"UYANMAK ZAMANI"
Şâir ve Edib M. Halistin Kukul'un Son Eseri
Hakkında
Bir Mülâkat: Ali Kayıkçı
Millî kültür, millî şuûr ve millî estetikle dopdolu bir şiir kitabıyla karşı karşıya bulunduğumu ifadeyle söze başlıyorum. OMÜ E. Öğretim Görevlisi olan Kukul hocamız; başta şiir olmak üzere, tiyatro, hikâye, deneme ve inceleme eserleriyle bilinen ve çok değişik gazete ve dergilerimizde şiirleri, makaleleri ve hikâyeleri yayınlanan bir isimdir. Şiir ve inceleme dallarında birçok ödülü vardır ve eserleri hakkında da dört lisans tezi bulunmaktadır.
Bundan önce, Kültür Bakanlığı, Türkiye Diyânet Vakfı, Babıali Kültür Yayıncılığı, Türkiye İş Bankası ve Timaş Yayınevlerinden çıkan ; Türk'ün Ayak Sesleri, Kıbrıs Destanı, Sonsuzluk Merdiveni, Şiirlerle Nasreddin Hoca Fıkraları, Şeyh Şâmil Destanı, Kanije Destanı, Ayçiçekle Nurdede adlı şiir kitapları; Gelincikler Narindir, Havada Bulut Yok adlı tiyatro eserleri; Zincirli Tepe, Sevgi Çemberi, Yarınlar Daha Güzel adlı hikâye kitapları; Şeyh Şâmil ve Çeçenistan, Mevlâna Eşiğinde adlı inceleme ve Post-Nişîn'e Mektuplar adlı kitapları yayınlanan M. Halistin Kukul'un , bu defa da, Yakınplan Yayınları arasında "UYANMAK ZAMANI" adlı şiir kitabı neşredildi.
" UYANMAK ZAMANI" hakkında, kendisiyle, kısa bir sohbette bulunduk ve bu sohbeti okurlarımızla paylaşmak istedik.
KAYIKÇI- Sayın Hocam; önce, hayırlı olsun, diyorum ve bu son şiir kitabınızın isminden başlamak istiyorum: "Uyanmak Zamanı" nereden ilhâmdır, öğrenmek istiyorum.
KUKUL- Teşekkür ediyorum, Azîz Kardeşim!..Güzel bir başlangıç sorusu..."Uyanmak Zamanı", esâsında, uyumamanın zamanıdır. Tabiî ki, beşer olarak uyuyacağız...Bu uyku, hem o mânâda ve hem de başka türlü uykulardır. Öyle ki, bir 'dalıp' bir uyanmak, bizde âdeta alışkanlık hâline geldi. Biz, buna, nâzikçe "gaflet" deyip geçiyoruz da, işin aslı öyle değil maalesef!..Çok pahalıya da patlayabiliyor... Bâzen, buna da râzı geliyoruz. Fakat, devamlı bir 'uyku hâli', bizi perîşan ediyor...Belli hususiyet ve kıymetlerimizin tahrip olmasına, sönüp gitmesine sebebiyet veriyor. Bu, maalesef, bizde devam eden bir hâldir!..
Esasa geleyim: Bu başlık, rahmetli S. Ahmet Arvasî'ye hocamıza âittir desem yanlış olmaz. Zîrâ; O'nun, 1986 yılında yayınladığı yazılarından birinin başlığıdır, bu!.."Müslümanların Sorumlulukları" başlıklı yazısına, bir dîğer gün, "Uyanmak Zamanı" başlığıyla devam ediyor ve şöyle diyordu:
"Dünkü yazımızda İslâm Dünyâsı'nın "acıklı durumuna" işaret etmiş ve bu durumdan bizzat Müslümanların sorumlu olduklarını belirtmiştik. Hiç kimseyi teşhir etmeden yaraya parmak basmıştık.
(...) Ard niyetlilere bir sözümüz yok...Fakat, iyi niyetli kimseleri uyandırmak için belirtelim ki, İmâm-ı Âzamlar'ın, İmâm-ı Malîkler'in, İmâm-ı Şafiîler'in, İmâm-ı Hanbelle'in, İmâm-ı Mâtüridîler'in, İmâm-ı Eş'ârîler'in, İmâm-ı Gazalîler'in ve İmâm-ı Rabbanîler'in yerine, İbni Teymiyyeleri, Şeyh Abdulvahhabları, Cemaleddin-i Efganîleri, Muhammed Abduhları, Seyyid Kutupları, Mevdudîleri ve Şeriatîleri, Âyetullahları...oturtmaya çalışanlar, asla İslâm'a hizmet etmemektedirler...Bilhassa Türk Gençliğinin bu konuda çok hassas olması gerekir.
(...) Türkoğlu unutmamalıdır ki, en az bin yıldan beri Müslümandır. Ashâb-ı Kirâm'dan sonra, İslâm'a en çok hizmet eden kavim olmak şerefini taşımaktadır. Milâdî 11. asırda Tuğrul Gazi ile birlikte "Sultan-ül Müslimîn" ünvanını kazanmış ve Yavuz Sultan Selim Hân'dan itibaren de tam dört yüz yıl "Şanlı Peygamberin Kutlu Vekili" olmakla bereketlenmiştir. Bunun yanında, İslâm Dünyâsı'na binlerce ilim adamı, fikir ve sanat adamı hediye etmiş bir millettir. Dünyânın en büyük kültür ve medeniyetine sahip olan bu millet, aynı zamanda, zengin ve tarihî kitaplıkları ile de göz kamaştırır." (Size Sesleniyorum-1, Sf. 134)
İşte, "Uyanmak Zamanı", bu "uyanmak zamanı"dır!..Fakat, öncesini bırakıp, bundan sonrası için soralım: Uyanmış mıyız?!..
KAYIKÇI- Demek ki, şiirde de, bir mes'uliyet taşımalıyız ve bediî unsurların yanında, bir de fikrî unsur öne çıkmalı!..Bundan, bunu mu anlamalıyım?
KUKUL- Bir san'at eserinde, ister şiir olsun, ister başkası, fikrî ve bediî/estetik unsur berâberce yürür. İsâbet buyurduğunuz gibi, san'at eserinde bu esastır. Bunu, daha evvel yayınladığım, bilhassa 'Poetikalar Çatışması' başlıklı makalemde, "Her fikrin bir poetik anlayışı bulunur" tarzında ifade etmiştim. Merhûm Arvasî Hoca, bir çerçeve çiziyor...
KAYIKÇI- Peki, sizin poetik tarzınız nedir?
KUKUL- Bunu, bizde, geniş muhtevalı olarak ilk açıklayan Necip Fâzıl'dır. Çile kitabının sonundaki "Poetika", bir dünya beyannâmesidir. Kaldı ki; "Allah güzeldir, güzelliği sever", hadîs-i şerîfi bunun esasını teşkil eder.
KAYIKÇI- Cevat Akşit isimli bir profesörümüz, "Allah, şiiri, hak yolunda kullananlardan râzı olsun!" diyor. Bu hususta ne dersiniz?
KUKUL- Zâten, bu, her şeyde, böyle olmalıdır!..Şiir bahsinde, şüphesiz ki, Şuarâ Sûresi'nin 227. âyet-i kerîmesine atıf var. "..îmân edip iyi /güzel ve makbul işler yapanlar/sâlih amel işleyenler, Allah'ı çok ananlar...müstesnâ" âyeti. ..buna misâldir.
Ayrıca; Peygamber Efendimiz (sallallahü aleyhi ve sellem) de, bu hususta birçok hadîs-i şerîf ifade buyurmuşlardır. Meselâ: "Allahü teâlâ, bir kimseye söz ve yazı san'atı ihsân ederse, Resûlullah'ı öğsün." Yine; bizzat, şiir san'atını ilgilendiren: "Şiir de söz cümlesindendir. İyisi iyi bir söz gibi güzel, kötüsü de kötü bir söz gibi çirkindir." Ve "Bâzı şiirler vardır ki, hikmetin tâ kendisidir" buyurmaktadır.
KAYIKÇI- "Uyanmak Zamanı"nın muhtevası, bir şiir kitâbı için oldukça geniş... Bunda, hususî bir tercihiniz mi oldu?
KUKUL- Tercih şu ki, bunda; destanlarım, -mâlûm, Şeyh Şâmil, Kanije ve Kıbrıs Destanları-, çocukları mevzû olan şiirlerim, dörtlüklerim ve beyitlerimin büyük bir kısmı hâriç, bütün şiirlerimi topladığım bir kitap vücûde geldi. Tabiî ki, bunun için, sağ olsunlar Yakınplan Yayınevi de, herhangi bir zorluk çıkarmadı.
Ne yazık ki, Türkiye'de, okuma oranı az olduğu gibi, bilhassa şiir ve tiyatro eserleri daha da az okunuyor. Buna rağmen, belki başkalarının üç-dört kitap çıkaracağı hacimden tek bir kitap meydana geldi.
KAYIKÇI- Zâten okuyan az diyorsunuz, bu hacimdeki bir şiir kitabının okunmasındaki zorlukları düşündünüz mü? Sıkıntı olmaz mı?
KUKUL- Okumayan, bırakınız şiiri, 64 sayfalık bir masal veya bir hikâye kitabını bile okumuyor...Diğer taraftan, mâlûmunuzdur ki, bir hikâye kitabı veya bir roman bir solukta okunabilir...Fakat şiir öyle değil...Her şiirin ayrı bir muhtevası, ayrı bir havası vardır. Onları okuyan da, buna göre, kendisi için, farklı zamanları tercih edebilir..Okuyucu, koca bir romandan alacağı fikir veya hazdan belki bin misli fazlasını bir beyitten alabilir...Bir beyit, bir kitap muhtevasını doldurabilir..Şiir, bu!..
Okuyan kimse, meselâ , Hazret-i Mevlâna'nın koskocaman Mesnevî'sini, Âkif'in Safahat'ını veya Necip Fâzıl'ın Çile'sini, inceden inceye tetkik eder, ediyor...Buna, hep şâhit olduk...
"Sıkıntı olmaz mı?"diyorsunuz. Tabiî ki, olur..Siz de birebir, bunun içindesiniz...Gayet iyi bilirsiniz... Hakikaten, bu kadar az okuyan, kitaba, bu kadar az ilgi duyan insanların bulunduğu bir cemiyetten, biz, bunu, okumalarını istiyoruz/isteyeceğiz... Fakat, bâzen de hayır, diyorum!...Bir başka cephe daha var...O da, sayıca az olan fakat her şeye rağmen çok okuyan bir zümre var... Türkiye'yi de, bunlar kurtarıyor.. Biz, bugüne kadar, mes'eleye, hep 'okumayanlar' açısından baktık.
Hatırlayınız, siz bahsetmiştiniz: Adamın birine, hediye ettiğiniz kitap, bir ay sonra yanına gittiğinizde aynı yerde duruyordu ve üzeri de tozlanmıştı...Bu tiplere ne yapsanız kitap okutamazsınız...Fakat öyleleri de var ki, hasta derecesinde kitap müptelâsıdırlar. İşte, sözünü ettiğim zümre, bu zümre'dir. Onlarla, bu işi başaracağız..
KAYIKÇI- Kitap okumayı nasıl ileri seviyelere taşıyabiliriz?
KUKUL- Mevzûmuz içinde kalarak cevap vereyim: Kitap okumak, bir maarif işidir. Zihin tâlimi ve terbiyesi mes'elesidir. Zevk almanın yanında, ufuk, ülkü ve hedef mes'elesidir. İnsanımıza bunları, küçük yaşlarından itibaren verebilen sistemi kuramamışız.
KAYIKÇI- "Uyanmak Zamanı", bundan nasıl bir hisse alacaktır?
KUKUL- Zâten, mevzû da buradan çıktı. Okuyan kişi, kitabın hacmine bakmıyor. Verebildiği mesajların kıymetine bakıyor. Sanat veya ilim eseri...Kendi ciddîyetleri içersinde arzuladıkları hedefe ulaşmışlarsa, kabûl görüyorlar. Ciddî okur, gerçekten bu düşünceye sâdıktır.
KAYIKÇI- Kitabınızın sonunda, şiir hakkında iki başlık bulunuyor: Biri: "Şiirin Sır İkliminde"; dîğeri de, "Şiir ve Şâir"...Bunları, buraya almanızın sebebini sorabilir miyim?
KUKUL- Bu iki başlık, benim, şiir hakkındaki düşüncelerimin hulâsasıdır. Bir nev'i poetika'mdır. Şiir hakkında epeyce yazım var. Tabîî ki, insan, düşündükçe yeni şeyler de yazıyor. Bugüne kadarki şiir telâkkimi bu iki yazımda ifade etmeye çalıştım..
KAYIKÇI- Dediniz ki, "Uyanmak Zamanı"nda, destanlarım, çocuk şiirlerim, dörtlüklerim ve beyitlerimin birçoğu yok. Onları da kitap hâline getirmeyi düşündünüz mü?
KUKUL- Destanlarım, zâten kitaptırlar. Kıbrıs Destanı 1975 ve ikinci baskısı Kültür Bakanlığı'nca 1988'de; Şeyh Şâmil Destanı'm ile Kanije Destanı'm 1992 ve 1997'de Türkiye Diyânet Vakfı'nca yayınlandılar. Beyit ve dörtlüklerim ile çocuklar için olanlar, ayrı ayrı birer kitap hâlinde yayına hazır vaziyettedirler.
KAYIKÇI- Uyanmak Zamanı'na , "Zamana Uyanmak" başlıklı bir takrîz yazan Prof. Dr. Şahin Köktürk, sizin hakkınızda şöyle bir hüküm yürütüyor: "Fransızca hocası idi ama zamanla fark ettim ki, dilimiz ve edebiyatımız denildi mi bir Türkçe-edebiyat hocasından daha hassastı."
Bu sözlere ne dersiniz?
KUKUL- Teşekkür ederim. İyi niyetle güzel bir tespit yapmışlar. Gerçekten, Türkçe hassasiyetimi, kendim için vazgeçilmez buluyorum. Esas 'millî damar", dildir. Aslında, kendisi de, bu hususlarda, -tıpkı sizin gibi- çok hassastır. Şu var ki, ben, F(ı)ransızlar'ın dillerine karşı olan aşk derecesindeki bağlılıklarını, onu korumalarını yakından biliyorum. Bizde ise, bu durum, ne yazık ki, arzu ettiğimiz seviyede değildir... Bâzı kişilerin umursamazlıkları, bananecilikleri maalesef çok ileri safhadadır. Dil, bir milletin kültürünün özüdür. Onsuz, bir milletin varlığından bahsedilemez.
KAYIKÇI- Peki, Türk Dil Kurumu'nun bu husustaki çalışmalarını yeterli bulmuyor musunuz?
KUKUL- Hangi çalışmalarını?
KAYIKÇI- Meselâ, yabancı kelimelerle mücâdele gibi...Meselâ, uydurma kelimelerle mücâdele gibi..Meselâ, imlâ meselesi gibi?
KUKUL- Bir dil, tabîî ki, burada söz konusu olan Türkçe'dir, kendini koruması gerekenler tarafından korunup gözetilmezse, talan edilip hırpalanırsa ne olur!..Düşününüz, "Yazıldığı gibi okunan veya okunduğu gibi yazılan Türkçe"nin, bu kaideye uyan bir tertibi-düzeni var mıdır? Yabancı kelimelerle hangi mücâdele yapılıyor?
Önüne gelenin kelime uydurduğu ve bunların da bir marifetmiş gibi, öbek öbek ve zorlamayla okul kitaplarına sokulduğu bir dönemdeyiz. İtiraz eden var mı? 1940'ların Türkçe anlayışı aynen devam etmektedir. Lütfen, açın okuyun Nihat Sami Banarlı'yı, açın okuyun Ali Fuat Başgil'i, Prof. Dr. Mehmet Kaplan'ı, Prof. Dr. Necmettin Hacıeminoğlu'nu, Prof. Dr. Oktay Sinanoğlu'nu, Ahmet Kabaklı'yı, Doç. Dr. Ali Karamanlıoğlu'yu, S. Ahmet Arvasî'yi,Yavuz Bülent Bâkiler'i veya Necip Fazıl'ı..bakın ki, bir fark var mı imiş?..
KAYIKÇI- Şüphesiz ki, "Uyanmak Zamanı"nı bu Türkçe hassasiyetiyle vücûde getirdiniz. Bunun hâricinde, nasıl bir yol ve usûl tâkîp ettiniz?
KUKUL- Yine Türkçe ile söze gireyim: Dillerden düşürülmeyen bir Yûnus Emre Türkçesi, bir İstanbul Türkçesi, zaman zaman da, Genç Kalemler'in yüz yılı aşan bir süre önce ortaya koydukları bir Türkçeleşmiş Türkçe tâbiri ve buna bağlı olarak Konuşulan Türkçe sözleri var.
Peki, uygulama nerede? Yûnus'un Türkçesi nerede? Yûnus, birey mi demiş, yoksa kişi mi ? Yûnus, tümce mi demiş, yoksa cümle mi? Yûnus, yaşam mı demiş, yoksa hayat mı? Yûnus, yanıt mı demiş, yoksa cevap mı? Yûnus, giz mi demiş, yoksa sır mı? Yûnus, ulus mu demiş, yoksa millet mi?
Şiir'in olmazsa olmazı dildir. Fikrin taşıyıcısı ve bediîyatın tatbikatçısı dildir. Şâirin, şuûraltı-şuûrüstü aklı kullanma maharetine vesîle dildir. Şâirin ve onun hitap ettiği cemiyetin gönül sesi dildir.
Benim tâkîp ettiğim yol ve usûl; önce, Türkçe hassasiyetine sâhip olmak, ardından millî ve mânevî kıymetlerimize mahsus bir poetik anlayışın temsilcisi olmayı kabullenerek esere ulaşmak olmuştur.
KAYIKÇI- "Uyanmak Zamanı"nda, hangi vezni tercih ettiniz ve bundaki gâyeniz ne idi?
KUKUL- Umûmî olarak hece vezniyle yazıyorum. Fakat serbest vezinle yazdıklarım da bulunmaktadır. Kitabın hacminden söz ettik. Esâsen, hacim, hiçbir mâna ifade etmez. Zîra, nice koca koca kitaplar vardır ki, millî kültürümüz bakımından içlerinde hiçbir şey bulamazsınız..
Esas olan, şiirdir. Önce, şiire ulaşmak lâzımdır...Yâni, her şiiri bir eser olarak düşünmemiz lâzımdır. Ben, kitaptan çok şiiri düşünürüm..Herbiri ayrı bir eserdir..Bu bakımdan, yazdığım her iki vezinde de, kafiye benim için vazgeçilmezdir. Bir de, iç âhenk vardır ki, o da ayrıdır bir husustur. Çok elzemdir...
KAYIKÇI- Sayın Hocam; tabîî ki, bu mes'eleler bitmez, çok geniştir.Sohbetimizin bu merhalesinde başka neler demek istersiniz?
KUKUL- Ali Bey Kardeşim; Türk şiirinin ihtişamlı bir geçmişi vardır. Bir defa, bunun, devam ettirilmesi gayretlerinin yeterli olmadığını düşünüyorum. Şiir hakkında, çok az düşünüyoruz. Yâni; târîf edilmezliği üzerinde kanaat belirtememiz bir yana, fiilî olarak bir şiir kaleme alırken de, sanki peşimizden koşturan varmış gibi, sanki sayfaya kaydettiğimiz her söz dört başı mâmûrmuş gibi, hemen -tâbiri câizse-havaya giriyoruz ve onu yayınlamaya kalkıyoruz. Bu, çok tehlikelidir!..
Halbuki, ilk his üzerinde, aklın muhakemesi gerekir. Kelimeleri hattâ heceleri tanzim gerekir. Yeni söyleyişler için yeni arayışlara yönelmemiz gerekir.
Türk şiirinin mâzîsini ve dünyâ şiirini araştırmamız, onlardan, kendimize bir yol aralamamız gerekir.
Ve tabîî ki; bir cümle olarak, şiir kitabı yayınlamanın çok zor olduğu bir dönemde, bu hacimde bir şiir kitabını yayınlama cesâretini gösteren Yakınplan Yayıncılık sahibi Selman Kayabaşı ve yakın ilgisini gördüğüm Faruk Kayabaşı'ya da, şahsım, Türk şiiri ve şiir sevenler adına teşekkürlerimi sunuyorum.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.