GİRDAP
Büyük devletlerle yapılan ‘’Karşılıklı Güven’’ ve ‘’Karşılıklı İş birliği’’ anlaşmaları tam bağımlılığın başlangıç noktasıdır. Güçlü ülke ile güçsüz ülkenin karşılıklı iş birliği anlaşmasının temelinde "Birbirlerinin güvenliğini koruyacağı" tezi üzerinden şekillenmeye başlar.Binlerce kilometre öteden güçlü ülke gelir seni koruma adına ülkende üs kurar, sen o büyük ülkenin olduğu yere eğitim dışında asker dahi gönderemezsin. Aslında bu anlaşmalar, kendi ülkesindeki güçlü ülke çıkarlarını koruma anlamına gelmektedir.
Bunun için önce, ülke için hayati olan kurumlarından başlanılarak, tüm sistemi ve toplumun genel eğilimleri güçlü ülke ideolojisine göre biçimlendirilir. Toplum kendi ideolojisine, kendi değerlerine yabancılaştırılır.
Ülkemizde bu şekilde yapılan anlaşmaların başlangıcı 1947 yılına dayanmaktadır.
Churchill'in 1973 te açıklanan kendi el yazısı belgelerinde Türkiyeyi kendi nüfuz alanı içinde saydığı görülmektedir. Hatta 1943’te de, ABD'ye ‘’Türkiye'nin askeri politik ve ekonomik bakımdan İngiliz nüfuz bölgesi olduğunu kabul ettirmeyi" başarmıştı.
Türkiye'nin Truman Doktrini ile ABD nüfuz alanına terk edilişi de İngiltere'nin izniyle olmuştur. "İngiltere, Türkiyeyi taşıyamayacağını ABD'ye 1946'da bildirir." Türkiye'nin kaderi bu tarihten sonra, ABD'nin elindedir .
Churchill’in Boğazlar sorunu ile ilgili ikili oyunu, Rusya'nın, savaş sonrası bu sorunla bizi zorlaması ile sonuçlanır. Rusya'nın Boğazlar, Kars ve Ardahan çıkışı Türkiye'nin düşürüldüğü oyunun altyapısını hazırlamıştır.
İkinci dünya savaşına girmememize karşın gelişmeme nedenlerimizin başında bu Yardım Antlaşmaları, Karşılıklı İşbirliği ve Güvenlik Antlaşmaları gelmektedir.
Bölgesel sorunların diri tutulması emperyalistlerin tutundukları daldır. Türk-Yunan ilişkileri, Doğu Akdeniz enerji sorunu, Suriye meselesi ve terör konusu, Orta Doğuda karışık ülke ilişkileri, ülkelerin siyasal yapılanması ve yönetim şekilleri gibi konuların çıkış noktaları emperyalizmin dizaynı olduğunun göstergesidir..
Şuan bakıldığında kim kiminle dost, kim kime düşman olduğunun anlaşılması zordur. Suriye meselesinde ortak hareket den ülkeler, Mısır konusunda ayrışmıştırlar. Yine Suriye üzerinde ABD ile müttefik görülsek de , S 400 ve Suriye’de barışın sağlanması yönünde Rusya ile birlikte görünürken ABD ile ters düşmekteyiz.
Oluşturulan bölgesel meseller bu ülkelerin savaş gereksinmeleri dolayısıyla askeri harcamalarını artırmasına neden olmaktadır. Körfez Savaşı'nda emperyalizmin çıkarları ön planda iken savaş sonrasında Orta doğu dünyanın en büyük silah deposu olmuştur.
ABD Başkanın Arabistan gezisinden sonra bölge ülkelerinin milyarlarca dolarlık silah satın alması birer örnektir.
Kaynaklarını silaha yatıran ülkeler, ekonomik kalkınmaya zaman ve para ayıramazlar. Bu ülkeler, bir yandan çok uluslu şirketler için pazar olurlar. Ülkelerinin, kendileri için istikrara kavuşması önlenir. Çünkü, bunalımın sürmesinde emperyalizmin çıkarı içindir.
İnancımız 2023 hedefi bu oyundan kurtulmak üzeri atılmış bir adım olduğu yönündedir.
Bir sonra ki dönem ülke yönetimine kim gelirse gelsin aynı yolu takip etmeleri bunu başaracağımızın göstergesi olacaktır.
Bu mümkün olabilir mi?
Eğer ülke içerisinde siyasetten birlik ve beraberlik sağlanırsa neden olmasın.
Bunun için yapılması gerekenler iç meselelerin hızla çözüme ulaştırılması ve halkın bir hedef doğrultusunda hareket etmesinin sağlanması yönünde faaliyetlerinin artırılması olacaktır.
Benim görüşüm Davos’un başlangıç noktasını oluşturmasıdır. Açılım süreci ile terör örgütü üzerine gidilmesi ki sürecin doğruluğu tartışma konusunu oluşturur. Bir bakış açısına göre başarı sağlanmış diğer bir bakış açısına göre sonuç başarısızlıktır,bunun için nihai sonuca bakılması gerekmektedir.
Türki cumhuriyetlerle ilişkilerin kültürel alandan ekonomik ve askeri işbirliği ile desteklenmesi çalışmalarının hızlandırılması, savunma sanayinin %100 seviyesine çıkartılması ve ekonomin tam bağımsızlığa ulaştırılması bu girdaptan kurtuluşun ana hatlarını oluşturacaktır.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.