DİNMEYEN BOŞLUĞA YOLCULUK
İnsanlığın, yaşadığı dünyaya, evrene ve 'sonsuzluğa' olan tutkusu hiçbir zaman rengini kaybetmemiştir.
Takvimlerin yıl hanesi 1977'yi gösterdiğinde bu tutku kendisini fiziksel bir biçimde ifade etmiş oldu. Voyager 1 ve Voyager 2 ismi verilen iki insansız uzay aracı uzak gezegenleri keşfetmek üzere dünyamızdan ayrıldılar.
5 Eylül 1977 yılında Satürn ve Jüpiter'i ziyaret etmek için 815 kilogramlık Voyager 1 gönderildi. Voyager 2 ise 20 Ağustos 1977'de Neptün ve Uranüs için yola çıktı. İki araç gönderildikten 12 sene sonra birincil görevlerini tamamladılar ve asla bitmeyecek olan diğer görevleri başladı; yıldızlararası yolculuk...
Saatte 60.000 km hızla ilerleyen bu araçlar bilinmez bir sonsuzluğa doğru karanlığı delmeye devam ediyorlar. Voyager'lar üzerlerinde altın plaklar da taşıyorlar. Konumumuzu gösteren bir harita ve nasıl olup neler yaptığımızı taşıyorlar bilinmezliğe. Dünyamızdan mesajlar taşıyorlar. Üzerinde birçok dilde, bizim dilimiz Türkçe de dahil selamlama mesajları, doğa sesleri, fotoğraflar, Beethoven, Bach eserleri...
Bu iki araca birileri ulaşacak mı? Mesajımızı, sesimizi duyacaklar mı? Aslında biz kime yolladık bu araçları? Büyük bir bilinmezlik.. Belkilerle başlayan onca umut cümleleri ile uzayın derinliklerinde yol almaya devam ediyorlar ve edecekler. Meraklıları elbet araştırıp detaylı bilgiler elde edebilirler. Ben bu iki aracın verdiği duyguyu tarif etmeye çalışacağım.
(Voyager 1 tarafından 14 Şubat 1990'da çekilen görüntü. Voyager o tarihte dünyadan 6,4 milyar kilometre uzaklıktaydı. Şimdilerde ise 21 milyar kilometre...)
Amerikalı gökbilimci ve astrobiyolog Carl Edward Sagan'ın da dediği gibi, "Eğer bu resme dikkatlice bakarsanız, orada bir nokta göreceksiniz. O noktaya tekrar bakın. İşte o nokta burası; evimiz... O nokta biziz. Sevdiğiniz herkes, tüm tanıdıklarınız, adını duyduklarınız, gelmiş geçmiş tüm insanlar hayatlarını o noktanın üzerinde geçirdiler. Türümüzün tarihindeki tüm sevinçlerimiz ve acılarımız, kendinden emin bin çeşit inancımız, ideolojimiz ve ekonomik öğretimiz; her avcı ve her yağmacı, her kahraman ve her korkak, uygarlığımızın mimarları ve tahripçileri, her kral ve her köylü, birbirine aşık olan her genç çift, her anne ve her baba, umutları olan her çocuk, her mucit ve her kâşif, ahlak değerlerini öğreten her öğretmen, yozlaşmış her politikacı, her bir "yıldız", her bir "yüce önder", her aziz ve her günâhkar işte orada yaşadı; bir güneş ışınında asılı duran o toz zerreciğinde...."
Dünyamızdan yola çıkarak yaklaşık 42 yıldır seyahat eden Voyager kardeşlerin yolculuğu hepimizin yüreğine bir ilham veriyor değil mi?
Onlar çok uzaktalar. Dünyamızdan çok uzaktalar. Bir daha asla geri dönemeyecekler. Evimizin balkonunda oturup karmaşık duygularla baktığımız yıldızlara ve o yıldızların çok daha ötesine gittiler. Ürpertici boşlukta süzülen bizden bir parça oldular. Ortak dünya mirası olarak gördüğüm, hüzünlü bir yolculuk yapan Voyager kardeşler ne vakit aklıma düşse şöyle bir dalar giderim gökyüzüne, istemsiz...
Evrene bakıldığında denizlerin kıyısındaki minicik bir kum zerresi kadar küçük olan ama ne hikmetse içine de bir türlü sığamadığımız dünyamızdaki hırsları hatırlatır bana Voyager kardeşler.
Üzerinde dünyamıza ait onlarca bilgiyle, baş döndürücü karanlık boşlukta yol almaya devam ettikçe insan ruhunun içindeki boşluğun asla dinmeyecek olduğunu vurur yüzüme Voyager kardeşler.
Ürkütücü, devasa ve insan aklının sınırlarını aşan büyüklükteki bir evrende yaşadığımız soluk mavi bir nokta olan dünyamızda bunca kavga, hırs, karanlık... İnsanın kendisini ne denli aciz bir varlığa dönüştürdüğünü haykırıyor resmen. İçimizde her daim var olacak boşluğun, evrenin derinliklerinde de olduğunu düşünüyorum. Yükseklere gidildikçe aslında çok derinlerimize bir yolculuğa çıkıyoruz. Düşünmek, düşünmek ve çok daha fazla düşünmek gerekiyor.
Onlar yol almaya, dünyadan olan parçaları yanlarında taşımaya devam edecekler. İnsanlık olarak ise bizler gökyüzüne dalıp tefekkür etmeye devam edeceğiz. Dünyayı, insanı, evreni, hayatı, ölümü, aşkı, acıyı, hırsları, yalnızlıkları, kırgınlıkları, öfkeyi..
Aklımıza ne gelirse, gökyüzüne bakıp derin bir nefesle yıldızlara savurmaya devam edeceğiz.
En azından ben öyle yapacağım.
Sevgilerle...
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.