüm kolay olmamaktadır. Devlet başkanının; berberde, manavda, takside, çay ocağında, mahalle lokantasında görüldüğü ve çay ocağında oturanların ellerini sıkarak çaylarını içtiği bir hizmet anlayışında; hiçbir devlet memuru kendini milletin üstünde görüp, ayrıcalıklı bir duruş sergileyemeyecektir.
Milletin devlete karşı saygılı olması; devlet memurlarının ayrıcalıklı olduğu anlamana gelmeyecektir. Aksine bu anlayış; ayrıcalık ifadesi değil, sorumluluk ve hizmet etmenin zorunlu sebebidir. Devlet memurları; esnaf anlayışıyla millete hizmet etmelidir. Millet; devletin efendisidir. Bunu her memur bilmeli, bilmeyen ve anlamayan; gitmeli veya gönderilmelidir. Vatandaşına; tepeden bakan, kusurlarını kasıtlı davranışmış gibi gören, rehberlik yapma yerine vatandaşa tekme atan, devletin kendisine verdiği yetkiyi baskı aracı olarak kullanan, şefkat yerine kabalığı uygulayan, bir kusura karşı bin ceza uygulayan milletin memuru olamaz.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.