İLAHİYATÇILARIN SORUMLULUĞU
15 Temmuz “İşgal Girişimi”nden sonra, bu girişimin nedenleri ve gerekçeleri ile ilgili olarak neredeyse herkes bir şeyler söyledi. Sorunun kimden kaynaklandığı sıralanırken, en çok da “Din” olgusunun doğru olarak öğrenilmediği ve öğretilmediğinden bahsedildi. Toplumun, “Dindar Nesil” özlemi ve çocukların kötü ortamlardan korunması gerekçeleriyle, başta çocuk ve gençler olmak üzere tüm toplumun, bu hain yapının kucağına itilmiş olduğu söylendi. Bu gün “Hain, Çete, Örgüt ve Feto” isimleriyle tanımı yapılan ve isimlendirilen söz konusu yapı iki-üç yıl öncesine kadar, toplumun alimi, idarecisi, tüccarı ve her kademedeki insanı tarafından övülür duruma gelmişti. Bugün zalim ve hain olduğu kabul edilen bu yapının, üç yıl öncesine kadar en güvenilen kitle olarak tarifi yapılıyordu. Birkaç cılız sesin dışında bu yapının ihanet içinde olduğunu söyleyen yoktu, söyleyenler de neredeyse linç ediliyordu.
Söz konusu yapı ile başından beri hiçbir gönül bağı olmayan ve her fırsatta bu yapının masum olmadığını söyleyip yazan biri olarak, bugün konuşan bazı ilahiyatçıları hayretle izliyorum. Özellikle bazı İlahiyatçıların 15 Temmuz’dan sonra gazetelerde, Tv programlarında arz-ı endam ederek, dinin doğru öğretilmemesinden dolayı toplumun bu yapının kucağına düştüğünü ifade etmeleri, kendilerini aklamaktan başka bir anlama gelmemektedir. Çok gariptir ki, ilahiyat fakültelerinde akademisyen olan bazı hocaların da bu yapının ya içinde ya peşinde, ya militanı ya sempatizanı olduğunu hesaba katmadan konuşmaktadırlar. Ortaya çıkan sorumluluğun toplumda olduğunu ima ederek insanları suçlamaktadırlar.
Topluma din adamı yetiştiren ilahiyat fakültelerinde, doğru din öğretiliyorsa sorun yoktur. Toplumun öğrendiği din doğru değilse, ilahiyat fakültelerinde doğru din öğretilmemektedir. İlahiyatçılar, toplumu suçlama ve günah keçisi arama yerine, tövbe edip kendilerini sorumlu olarak ilan etmeleri gerekmektedir. Feto Çetesinin organizasyonu ile, onların hizmetlerini(İhanetlerini) alkışlamak için, hiçbir harcama yapmadan Balkanları ve Kafkasları gezen ilahiyatçılar esas suçludur. Gittikleri her yerden fotoğraflar çekerek boylarını gösterenler, o günün belirleyici gücünden istifade etmek için yüzlerce takla atanlar, bugün topluma akıl veremeye hakları yoktur. Onların aklına çocukların bile ihtiyacı yoktur. Çünkü onlar şartlara göre renk değiştiren bukalemun cinsi insanlardır. Bu renkteki ilahiyatçıları konuşturan tv programcıları, okul idarecileri ve sivil toplum kurumları da bu yalana ortak olmaktadırlar.
Evet ! Toplum dini hassasiyetleri nedeniyle bu yapının içine düşmüş, peşinden koşmuş olabilir. Eğer böyleyse, -ki biz de böyle olduğunu düşünüyoruz-, o zaman sorumlu olan toplum değil, topluma din öğreten ve anlatan kurumlar ve mensuplarıdır. Şimdi suçlu arama yerine, böylesi yapıların ve sonuçların ortaya çıkmaması için her kademedeki insan ve kurum üzerine düşeni yapmalıdır. Geçmiş dönemlerde yapıyı överek şovmenlik yapanlara, bu gün yapıya söverek şovmenlik yapma fırsatları verilmelidir. İtikadi bozuk ilahiyatçıların bu topluma vereceği hiçbir şey olmadığı bilinmelidir.
Sivil toplum kuruluşları, belediyeler ve bir takım kuruluşlar toplumu uyarmak ve bilgilendirmek, esas olarak da doğru bir bilinç oluşturmak için bir çok etkinlik yapmaktadır. Bu alkışlanacak ve takdir edilecek bir durumdur. Ancak, bu tür program ve etkinliklerde, şovmenlere ve şovmenliklere prim verilmemeli, İlahiyatçılar da sorumluluklarını bilmelidir.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.