DEMOKRASİNİN ASKIYA ALINDIĞI TARİH…
Toplumların yönetim biçimlerinden bir tanesi demokrasidir ki, şu andaki yönetim şekilleri içerisinde insan özgürlüğüne en uygun olanıdır. Bireyin hak ve hukukunun ön plana çıktığı, halkın kendisini yönetecekleri kendisinin belirlediği, millet iradesinin devlet idaresine yansıdığı bir yönetim biçimi olarak tarifi yapılabilecek demokratik sistemlerde, toplum daha özgür yaşayabilmektedir. Darbelerle; bireylerin toplumu şekillendirmesine müdahale edilmiş, ya tek kişinin ya da belli bir gurubun iradesi devlet idaresini belirlemeye çalışmıştır. İnsan özgürlüğüne uygun olmayan darbeler yönetimi hiçbir zaman da süreklilik oluşturamamıştır. Milletimiz gibi özgürlüğü ilke edinmiş, inandığı dinin değerlerine itibar etmiş, böylece de kendi milli kültürünü oluşturmuş bir milletin hiçbir zaman darbe yönetimlerine boyun eğmediği görülmüştür. Artık darbeler ülkemizde de tarih olmuş, darbe yapan ve teşebbüste bulunanlar da son yıllarda yargılanıp cezalarını çekmiştir. Darbe düşünenler, yardım ve yataklık edenler, artık bu hesaplarından vazgeçmiş olmalıdır. Dışardan destekli içerden organizeli darbe girişimleri tarihin çöplüklerinde yer almıştır.
Kırkbeş yıl önce, 12 Eylül 1980 tarihinde ülkemizde askeri darbe oldu. Bu tarih; demokrasinin askıya alındığı tarih olarak hafızalara kaydoldu. Bizler o tarihte lise yıllarının başındaydık. Sokak olaylarına karışmıyor ama şahit oluyorduk. Akıncılar ve Milli Türk Talebe Birliği gibi kuruluşlara girip çıkıyor, bizden büyük olanların görüşlerine kulak veriyorduk. 12 Eylül darbesiyle tüm kurumsal oluşumlara son verildi ve Türkiye Büyük Millet Meclisi lağvedildi. Anayasa uygulamadan kaldırıldı. Askeri komuta zinciri içinde yapılan darbenin başında Kenan Evren vardı. 4 kuvvet komutanıyla darbeyi sahiplenerek savunan Kenan Evren'in darbe hakkındaki savunmasını radyodan o gün dinlemiştik. Darbe öncesi günleri bugün gibi hatırlıyorum. Meclisteki kavgaların televizyon ve radyolardan habere dönüşmesiyle bizler de haberdar oluyorduk. Sokak çatışmaları ve şehirlerin kurtarılmış bölgeler olarak ikiye ayrılmasına şahit olmuştuk.
27 Mayıs 1960 darbesi ve 12 Mart 1971 muhtırasının ardından silahlı kuvvetlerin ülke yönetime üçüncü müdahalesiydi 12 Eylül 1980 darbesi. Milletimizin hafızasında, her 10 yılda darbe yapmak sanki bir askeri gelenek olduğu algısı oluşmuştu. Darbe öncesi kaos ortamı insanları bezdirmiş, darbeye karşı direnme yerine bazıları darbenin gereğine bile inanmıştı. Darbe başkanı Evren, "darbe ortamı oluşsun diye bir yıl bekledik" sözünü söylediği basına yansımıştı. Dönemin Süleyman Demirel hükümeti devrilmiş, 12 Eylül Darbesi sonrasında Kenan Evren ve kuvvet komutanlarından oluşan Milli Güvenlik Konseyi 1983 genel seçimlerine kadar Türkiye’ye ilişkin tüm kritik kararları almışlardı. Ülkemiz artık darbe konseyi tarafından idare ediliyordu. Siyasi partiler kapatılmış, parti liderleri tutuklanmış, birçok kişi vatandaşlıktan çıkarılmıştı. Bir sağdan bir soldan idamlar yapılarak topluma denge mesajı verilmekteydi.
Üzerinden kırkbeş yıl geçmesine rağmen hâlâ 80 darbesinin izleri ve tortuları milletimizin hafızasından silinmemiştir. Ortaya çıkardığı tahribat, dünya nezdinde ülkemizle ilgili oluşan olumsuz kanaat, milletimizin geleceğinin gölgelenmesiyle ilgili süreçlerin sonuçları ve etkileri şimdilerde de görülmektedir. O dönemde kavga yapan, kavgaya neden olan, kan akıtan, can acıtan, çalan, çarpan, milletin ve kamunun malını zimmetine geçiren kimler varsa mutlaka huzuru mahşerde vebalini görecek, cezasını çekecektir. O günleri yaşayan 30'lu yaş üzeri olanlar ya ebedi aleme göç etti ya da son yıllarını yaşamaktadır. Görüp, yaşadıklarına mahşerde şahitlik yapacaklardır. Darbenin konsey üyeleri ve o günün devlet idarecileri öldüler. Onlar da yaptıklarının ve yapmadıklarının hesabını verecekler. En doğruyu yüce Allah bilir. Son savunma yüce Mevlânın huzurunda olacak, son sözü yüce Allah söyleyecek, son kararı Yaratan verecektir. Herkes yaptığını karşılığını mutlaka görecektir.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.