“ZAN”DAN SAKININ…
Cemiyet halinde yaşayan insanların birbirleriyle ilgili düşünceleri, algıları ve oluşmuş kanatları vardır. Bu kanatlar, yaşanan süreçlerle yakından ilgilidir. Her ne kadar ikinci kişiler hakkında olumsuz davranışlar görülüp duyulsa bile hüsnü zanda bulunmak esastır. İslam”a göre; kusurların araştırılması doğru görülmemektedir. Şahit olunan hata ve yanlışların örtülmesi esas kabul edilmektedir. Ancak; yapılan davranışların yanlışlığı yaşamsal kural haline gelmişse, bu gibi kimselerden toplumu korumak ve o kişiyi de yapacağı hatalardan engellemek amacıyla deşifre edilmesi yanlış değildir.
Hüsnü zan(başkası hakkında güzel düşünmek) esas, sui zan(Başkası hakkında kötü düşünmek) istisna bile değildir. Kişiler hakkında zan üzere değerlendirme yapmak doğru değildir. Ortaya çıkabilecek isabetsiz bir değerlendirme nedeniyle mağduriyetlerin oluşmasına neden olunabilir. O zaman da pişmanlık fayda vermemektedir. Yapılan hatanın ortaya koyduğu tahribatın silinmesi çok kolay değildir, hatta mümkün bile değildir. Bu nedenle atalarımız; “Son pişmanlık fayda vermez” demişlerdir.
Ahlak suresi olarak da bilinen Hucurat suresinde Yüce Allah; “…Bir fasık size bir haber getirirse onu araştırın, sonra pişman olursunuz…” buyurarak, duyumlara göre kanaatlerin oluşturulmasının yanlışlığını hatırlatmıştır. Bu kural ilahidir ve insan fıtratını bilen Yüce Allah, böyle bir yaklaşımın ve değerlendirmenin bireylerin mağduriyetine, toplumların da kaos yaşamasına neden olacağı işaretini vermektedir. İnsanı yaratan Yüce Allah; insanın ve insanlardan oluşmuş toplumun kodlarını bildirmiş, bu kodlara uygun davranmayanların huzur bozacak davranışlarını da göstermiştir.
Aksi ortaya çıkana ve iddia belgelenene kadar kişi hakkında hüsnü zanda bulunmak esastır. Kur”anın zina ile ilgili olarak dört adil şahit istemesinin hikmetlerinden bir tanesi de budur. Gizli işlenen bu günah için dört şahit bulunması, bu fiilin alenen işlendiği ortamlarda olacaktır. Alenen işlenen bir fiil için zaten zan söz konusu değildir. Bu nedenle; doğru olsa bile, bir takım karinelerden hareketle kişi hakkında zanna dayalı olumsuz bir kanaat oluşmasına neden olmak doğru olmayacaktır. Ancak, kişinin; zaniliği, caniliği, günahkarlığı sınırları aşacak, bireyleri mağdur edip toplumu karıştıracak bir seviyeye gelmişse; onun deşifre edilmesi de zan değildir.
Onur, gurur, şahsiyet, karakter gibi manevi değerler insana emanettir. Emanete riayet etmemek ihanet olarak tarif edilebilir. Hüsn-ü zanda bulunmak ibadet, su-i zanda bulunmak ihanettir. Yanlış zannın oluşmasına neden olmak da başka bir ihanet şeklidir. Elbette bu değerler kişinin tercihiyle somutlaşır ve davranışa dönüşür ama insanın sahip olduğu her nimet; onun için, Allahın ihsanı, lütfu ve emanetidir. Kişinin, kendisiyle ilgili olarak, bireylerin ve toplumun yanlış anlamalarına neden olabilecek ve bu sebeple de sui zanda bulunmalarının gerekçesi haline dönüşecek tavır, davranış ve tutum içerisinde bulunması; sahip olduğu değerlere ihanetten başka bir şey değildir. Elbette kişinin bu hatası, başkalarının da hata yapmasını haklı kılmayacak ama gerekçe oluşturmaya da yetecektir.
Müslüman su-i zanda değil, hüsnü zanda bulunur. Kişilerin olumsuzlukları, diğer insanların zarar görmesine neden olacak sınırlara geldiğinde artık su-i zan değil, müdahale etmek sorumluluk haline gelecektir. Pişmanlıklara neden olacak zandan kaçınmak esastır.
Seçim sürecinin yaşandığı bugünlerde, seçmen kanaatlerini etkilemek için diğerleri hakkında, farklı mülahazalarla söylenmiş ve çoğu zanna dayalı değerlendirmeler yapmak doğru
değildir. Manevi ve onursal hak ihlali anlamına da gelecek olan bu tür tutum, davranış ve yaklaşımlardan uzak durulması gerekir. Aksi halde; kul hakkı ihlali oluşacak ve vebal meydana gelecektir. Dünyada izale edilemeyen kul hakkı ihlalleri de ahirette büyük birer yük olarak işleyen kişinin karşısına çıkacaktır.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.