Türkiye'nin Sorunu
'Türkiye'nin sorunu batılılaşmak değildir, modern kişiliğini bulmak sorunudur. Bu arada yoksulluktan kurtulmak, endüstrileşmek, şehirleşmek sorunudur.' diyordu Attila İlhan 'Hangi Batı' adlı kitabında. Bu kitap bin dokuz yüz yetmişlerde yazılmış da olsa, dünkü yaşadıklarımızı, bugünkü hissettiklerimizi ve yarınki amaçlarımızı nasıl gerçekleştirebileceğimiz konusunda en olgun rehberlerden biridir.
Türkiye şimdi yine bir yol ayrımına geldi, çünkü geçmişinde, demokrasinin araç olduğunu, 'demokrasi trenine binerek' başka başka hedeflere varmak gayesinde olduğunu belirten kişiler, demokrasi yoluyla hükümetler kurdular. Fakat sonra AB'yi hedef göstererek, 'demokrasiyi geliştirmek amacındayız' diyerek söylemlerinde değişikliğe gittiler. Ve toplumdaki kamplaşmalardan, siz biz bölünmesinden 'adalet' filan göremedik hiçbirimiz. Çünkü demokrasi böyle olmamalıydı. Basın konuşmazsa, gazeteler haber vermezse, aydınlar konuşmazsa, muhalefet susarsa kim konuşurdu ki? Konuşacak kim kalırdı ya da...
İşte sonra o demokrasi treni yön mü değiştirdi biz mi anlamadık, Araplaşma sürecine girdi birden ortalık. Arap şeyhleri geldi, cumhurun reisini oteldeki odasına çağırdı; bunu haber eden gazetelere, 'bu yanlıştır, saygısızlıktır' diyen yazarlara baskı yapıldı açık ya da gizli.
Türk halkının derdi geçim derdiydi, aştı, işti, çocuklarının okumasıydı, özgürce yaşayabilmekti. Ama önce AB dediler, havaifişekler patlatıldı, gözler boyandı; şimdi Arap sermayesi dendi, mutaassıplık dendi, yüzünü çok başka bir yere döndü ülke.
Halbuki Türkiye'nin sorunu batılılaşmak değildi, Araplaşmak değildi. Sanki iki seçenek vardı, sanki kendi benliğimizden, 'Türk'çe bir sesimiz yoktu! Bunu seslendirenler olmadı değil; fakat onlar şimdi yerlerinde değil! Kimi cezaevinde, kimi uzun bakımsızlıklardan sonra hastanelerde, kimiyse artık ülkeden ve bu 'gidiş'ten kaçmak düşüncesinde, pes etmiş...
Ama Attila İlhan o güzel eserinde bunun için ne güzel söylüyordu ta kırk yıl öncesinden; '...demiştim ya 'ümmet' niteliğini yitirmemiş, 'yasakçı' toplumlarda, siyasal otoritenin görevi sanatçıyı ya evcilleştirmektir ya da etkisizleştirmek! Bunu ya aba altından sopa gösterip yapar ya da 'ihsan' dağıtarak!'
Vatanı içerde ve dışarda gerek kalemiyle, kitaplarıyla gerek eylemleriyle savunan; ülkesinin hakkı olan bağımsız ve eşit muameleyi isteyen aydınlar, geceyarısı gözaltılarıyla, hakkında suç, delil gösterilmeden aylarca içerde tutulurken, susturulurken... Bir diğer tip aydınlarsa hiçbir kanıta, belgeye dayanmaksızın 'sömürgeci devletlerin çıkarlarına hizmet ettikleri aşikarken', cumhurreisi sofrasında ağırlandı çok yakın zamanlarda. İki tip aydın vardı, iki tip halk olduk; asgari müştereklerde birleşmeyi unuttuk! Bizi biz yapan, bu ülkeyi birlikte tutan tarihimizi unuttuk. Tarihimizi unuttukça kimliğimizi unuttuk, bizi Avrupalı yapmak isteyene de Araplaştırmak isteyene de gülümsedik. Halbuki biz 'Türk'tük, bizi bize unutturmaya çalıştılar. Ümmetçi bir toplum istemedik, düşünen insanlar olmaktı niyetimiz. Sorunumuz batılılaşmak değil, modern kişiliğimizi bulmaktı öncelikle.
İyi seçimler...