Gerçek her yerde söylenmez
Zamanın birinde, hali vakti yerinde bir adamın, bir oğlu varmış.
Oğlunu medreselerde okutup iyi bir makam sahibi yapmak istemiş.
Oğlu medrese çağına gelince, onu Konya’da en güzel medreseye gönderir. Oğlu bir kervanla epey bir
yolculuktan sonra Konya’ya varır. Medreseye gider, kaydını yapar, okula başlar.
Amacı dört yıl okuyup bir kadı olarak mezun olmaktır.
Okulun en çalışkan öğrencisi olmayı başararak, bütün hocalarının dikkatini çeker. Fakat üç yıl dolduktan
sonra, evine geri dönmek ister. Bir yıl daha kalmak istemez.
O zamanlar bir öğrenci isterse üç yılda mezun olabiliyormuş. Daha yükseği okumak için isteyen dördüncü yılı ilaveten okumak zorundaymış.
Genç adam hocasına gider, diplomasını ister, gitmek istediğini söyler. Hocası, çalışkan ve zeki gencin bir yıl daha okuması için ısrar eder:
“Evladım, beni dinlersen bir yıl daha kal! Kadı olmak istediğini söylemiştin, ama kadı olmak isteyen birinin dört yıl okuması faydasınadır. Çünkü bu son yıl mesleki siyaset dersi göreceksin. Ve bu ders mesleğin için çok önemli...” der.
Genç kabul etmez:
”Artık memleket hasretine dayanamıyorum, diplomamı hazırlayın gideyim!” diye cevap verir.
Hocası, genci ikna edemeyeceğini anlayınca, daha fazla ısrar etmeden diplomasını hazırlatır, verir.
Genç adam, hocalarıyla, arkadaşlarıyla vedalaşarak yola çıkar.
Bir Cuma sabahı, bir köyden geçerken, hem dinlenmek, hem de cumayı kılmak için köyde mola verir. Caminin şadırvanına abdestini alır, camiye girer.
Etrafına bakar, bir köşede kendine yer bulur ve oturur.
Kürsü de bir vaiz heyecanla dini nasihatler verdiğini görünce merakla vaize kulak verir, cemaatle birlikte
pür dikkat vaizi dinlemeye başlar.
Vaizin söylediklerinin hemen hepsi tamamen kulaktan dolma, yalan yanlış şeyler olduğunu görünce, dayanamaz ayağa kalkar:
“Hocam, anlattığınız konu öyle değil, böyledir!” diye vaizin anlattıklarını düzeltir.
Vaiz, genç adama şöyle bir bakar, içinden:”Nerden çıktı bu adam!” diye söylenip, kafasını sağa sola sallar, konuşmasına devam eder.
Cemaat, hocalarını yalancı çıkaran gence dönüp öyle bakarla ki, nerdeyse ayaklanıp dövecekler…
Vaiz cemaati uyararak, kendisini dinlemelerini söyleyince cemaat tekrar hocalarını dinlemeye koyulur.
Vaiz başka bir konuyu anlatırken, genç yine ayağa kalkar:
”Hocam, yanlış anlatıyorsunuz. O konu öyle değil, böyledir!” der.
Hocalarını çok seven cemaat ayaklanmış, ama vaiz tekrar hepsini yerine oturtmuş:
”La havle…” çekerek anlatmaya devam etmiş.
Genç üçüncü defa, ayağa kalkmış:
” Yanlış anlatıyorsunuz, insanlara yanlış bilgiler veriyorsunuz.” Deyince hocalarını çok seven cemaat, genç adamı dışarı çıkarırlar. Dışarıda, iyice hırpaladıktan sonra boş çuval gibi caminin avlusuna bırakıp içeri girerler.
Genç adam, bir süre sonra kendine gelir, bakar ki, bütün elbiseleri yırtılmış, her tarafı kan revan içinde…
“Ben yanlış bir şey yapmadım. Vaiz yalan yanlış vaiz veriyordu. Ve ben de bunu düzeltmek istedim. İyi ama cemaat neden beni bu hale getirdi?” diye düşünürken, hocası aklına gelir.
“Mesleki siyaset dersini de gör sonra git!” demişti.
Kalkar, zar zor atına biner, geri medreseye gider. Hocasının yanına çıkar, bir yıl daha okumak istediğini söyler.
Hocası, kabul eder ve eğitimine devam eder.
Bir yıl sonra, tekrar diploması düzenlenir verilir ve yola çıkar. Aynı köye bir cuma günü gelir. Yine içeri girer. Cemaat aynı cemaat, vaiz aynı vaiz ve yine dayanaksız bilgilerle vaaza devam ediyor.
Genç adam bu sefer hazırlıklıdır, bir yıl mesleki siyaset dersi okumuş, ne yapacağını gayet iyi biliyor.
Vaiz her yeni bir konuya girince, genç adam ayağa kalkar:
”Hocam ne güzel anlatıyorsunuz, ağzınızdan bal akıyor, helal olsun!” diye yüksek sesle övgüler yağdırır.
Vaiz genç adama bakar, tanıyacak gibi olur, ama çıkaramaz. Cemaat, hocalarına övgü yağdıran genç adama hayran hayran bakarlar.
Genç adam üçüncü bir övgüden sonra vaize yaklaşır:
”Hocam izin verirseniz yanınıza gelmek, sizin gibi mübarek bir insanın yakınında oturmak isterim!” der.
Vaiz olanların hayra alamet olmadığını hisseder. Fakat yapacağı bir şeyin olmadığını da bilir, mecburen yanında bir yer açar, genç adamı yanına oturtur.
Genç adam dizleri üzerine kalkar, bütün cemaatin kendisini göreceği bir pozisyonda, vaize son darbeyi indirmeye hazırlanır.
“Değerli hocam, ben uzak bir memleketliyim. Cumadan sonra yoluma devam edeceğim. Bir daha sizi görme imkânım olmayacak. Bu nedenle sizden bir şey isteyebilir miyim?” diye sorar.
Vaiz içinden:
”Nerden çıktı bu bela!” der, ama cemaate karşı mecburen teklifi dinler.
Bütün dikkatler, gencin üzerinde toplanır ve herkes merakla ne diyeceğini bekler…
“Hocam dediğim gibi, sizi bir daha göremeyeceğim. Sizin gibi değerli bir insanın bende bir hatırası olsun istiyorum. Şu sakalınızdan bir tel ben fakire bahşederseniz, bana dünyaları bağışlarsınız! Sakalınızdan aldığım bir kılı hep saklayacağım” der.
Vaiz artık işin çığırından çıktığını anlar ama hiçbir şey yapacak durumda olmadığını da bilir.
Kafasını uzatır, sakalından bir kıl almasını ister. Genç adam, vaizin sakalından bir kıl çekerek alır Fakat vaizin canı o kadar acır ki, gözlerinden yaş gelir.
Genç adam son darbeyi indirmek için cemaate döner:
” Ey cemaat! Böyle alim bir insanın mübarek sakalından bir kıl sahibi olmak istemez misiniz?
Bu fırsat bir daha elinize geçmez!” der.
Bunu duyan cemaat, vaizin üzerine çullanır, vaizin sakalından bir kıl almak için birbiriyle yarışırlar. Vaiz acılar içinde imdat ister ama kimsenin umurunda olmaz.
Genç adam, keyifle olayı seyreder.
Vaiz, yolunmuş tavuk gibi yüzü kan içinde cami kapısından kaçarak oradan uzaklaşır.
Genç adam, medreseye geri dönüp bir yıl daha okumanın faydasını uygulama yaparak görür.
Bu hikâyenin ana fikri; her doğru her yerde söylenmez.
Her mesleğin kendine has incelikleri vardır. Bu incelikleri bazen okul öğretir, bazen de hayat…
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.