HOŞBULDUK
131 Günlük aradan sonra, yeniden birlikte olmanın mutluluğu ile arayan, mesaj gönderen, bizzat gelerek ziyaret eden, dostlarımıza teşekkür ederek, bugünkü yazıya başlamak istiyorum. Sizinle birlikte olamadığımız günlerde, siz değerli okurlarımızı köşemizden mahrum bırakmamak için, elimizden geldiği kadar, yazmaya çalıştık. Ancak yazılarımızın yayınlanmaması için, malum odaklar ciddi bir mücadele başlatmış. Gerek Bakanlık nezdinde, gerekse Savcılık nezdinde, şikayetlerde bulunup, yazıların durdurulması için hayli uğraş vermişler. Bir de yazıların Cezaevi idaresi tarafından okunup, Mektup İnceleme Komisyonu tarafından incelendikten sonra gönderilmesi, hem yazının içeriğindeki anlatılması gereken konuları olumsuz yönde etkiliyor, hem de gündemi yakından takip etmemizi engelliyordu. Mektup İnceleme Komisyonu ise başlı başına farklı bir vakıa. Atölye şefinin içerisinde bulunduğu bir komisyon, yazdığınız yazıları incelerse vay halinize. Cezaevi idaresi tarafından incelendikten sonra, size ulaştırılan ve üzerinde görülmüştür kaşesi bulunan, kitaplardan alıntı yaparak yazdığınız köşe yazıları, sakıncalı diye size iade ediliyor ise, çıkın çıkabilirseniz işin içerisinden. Sizlere yukarıda arz ettiğim şartlarda ulaştırdığım yazılarda, şehrimizde olup biten birçok konuyu anlatma fırsatım olmadığından, dersimize kaldığımız yerden, yani 22 Ekim 2009 tarihinden itibaren başlamak zorunda olduğumdan, öncelikle yaşadığımız olayla ilgili bazı önemli anekdotları sunmak istiyorum. Öncelikle yaşadığımız olayı, haber yapan ajansların gazetelerinde bu haberlere yer veren meslektaşlarımızın nasıl bir habercilik anlayışına sahip olduklarını, tüm detayları ile topluma sunmak istiyorum; Her zaman anlattığım Müftünün keçi çalma hikayesini bilmeyeniniz yoktur, ama yinede hatırlatmakta yarar görüyorum. Keçisi çalınan Müftü bulunması için basından yardım ister, ertesi gün basında MÜFTÜ KEÇİ ÇALDI olarak haberinin çıktığını görünce soluğu gazetede alıp, yetkililere neden böyle olduğunu sorunca, yetkililer; "Hocam haber değeri olan müftünün keçi çalmasıdır" cevabını alıyor. İşte bizim meslektaşların durumu aynen bu, ben saldırıya uğruyorum, haberlerde ise benim saldırdığım yazılı. Yetmemiş birde üç yıl önceki A Takımı olayını ilave etmişler, yetmedi, olayın alacak, verecek yüzünden çıktığını yazmışlar, bana sorsalardı onlara derdim ki; Madem yalan haber yazacaktınız, biraz daha ilave etseniz de daha cazip hale gelseydi. Bu da yetmedi iddianame Mahkeme tarafından kabul edildiği gün, Adnan Bahadır 15 yıl ceza alacak diye haber yaptılar, yine yetmedi 17 Şubat'taki Mahkemede konuştuklarımı, verdiğim ifadeleri tam tersine çevirip, haber yaptılar. İyi güzel de arkadaş, bu adama en az 10 kişi saldırmış, altısı yakalanmış, iddianamede Adnan Bahadır'ı öldürmek istediklerini ikrar ettikleri yazılı, onlarla ilgili istenen ceza belli, bunlarla ilgili en ufak bir haber yapma zahmetinde bulunmayan bu kıymetli meslektaşlara ne demeli! İçeriye girdiğim gün, manşetlerden verdikleri haberi, çıktığım gün verme ihtiyacı neden duymamışlar. Girdiğim gün 803 gün sonra yeniden içeride diye yazan bu zavallılar çıkınca 131 gün sonra dışarıda haberini yapmaktan neden imtina etmişlerdir? Bu soruların cevaplarını önümüzdeki günlerde teker teker vereceğiz. Peki bunca olumsuzlukların yanında, olumlu gelişmeler olmamış mıdır? Diye soracak olursanız, elbette ki olmuştur. Öncelikle olayın olduğu gece olaya anında müdahale eden, Emniyet Müdürlüğü Cinayet Bürosu elemanları, fevkalade bir performansla olayı tüm detayları ile ortaya çıkardığından, onlara şükranlarımı sunuyorum. Ardından iddianameyi hazırlayan, Cumhuriyet Savcısı'nın titiz ve gayretli çalışması sonucu, hazırlamış olduğu iddianamede olayların tüm detayları ile anlatılmasından ötürü sergilemiş olduğu, hukuk adamlığına şükranlarımı sunmak istiyorum. Ardından cezaevinden sorumlu savcının devlet adamına yakışır bir biçimde, gerektiğinde müşfik, gerektiğinde otoriter, gerektiğinde ise iyi bir kanun adamı olduğunu görmekten ötürü duyduğum memnuniyeti, siz okuyucularımla paylaştıktan sonra, son olarak zekasına, bilgisine, becerisine, olaylara bakmadaki kabiliyetine ve yaptığı operasyonlarla toplumun rahat bir nefes almasını sağlayan Cumhuriyet Başsavcısı'nın şehrimizde olmasının şehrimiz için bir fırsat olduğunu siz değerli okurlarımızla paylaşarak, bu günkü yazıma son vermek istiyorum. Önümüzde çok önemli konuların olduğunu bilmenizi istiyorum. Sadece bir günde topladığım bilgileri, sizinle paylaştığımda dudaklarınızın uçuklayacağından şüpheniz olmasın. Meğer ben yokken neler neler olmuş da, kimsenin haberi yok. Adamlar benim yokluğumda hayli işler karıştırmış, bunları önümüzdeki günlerde siz değerli okuyucularla paylaşmak üzere hoşça kalınız.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.