GÖNÜL DÜNYAMIZDAN/4
(Dünden devam)
"Başlarımdan ışıklar meydana geldi. Katar- katar doğudan batıya dek bütün âlemi tuttu.
Mekânsızlık âleminde doğu nedir, batı ne? Ancak kapkaranlık bir külhan, işleyip duran bir hamam.
A soğuk adam, gönlündeki bu tasa da ne? Ne vaktedek bu hamamda oturup duracaksın?" (Sf. 198)
"Hasetçi hâlimi sorarsa, gönlüm şükretmeden bile korkar da hemen şikâyetlere başlarım, ıstıraplarımı söylemeye koyulurum.
Dilimi kestim, sustum, çünkü kebap gibi bir gönlüm var; yanıp kavrulmuş gönlümün dertlerini söylemiye başlarsam senin de gönlün yanar yıkılır." (Sf. 221)
"Gönül ehli olanlar güneştir, toprağa mensub olanlarsa toz. Gönül ehli olanlar güldür, toprağa mensub olanlarsa tiken.
Ey dünya beyi, bu taifeden gam yeme. Gönül ehli olanlar, gönül verir, gönül alır; onların işi budur." (Sf. 230)
"Ben o ihlâs sahibi kulum ki doğduğum gündenberi gönlü de seninle gördüm, canı da seninle. Gönlü de sana verdim, canı da.
Aşk havasına düşmüş bir âşıkım, aşk takdir etti bunu, yazım bu. Biliyorum ki bizim gibi âşıkların başvuracağı yer, ancak o, onun hükmüne uymuşuz biz" (Sf. 241)
"Kul-eûzü, kul-hüvallah sûrelerini ne diye birbirimizi sevmek için okuyup üflemiyoruz?
Garezler dostluğu karartır, bulandırır. Neden gönlümüzden garezi atmıyoruz?
(...)Mademki ölümden sonra uzlaşacaksın, farzet ki şimdi öldüm, uzlaş benimle. Teslim oluş hususunda zaten biz ölülere benzeriz.
Mezarımı öpeceksin, biliyorum. Fakat ben gene oyum, mezarımı öpeceğine gel de şimdicek yanağımı öp benim.
Gönül, ölü gibi sus. Zaten biz, bu dil yüzünden varlıkla töhmetliyiz." (Sf. 283)
"Âşıkların gönüllerinden dışarıda ne bir ışıkları vardır, ne bir güzelleri. Onlar üzümün kanını içmemişlerdir. Onların şarapları, kendi kanlarıdır.
Her biri âlemde bir Mecnun, bir Leylâ olmuştur. Ârifler, kendilerinin Leylâlarıdır, kendilerinin Mecnunları." (Sf. 311)
"Ne bu keseden tasalandın, ne o kâseden. Peki mademki kör bir eşek değilsin, toz duman içinde ne diye dönüp dolaşırsın?
Gönlünü yıkamadıktan sonra yüzünü yıkamışsın, ne faydası var? Hırsından süpürge gibi daima şu toz-toprak içindezin.
Her günüm cumadır, hutbem daimî. Minberim yüceliktir, maksûrem erlik, insanlık.(maksûre= Cami içinde hükümdara mahsus yer)
O minberin basamağı insanlardan boşaldı mı meleklerin ruhları, gayb âleminden birini hediye olarak getirir, o minbere çıkarırlar." (Sf. 339)
Mevlâna, ölüm hastalığına tutulduğu zaman, Şeyh Sadreddin, hatır sormaya gelince, ona, şu gazeli okumaya başlar:
"Sen ne bilirsin iç âlemde nasıl bir padişahla düşüp kalkmadayım? Altın gibi sapsarı benzime bakma, demirden bir ayağım var benim.
Beni buraya getiren o padişaha tamamiyle yüztuttum. Beni yarattığından dolayı binlerce şükürler etmedeyim ona.
Gâh güneşe benzerim, gâh incilerle dolu denize. Gönlümün içinde bir gökyüzü var, dışında yeryüzü." (Sf. 350)
6. Yûnus Emre (1240/1241- 1320/1321), Türk şiirinde;
"Mevlânâ Hudâvendgâr bize nazar kılalı
Anun görklü nazarı gönlümüz aynasıdur"
(Bknz. Yûnus Emre Dîvânı, Hazırlayan: Prof. Dr. Faruk Kadri Timurtaş, Babıali Kültür Yayıncılığı, İstanbul 2006, Sf.62)
Diye târif ettiği, hocası Mevlâna Celâleddîn-i Rûmî'ye birlikte, şiirlerinde, en çok "gönül" kelimesi geçen iki mutasavvıf mütefekkir şâirden biridir.
Sunacağımız örneklerden de görüleceği üzre, Yûnus Emre, bugün telâffuz ettiğimiz şekliyle "gönül" der ve dîvân'ında, bu kelimeyi takriben ikiyüz civarında kullanır.
Yûnus Emre'de "gönül" kelimesiyle teşkil olunan bâzı deyimlere göz atalım: "gönül yıkmak, her gönülde hâzır ola, gönlümüz pas olmaya, gönüllere gir dirisen, garib gönüller yârı, şirin gönlüm, gönül dost durağı, gönül cemâat, gönül secde kılur, gönül Hakk'a uzayıban, âşıkların gönli gözi, gönül pisi tutmayınca, , gönül pisin yudınısa, gönül gözi, bir kişiye vir gönlünü, söylemeğün harcısı gönüllerin pasıdur, can u gönül, dost sevgüsin gönülde, Bu Yûnus'un yanar içi kamudan gönlidür kiçi (küçük), Zâhirim eyü yerde gnlüm fâsid haberde, Taşum biliş içüm yad dilüm hoş gönlüm mürted, Ya bu gönül birliği can kudret budağıdur, İki ışk bir gönülden, Benim gönlüm gözüm ışkdan toludur, Hak ışkına gönül viren, Bir niçenün gönlüne, Sımak (kırmak, bozmak) gerek gönlün, Gider gönlündeki şeki (şüphe), gönüldedir Hakk'a durak, gir gönüle, gönlü vü cânı sevindi, gönülde sır olgıl, Bu dünyaya gönül v iren, gönlüm evi iklîmine, âşık gönlin atar, Hak bir gönül virdi bana, gönül hücresi, Yûnus'un gönli gözi, evvel gönül almağı, ışkı olmayan gönül, bu gönlüm evi ışk elinden taşagelür, makâmumdur gönül şarı, Girdüm gönül sınuğuna gönülleri düzer oldum, gönül kulağıla, Ma'şûkı ger sevdünise gider gönlündeki gamı..."
(Devamı yarın)
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.