İLAH VE SİLAHLA KORKUTMAK

Toplumumuz yıllarca İlah ve Silahla korkutuldu. Kendi değerlerini yaşamak istediğinde, bununla ilgili bir takım pratikleri ön plana çıktığında hemen enselerine silah dayandı. İnançlarının gereği olan Kur’an, İslam, Peygamber ve bu ana inanç değerlerinin pratik yansıması olan başörtüsü, dini tahsil, imam-hatip okulu gibi unsurlara yönelme görülünce, önce “İrtica” adı altında algı oluşturulup, bunun da vatana, millete ve devlete ihanet gibi  kabulü sağlanıp, sonra da bu arzunun taraftarlarının ensesine silah dayatılıyor, darbeler yapılıyordu.

Aslında darbelerin amacı; Merkez üssü Türkiye/Anadolu olan İslam medeniyetinin yeniden inşasını engellemek ve bu medeniyet ruhuna sahip olan diğer ülkelerde olan yer altı ve yer üstü kaynaklarının tasarrufunu elde tutmaktı. İnsanlık tarihi ile eş zamanlı olarak yaşamış Ortadoğu,  başta Suriye, Irak, Ürdün, Lübnan, Filistin gibi toprakların altının da üstünün de doğal zenginlikler dolu olduğu biliniyordu. Afrika, balkanlar ve Kafkaslar yine keza doğal kaynakların ikinci adresiydi.  Bu çoğrafyalar, Osmanlı devletinin idari hizmet alanına giren topraklardı. Tarihin okunmasıyla, bu topraklar üzerinde  altı yüz küsur yıl hüküm sürmüş Osmanlı idaresinin, bu topraklardaki izleri ve hisleri hala görülüyordu. Bu gün de bu çoğrafya “Gönül Çoğrafyası” olarak isimlendirilip, geçmişin özlemi ifade ediliyordu. Bunun için de bu toprakların idaresi de, siyaseti de, maliyesi de; bu günün egemenlerinin elinde olacaktı. Tek korkulan Türkiyenin/Anadolu halkının bir gün tekrar dedelerinin ruhuna sahip olarak bu çoğrafyaları ele geçirmesiydi. Bunun için de, Türkiye ayakları üzerine durmaya başladığı an, bir tür gerekçe ile ensesine silah dayanıyor, sil baştan yapılarak darbenin devamı sağlanıyordu.

Fiziki olarak silahla engellenen Anadolu halkının, bu tür büyük fikirlerin ve gerçekleşmesi  tarihi hakikatlerle örtüşen hayallerin düşünülmesi bile istenmiyordu. Bunun için de, fiziken silahla korkutulan milletimiz, zihnen ve ruhen de İlah’la korkutuluyordu. Dinini, gerçek kaynaklarından doğru bir biçimde öğrenmesi engellenen milletimizin önüne bir takım sahte, kurgulanmış, salya sümük, gülen ve ağlayan din tacirlerinin sunumundan hareketle bir din konuyordu. Dengenin sağlanması için de farklı düşünce gruplarına, farklı dini yorumlara sahip olanların da önü biraz açılarak tereddütlerin ve şüphelerin ortaya çıkması gölgeleniyordu. Aynı üst akıldan idare edilen bu silah güçleri ve ilah güçleri, aynı hedefe yürüyor, aynı amaç için koşturuyor, aynı adrese hizmet ediyordu. Bunların aynı işi yaptığını ancak onları idare eden üst akıl biliyor, onları aynı kurumun ayrı şubeleri olarak hiyerarşik bir yapı içerisinde çalıştırıyordu. Toplumu manipüle etmek istediklerinde birisi silahı gösteriyor, silahtan kaçanların adresi olan din tüccarları da İlah’la aldatıyorlardı. Bunun en çarpıcı örneğini yirmisekiz şubat sürecinde herkes görüyordu. Silahla korkutulan Anadolu halkı, İlah’la aldatan, ağlayıp gülenlerin kucağına itiliyordu. Bir adresten kaçan aynı iradenin farklı adresinde kendini buluyordu. İlahla ve silahla korkutanların hepsi aynıydı. Sözünü ettiğimiz hakikat, 15 Temmuz gecesi ortaya çıktı. Halkımız bedel ödeyerek gerçeği gördü. Arkasındaki gücün kim olduğunu fark etti. Neler yapılmak ve nelere engel olunmak istendiğini yaşayarak anladı. Artık milletimiz silahtan korkmuyor, inandıkları gerçek İlaha giden yolu da biliyor. Milletimiz Bedir’i, Uhud’u, Hendek’i, Çanakkale’yi yaşıyor. Doğru bir inanca sahip oldukları için de, bir kişi bin kişiye yetiyor. 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
1 Yorum
Sami Kesmen Arşivi
SON YAZILAR