KENDİNİ SORGULAMA BİLİNCİ......
Akil-Baliğ olduğu tarihten itibaren insan için sorumlulukları başlamış olur. Bu sorumluluk Müslüman için inandığı dinin kurallarına uygun gerçekleşmek zorundadır.
İslam fıtratı üzerine doğan insanı, anne ve babası İslam’ın dışına, farklı görüş düşünce ve inançlara yönlendirir. Eğer hiç müdahale olmaz ise fıtrat gereği, doğumundan itibaren büyüyen çocuk Hz. İbrahim'de olduğu gibi Rabbını aklıyla bulacak, bulduğu ve aklettiği bilgilere göre de bir sorumluluk geliştirecektir.
Bilginin kaynağı akıl mıdır yoksa vahiy midir tartışmalarını yapan kelamcılar farklı sonuçlara varmış olmakla birlikte, ehli sünnet kabullerine göre bilginin kaynağı vahiydir.
Vahiy Kur’andır. Kur’anın muhatabı da akıldır. Kur’ana sahip olan aklın yanlış yapma lüksü yoktur. Din olarak İslamı seçen bir aklın sahibi; kitap olarak Kur’anı, ilah olarak Allahı, Peygamber olarak Hz. Muhammedi tercih etmiştir.
Bu tercih; salt inanmakla kalacak bir süreç değil, hayatın bütün karelerini şekillendirecek bir aksiyona sahiptir.
Günümüz Müslümanlarının, inanmış oldukları İslam dininin kendilerine yüklediği sorumluluklar olarak, genelde ibadetlerle sınırla bir kabule sahip oldukları görülmektedir.
Toplumsal bir Müslüman tarifi yapıldığında; namazını kılan, orucunu tutan, zekatını veren ve hacca giden kişi anlatılır.
Hatta zaman zaman sadece namaz ibadeti bile bu tanımı yapmak için yeterli görülür. Zaman zaman, “beşe beş katarak namaz kılar” demek suretiyle de bu kişinin çok takva olduğu anlatılmaya çalışılır.
Kur’anı Kerim; namazın kişiyi bütün kötülüklerden alıkoyduğunu bildirir, orucun insanı koruduğunu anlatır, zekatın malı temizlediğini belirtir, haccın kişiyi anadan doğduğu günkü gibi fıtrata dönüştürdüğünden bahseder.
Bu ibadetleri yapan kimselerin; kötülük yaptığını, sorumsuz davrandığını, hak ihlalinde bulunduğunu görmemek gerekir. Ancak, hem bu ibadetleri yapıp hem de gıybet, iftira, dedikodu, yalan, haram gibi birçok bireysel ve toplumsal olumsuz davranışlara sahip oldukları da bir vakıadır.
Sorumluluk bilinci olmadan; salt getirisini sevap olarak düşünüp ibadet yapmanın kişiye her hangi bir davranış değişimi oluşturmadığı görülmektedir.
Öyleyse, önce kişinin sorumluluk bilincine sahip olması gerekecektir. Bu nedenle de İslama girişin anahtarı Kelime-i Şahadettir. Allaha ve Resulüne inanmaktır.
Allah ve Resulünü her şeyden çok sevmektir. Dünyalıkları Allah ve Resulünün önünde görmemektir.
Sorumluluk; bir şuurdur. Şuur; takvadır, hidayettir, ibadettir, hikmettir, ibrettir, ahirettir. Şuurlu Müslüman; Allah rızasını kazanmak için yaşayandır. Malını ilahı için hizmete tahvil edendir. Bunun için her bedele göğüs gerendir.
Kendini, malını ve ailesini inancı için vakfedendir. Önce kendini sorgulayan, hatalarını görüp gideren, nimette karşıdakini külfette kendini ön plana atandır. Sahip olduğu imkanı, makamı, mekanı; inandığı değerleri, kutsal kabul ettiği kabulleri için tasarruf edendir.
Ucuz kahramanlık, şovmenlik, akıl hocalığı, başkalarını suçlamak, kusur aramak, makamı menfaati için kullanmak, mekanı olumsuzluğun merkezi yapmak, imkanı israf etmek; Müslümanın sorumluluk bilinciyle örtüşmeyecektir.
Karşılaşılan her olumsuzlukta, önce sorgulanacak kişi olumsuzluğun muhatabı olandır. Bu sorgulamayı olumsuzlukla karşılaşan kimse bizzat kendisi yapmadıkça doğru sonuç alınamayacaktır.
Sorumluluk bilinci; Müslümanın balans ayarıdır. Kişinin kendini sorgulaması da sorumluluk bilincinin gereğidir. Kişinin kendini, düşüncesini, duruşunu, ibadet anlayışını, ilişkilerini sorgulaması gerekir.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.