Serap'ı Kaybettik...
Hangi Serap'ı mı?..
Hani, bir ay kadar önce, Küçükçekmece'de gözü dönmüş caniler tarafından İETT otobüsüne atılan molotof kokteyli nedeni ile yaralanan ve tedavi gördüğü hastanede, geçen pazartesi günü hayatını kaybeden Serap'ı...
Suçu neydi?..
Dershaneden evine dönmek, ya da...
O anda otobüste bulunmak...
Her gün, hepimizin defalarca işlediği bir suç!..
Öyle mi?..
Onun yerinde biz de olabilirdik...
Sevdiklerimizden biri de olabilirdi...
Allah, sevenlerine sabır versin...
Bilir misiniz, O'nun da hayalleri vardı, umutları vardı...
Hayattan beklentileri vardı...
Kim, hangi gerekçe ile bunları sonlandırdı?..
Ve ne hakla?..
***
Geçen hafta televizyonda bir DTP yetkilisi, halkın infialinden bahsediyordu, milletle dalga geçercesine...
Demokratik hakmış...
Bu ülkede, benim yararlandığım tüm haklardan, bütün halkımızın yararlanabildiği nasıl inkâr edilir?..
Türk, Kürt, Laz, Çerkez, Gürcü ... diye kim, hangi makama getirilmedi?..
Bu ülkede kimse, Kürt'tür veya başka bir etnik guruba mensuptur diye dışlanmamıştır...
O kadar ki, benim İstiklal Marşı'mın şairi, Merhum Mehmet Akif Ersoy bir şiirinde ben ki bir Arnavut'um. der, ama kimsenin aklından O'nun, bu milletin bir ferdi olmadığı düşüncesi geçmez...
Yediği kaba pislemekten çekinmeyenler, bugün O Marşa da karşı çıkıyorlar...
Etekteki taşlar dökülsün, artık...
Ağızlara sakız edilen demokratik hak kavramından da nefret eder oldum...
Başkasına zarar vermek, demokratik hak olamaz...
Bizim neslin, ilk ve ortaokul yıllarında okuduğu bir Yurttaşlık Bilgisi dersimiz vardı. Kişi hürriyetinin sınırını, başkalarının hürriyetinin başladığı yerde biter diye tanımlardı.
Sopa ile kırmaya çalıştığı dükkânın camı kırılmayınca, öfke ve hırsla, daha bir sert vurmaya çalışan bir göstericinin görüntüleri yansımıştı televizyon ekranlarına...
Benim dükkânımın camını kırmayı kendisi için demokratik hak olarak gören bir zihniyet!..
Demokratik hakkımı kullanacağım diyerek başkasının malına zarar vermek için...
İnsanın en kutsal hakkı olan yaşama hakkına müdahale edebilmek için...
Sahi, nasıl bir gerekçeniz var?..
***
Yasalarımız kuşa döndürüldü...
AB sevdası, dünya ne der safsatası artık beni tatmin etmiyor...
Çözüm istiyorum...
Sokaklarda güven içinde dolaşmak istiyorum...
Masun insanların ölüm haberlerini duymak istemiyorum...
İdam cezasının geri getirilmesini istiyorum...
İdam cezası için, referanduma var mısınız?..
Hedef gözetmeksizin, bir insanın yaşama hakkını gasp edenlere yaşama hakkı tanınamaz...
Kangren olan uzvun kesilmesi bir gerekliliktir...
İdam şekli tartışılabilir ama, uygulanmalıdır da...
Polis yetki ve selahiyetleri kanununda da değişikliğe gidilmelidir:
Özel mülkiyette de olsa, kamu malına zarar vermeye çalışanlara karşı, ihtara rağmen durmazlarsa, polkisin yetkileri artırılmalıdır...
Hem de sonuna kadar...
Oysa polis, cop kullanırken bile endişe içindedir...
Orantısız güç kullandım mı? endişesini atamaz içinden polis...
Kural tanımazları, eskilerin deyimi ile, zapt-u rabt altına alırken kullanılacak güç, elbette orantısız olacaktır.
Kahrol düşman demekle, düşman kahrolmuyor...
***
Daha çok, Samsunla ilgili bir şeyler yazmayı tercih ettim bu güne kadar. Yalnız, pazartesi sabah internette ilk karşılaştığım haber Serap'ın acı haberi olunca dayanamadım.
Elbette, ateş düştüğü yeri yakar. En büyük acıyı, bu kızımızın ailesi duymuştur. Ancak, inanıyorum ki, bütün Türk Milleti, bu acıyı içinde hissetmiştir. Olay, devletlü'lerimizin(!) kuru baş sağlığı mesajları ile de geçiştirilemez. Olayın müsebbipleri, en ağır şekilde cezalandırılmalıdır...
Failler ve o failleri maşa olarak kullananların ortaya çıkarılması devletin görevidir.
Yok efendim, 18 yaşından küçükmüş, hafifletici nedenmiş... Bu safsatalar beni tatmin etmiyor...
Yapanın yanına kâr kalmamalı...
Artık, Türk Milleti olarak cinnet geçirmemize az kaldı...
Son anda, Tokattan gelen acı haber...
Tekrar, Milletimizin başı sağ olsun...
Demeç duymak istemiyorum...
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.