ŞEHRİMİZ SAHİPSİZ Mİ?

Sözlerime Merhum Akif"in dizeleri ile başlamak istiyorum, "Sahipsiz vatanın batması haktır, sen sahip çıkarsan bu vatan batmayacaktır." Diyen Akif, hepimizin yapmakla yükümlü olduğumuz en önemli şeyin vatanı korumak olduğunu ifade etmektedir. Vatanı korumak sadece cephede savaşmakla olmaz, vatanı tehlikeye sokacak her şeyin bertaraf edilmesi vatanın korunmasında en önemli faktörlerdendir. Yıllardır şehrimizde çeteler, mafyalar, esrar, eroin satıcıları, kapkaççılar, üç kağıtçılar rahatlıkla cirit attığından, dürüst, namuslu insanlar ortalıkta gözükmemek için köşe, bucak kaçıyorlardı. Kimsenin de bu olup, bitenlere sesi çıkmayıp, bana dokunmayan yılan bin yıl yaşasın mantığı ile şehri içerisinden çıkılmaz bir hale sokmuşlardı. Bunca olumsuzlukların yaşandığı bu şehirde şehri yönetenler de rahatlıkla gezmekteydiler. Bu olumsuz gelişmeler yılar yılı beni rahatsız etmiş olmasına rağmen, gerek ekonomik gücüm, gerek siyasi gücüm, gerekse çocuklarımın durumu bu olaylara karşı koymama engeldi, ne zaman ki bu sıkıntılarımla ilgili rahatlama pozisyonuna girdim, derhal bu konulara el atmaya karar verdim. İlk iş olarak bu işlerle uğraşan insanları tanıdım, şehrin çok kötü durumda olduğunu ve çocuklarımıza emanet olarak bırakacağımız şehrimizi ve ülkemizi bekleyen tehlikeleri çok iyi gördüm. Bunun üzerine ilk iş olarak şehrimizdeki yanlış insanları topluma tanımaya başladım. Bu tanıtımla ilgili hayli tazminatlar ödedim, ancak hiç aldırmadım, zira toplumumuz yanlış insanları tanımalı idi. Nihayet bu çete bozuntuları beni ta yazlığıma kadar gelerek, aba altından sopa gösterme cihetine gidecek kadar ileriye gidip, yazı yazmamamı söylediklerinde, bu dediklerinin canım pahasına olsa dahi mümkün olamayacağını söyleyip, resti çektim. Aradan on beş, yirmi gün geçince beni telefonla arayan sahte kabadayı yanına çağırdı, dedim ki kim var yanında; kendisi ile ilgili yazı yazdığım bir sahtekarla, bir siyasetçinin olduğunu söyleyince, ona dedim ki o yanına gelenlerden falancanın bilmem neresine ne edeyim ve telefonu suratına kapattım. Aradan on iki hafta geçince, kızımla gazeteye giderken, yolladılar yanlarındaki kiralık adamlarını ama o beni halledemedi. Tam aksine ben onu halledip, gönderdim. Bunun üzerine çeşitli entrikalar çevirdiler ama hiç birisini yemedim ve aldım elime kalemi bu şehirde yaşanan olayları teker, teker yazarak, başta Cumhurbaşkanlığına, ardından Başbakanlık, İçişleri Bakanlığı, Adalet Bakanlığı ve Genelkurmay Başkanlığı"na adımı sanımı da yazarak bildirdim. Bunun üzerine ilgili Bakanlıklar soruşturma başlatıp, Cumhuriyet Başsavcılığı ifademe başvurdu. İfademde her şeyi tekrar anlattıktan iki gün sonra, gazeteden çıkıp, yeni taşınacağım büroya giderken saldırıya uğradım. Ne enteresandır ki saldıranlardan bir kaçı ifadelerinde aynen şunu diyorlar “Adnan Bahadır"ı başka türlü susturamayacağımızı anlayınca kendisini öldürmeye karar verdik.” Bu ifade resmen ifadelere yansımıştır, zamanı gelince onu da yazacağım. Nihayet Medresei Yusufiye"de yatarken, bir sabah erkenden Süpürge Operasyonu"nun yapıldığını ve elliden fazla kişinin içeriye alındığını öğrenince, Elhamdülillah artık şehir rahatlar dedim. Tutuklananların büyük bir bölümü eski adıyla DGM, yeni adıyla 250. Madde İle Yetkili Özel Savcılık, tarafından sorgulanmak üzere Ankara"ya nakledildi. Nihayet iddianame yayınlandı ve ilgili mahkeme tarafından da kabul edildi. Davanın 25 mağduru, 79 sanığı var ve sanıklar çok büyük suçlarla yargılanıyorlar. Çok manidar olan durum ise benim saldırıya uğradığım da on beş yıl ceza alacağımı yazıp, benim resimlerimi boy, boy veren gazeteler, bu iddianame ile ilgili en ufak bir haber dahi yapmamışlar, hatta yapamamışlardır. Süpürge İddianamesi"nde en az teklif edilen ceza 25-30 yıl, en çok teklif edilen ceza ise 100-150 yıl. Zamanı gelince onları da detayları ile yazacağım. O iddianamede sanık olarak kimler yok ki, anlatsam dudaklarınız uçuklar ama merak etmeyin onları da yazacağız. Burada enteresan olan nokta, iddianamede davacının kamu olması, şikayetçinin ise Adnan Bahadır olmasıdır. Yani şayet Adnan Bahadır bu şehirde olup, biteni şikayet etmeseymiş, bu insanlar ellerini, kollarını sallaya, sallaya gezmeye devam edecekmiş. Doğrusunu ararsanız bunu da yadırgamamak gerek, bu şehirde doğmuş olan bir Emniyet Genel Müdür Yardımcısı çete ile yaptığı iş birliği ortaya çıkınca, görevden alınmış olmasına rağmen, şehrimizdeki basında ses, soluk çıkmadı. Demek ki herkes doğrudan değil, güçlüden yana olunca, isteyen istediğini yapabiliyormuş. Ne zaman ki birileri çıkıp, hop ne oluyor diyor ve resmen şikayet ediyor, o zaman her şey ortaya çıkıyor. Bu süreçte yeni gelen Validen en büyük beklentim, çetelerle, mafyalarla, çıkar grupları ile mücadele etmesidir. Yapacağı mücadelede sonuna kadar arkasında olacağını bilmesini isteriz, yok o da giden valimiz gibi yemeklerde sağ tarafına hemşehrisi olan bir çete mensubunu, sol tarafına da bir başka çete mensubunu alıp, resim çektirirse, o zaman kaldığımız yerden devam ederiz, tercih kendisinindir. Kendisine yeni görevinde başarılar diler, yapacağı her hayırlı işte yanında olacağımızı bilmesini ister, şehrimize hoş sefa geldi deriz. Yarınlarımızın aydınlık olması temennisi ile kalın sağlıcakla

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
7 Yorum
Adnan Bahadır Arşivi
SON YAZILAR