İLGİ AÇLIĞI VE KİBİR
İlgi açlığı ve kibir; hem bireysel hem de toplumsal düzeyde dikkate alınması gereken, derin ahlaki ve psikolojik boyutları olan konulardır. Bu meselelerin, İslamî referanslarla izah edilmesi; hem insanın yaratılış gayesine hem de toplumsal huzurun sağlanmasına ışık tutacaktır. Toplumu, sosyolojik olarak ilgilendiren ve etkileyen "İlgi Açlığı ve Kibir" ruhsal bir hastalıktır. Bu tür ruh hastalığına sahip olanların, toplumun huzurunu bozmaları yanında, kendi aile içinde de sorunları oluşmaktadır. Birlikte yaşadıkları aile bireyleri de, zamanla ya aynı davranışlara sahip olacak ya da dış olumlu etkilenmeler nedeniyle aileden uzaklaşacaktır.
İlgi açlığı, kişilerin daha çok görünür olma, takdir edilme ve onaylanma arzusunun bir sonucudur. Bu durumun sosyolojik ve psikolojik nedenleri vardır. Bu bir ruhsal hastalıktır ve bir takım nedenlerle ortaya çıkmıştır. Bazen böylesi tavırların, fıtrat kodlamasının sonucu olduğunu ifade edenler de görülmektedir. Eğer böyleyse, kişinin bu hastalıkları nedeniyle ortaya çıkan sonuçlardan uhrevi bir sorumluluğu olmayacaktır.
Sanayileşme ve şehirleşmeyle birlikte bireyler, daha önce topluluk içinde yaşadıkları aidiyet duygusunu kaybetmiştir. Geleneksel toplumlarda insanlar daha çok sosyal ilişkilerle anlam bulurken, modern toplumda bireyin yalnızlığı artmıştır. Bu da insanları, sosyal medyada ve diğer alanlarda daha çok "ilgi" aramaya itmiştir. Kendini ifade etme zorunluluğu hissedenler, bunu sosyal medyada ifade etmeye çalışmaktadır. Geleneksel yaşamda, ön planda olan, kendisine ve fikirlerine itibar edilen kimseler, bu geleneksel yaşamdan uzaklaşılınca, "İlgi Krizine" girdikleri görülmektedir. İlgi açlığı çektikleri için de ruhen rahatsız olmaktadırlar.
Reklamlar ve medya da bu konuda sorun üretmektedir. Bu medyatik unsurlar bireyleri sürekli olarak "daha iyi, daha güzel, daha başarılı" olmaya teşvik eder. Bu durum, insanları başkalarının takdirini kazanmaya yönlendirmektedir. Böyle olunca da, ilgi; adeta bir sermayeye dönüşür ve bireyler ilgi odağı olmak için maksadı aşan ifadeler kullanmaya, davranışlar yapmaya başlarlar. Bu aşamada olan insanlar, manevi boşluklarını doldurmak için dışarıdan gelen takdiri ve ilgiyi bir çözüm olarak görürler. Ancak bu geçici bir doyum sağlamakta ve bireyler tekrar ilgi arayışına girerler.
Kibir; insan ruhunun en tehlikeli hastalıklarından birisidir. Tıbbi tedavisi olmayan bu hastalık, insani ve ahlaki değerlerle ancak düzeltilebilir. Kibir, bir kişinin kendisini başkalarından üstün görme duygusudur. Bu durum; hem bireysel hem de toplumsal düzeyde birçok probleme yol açmaktadır. Kibirlilik, insanlar arasında eşitsizlik hissine neden olur ve sosyal bağları zedeler. Kibirli bireyler diğerlerini küçümseyerek sosyal izolasyona neden olurlar, adaletin ve eşitliğin önünde bir engel oluştururlar. Kibirli insanlar, genellikle kendilerini eksik hissettikleri bir alanı örtbas etmeye çalışırlar. Esasen kibir; bireyin özgüven eksikliğinin ve tatminsizliğinin bir yansımasıdır.
İslam, insanın fıtratını dikkate alan bir din olarak, bu iki ahlaki zafiyeti çok net bir şekilde değerlendirme konusu yapmakta, tedavi şekilleri sunarak, manevi reçete yazmaktadır. İlgi açlığına karşı tevazu ve ihlas en etkili manevi reçetedir. İslam, kişinin yalnızca Allah rızasını gözetmesini ve insanlar arasında tevazu sahibi olmasını emreder. Peygamber Efendimiz (sav) şöyle buyurmuştur; "Kim gösteriş için bir iş yaparsa, Allah o işi yüzüne çarpar." (Müslim, Zühd, 38) Bu hadis, insanın başkalarının ilgisini kazanma amacıyla yaptığı işlerin hem dünyada hem de ahirette bir anlam ifade etmeyeceğini açıkça ortaya koyar.
Kibire karşı ilahi uyarı vardır. Kur'an-ı Kerim'de kibir, şeytanın en büyük günahlarından biri olarak anlatılır. Allah, Şeytan’ın kibirlenerek Hz. Âdem’e secde etmeyi reddetmesini şöyle açıklar; "Ben ondan üstünüm; beni ateşten, onu çamurdan yarattın." (Araf, 12) Peygamberimiz (sav) de şöyle buyurmuştur; "Kalbinde zerre kadar kibir bulunan kişi cennete giremez." (Müslim, İman, 147)
İlgi açlığı, kibir ve benzeri ruhsal hastalıkların sosyolojik ve İslâmi çözüm yollarını aramak, bulmak gerekir. İslâmi naslar ve sosyolojik tecrübeler üzerinden tespit edilecek teorik ve pratik reçeteler bu hastalıklara çözüm oluşturacaktır. İnsan, kendi nefsini sürekli gözden geçirmeli ve ilgi ya da kibirle hareket ettiğini fark ettiğinde Allah’a yönelmelidir. Tevbe, insanın ruhunu bu hastalıklardan arındırır. Bireyler, yaptıkları her işi Allah rızası için yapmayı öğrenmelidir. İnsanlar arasında tevazu sahibi olan kişiler, hem dünya hem de ahirette kazançlı çıkar. Bu bilinçte olan insanın; kibirli olması mümkün değildir ve kendisine ilgi arama ihtiyacı da duymaz.
Bu gibi ruhsal hastalıklara neden olacak sorunlara çözüm üretmek amacıyla, toplumsal destek mekanizmaları oluşturmak önemli derecede rahatlama sağlayacaktır. Modernitenin ürettiği sorunlar nedeniyle insanlar bireyselleşmektedir. Yalnızlıkların giderilmesi için toplumsal dayanışma unsurlarını geliştirmek ve arttırmak gerekir. Camiler, dernekler ve sosyal platformlar, bireylerin aidiyet duygusunu geliştirmek için önem arz etmektedir. Bu tür mekânlarda sosyal etkinlikler düzenlemek, sosyolojik bir tedavi şekli olarak görülebilir.
İlgi açlığı ve kibir, bireylerin manevi dengesini bozarak hem bireysel hem de toplumsal huzuru tehdit eden iki tehlikedir. İslam, bu konularda insanlara en güzel rehberliği sunarak tevazu, ihlas ve ihsan gibi değerleri ön plana çıkarır. Modern dünyanın karmaşasında kaybolmamak için Kur'an ve sünnete sıkı sıkıya sarılmak, insanın özüne dönmesini ve bu ahlaki hastalıklardan arınmasını sağlar.
"İlgi Açlığı ve Kibir"; bir tespittir. Bir çeşit ruhsal hastalık olarak da görülen bu tespit, tedaviyi gerektirir. Tedavisi de, ilahi nasları reçete olarak değerlendirmekle sağlanır. Sosyolojik ve toplumsal tedbirlerle takviye edilecek olan bu tedavi şeklinde en etkili manevi ilaç; tevazu üzerine kurulmuş, samimi bir yaşam şeklidir. İhlas ve ihsan duygusuyla hareket, kesin sonuç verebilecek tedaviyi oluşturur. Kibir; bir çeşit şirktir. İlgi krizi de, kibrin farklı bir versiyonudur. Her ikisinden de kurtulmak ve uzak durmak gerekir.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.