HAK İHLALİ…
İnsanlar bilerek veya bilmeyerek bir takım haksızlıklar yapabilirler. Başkalarının mağduriyetlerine farkında olarak veya olmayarak sebep de olabilirler. Maksatlı veya maksadı aşacak şekilde tutum ve davranışlara girerek karşı tarafın onurunu ve gururunu da incitebilirler. Başkasına haksızlık yaptığını fark eden kimse ne yapmalıdır ? Yaptığı haksızlıktan dolayı pişmanlık duyan kimse nasıl bir yol takip etmelidir. “Keşke yapmasaydım, yaptığım iş çok yanlış, hatalıyım” demek yeterli bir tavır olacak mıdır ?
Müslümanın hayatını inandığı dinin kuralları belirler. Haksızlık yapılmasının haram olduğunu ilan eden din, müntesiplerine böyle bir durumda ne yapmaları gerektiğini de öğretmektedir. Öncelikle, “Allah’ın rahmetinden ümit kesilmez” ilahi beyanı, pişmanlık duyanların rahatlamasını sağlamak için yetecektir. Böyle olsa bile, haksızlık yapanların mutlaka hak ihlalleriyle ilgili olarak ortaya çıkan mağduriyetleri gidermeleri, hakkını ihlal ettikleri kişinin rızasını almaları gerekir.
İslam’a göre bir Allah hakkı, bir de kul hakkı vardır. Allah hakkı; kişinin Rabbı ile arasındaki sorumluklarıdır. Yani kulluk vazifeleridir. Allaha itaat ve emredilen görevleri yerine getirmek; bu hukukun gerekleridir. Allaha karşı sorumluluklarda eksiklik veya her hangi bir kusur olması halinde; Allahtan af dilenir, tövbe edilir, pişmanlık duyulur ve yapılan hata Allaha arz edilir. Kalben yapılan bu süreç, bir daha benzer fiili ve hata yapmamakla da teyit edildiğinde, Allah c.c. tarafından affedildiğine kanaat getirilir.
Ancak, kul hakkı böyle değildir. Ortada bir mağdur vardır ve bu mağdurun hak ihlali izale edilmelidir. Bunun yolu da; hak ihlali oluşan kişinin rızasını almak, konuyu ona anlatarak helallik istemekle gerçekleşir. Eğer maddi kayıp da söz konusuysa, bunun telafisi de gerekmektedir. Hele, onursal bir hak ihlali varsa, mutlaka özür dilenecek ve gönlü alınarak, affı sağlanacaktır.
Bu konuya ışık tutacak bir hadis-i şerifinde Peygamberimiz; “Bir kimse kardeşinin haysiyetine, yahut malına haksız olarak taarruz etmişse, iltimas olarak verilebilecek altın ve gümüşün bulunmadığı günden (Kıyamet) önce helalleşsin. Aksi halde, yaptığı haksızlık nispetinde onun iyi amellerinden alınıp hak sahibine verilir. İyiliği yoksa, hak sahibinin günahından alınıp haksızlık eden adama verilir” buyurmuştur. Peygamberimizin bu tavsiyesine göre; hak ihlallerinde, karşı tarafla helalleşmekten başka bir yol yoktur.
Hak ihlaline uğrayan kimseden özür dilerken, hangi konuda ihlal edildiğinin, ne kadar zarar verildiğinin, ne yapılıp, neler söylendiğinin de bildirilmesi esastır. Bu bilinmelidir ki, hak ihlali oluşan kişinin affı sağlıklı olarak gerçekleşsin. “Bana hakkını helal et” cümlesine, karşı taraftaki kişinin uğradığı hak ihlallerini bilmeden “Helal olsun” demesi, helalleşmenin gerçekleştiği anlamına gelmeyecektir. Hak ihlali ayrıntılı bir biçimde ifade edilecek, helallik bu bilgilendirme üzerinden sağlanacaktır ki, sonuç ihlal edenin lehine gelişmiş olsun. Aksi halde, o helalleşme bir sonuç doğurmayacaktır.
Bunlar yapıldıktan sonra yine de vicdan azabı çekiliyorsa, mutlaka tövbe edilecek, duyulan pişmanlık Allaha arz edilecektir. “Günahtan tövbe eden hiç günah işlememiş gibidir” buyuran Peygamberimizin bu müjdesine erişmek için, gönülden pişmanlık gerekecektir. “Pişmanlık; tövbenin kendisidir” haris-i şerifi, yapılan hatadan duyulan pişmanlığın ne kadar önemli bir sonuç doğurduğunu anlatmaktadır.
“Bir günah işledikten sonra tövbe edip iyilik işleyen kimse, üzerine çok dar bir zırh giyinen bir adama benzer. Günahtan sonra bir iyilik yaparsa zırhın halkalarından biri çözülür. Bir iyilik daha işlerse öbür halka da çözülür. Yapılan iyiliklerin sonunda zırh yere düşer.” buyuran Peygamberimiz; tövbe edildikçe günahkarın rahatlayacağını ve hafifleyeceğini, böylece de affedildiğini anlayacağını belirtmiştir.
İhlal edilen haklar mutlaka izale edilmeli, maddi haklar iade edilerek, manevi haklar özür dilenerek affettirilmelidir. Yaratanın huzuruna hak ihlali ile gidilmemelidir.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.