VARLIĞIN YOK, YOKLUĞUN ÇOK OLDUĞU DÖNEMLERDEN…
Rahmetli dedemden çok dinlerdim “Varlığın Yok - Yokluğun Çok” olduğu dönemin yaşananlarını. Adını başlıktaki gibi söylemezdi ama söyledikleri başlığımızla ifade edildiği gibiydi. “Yokluk” vardı o zamanlar “Varlık” da yoktu. Köylerde pelit ağaçlarının kozalaklarının yendiğini, mısırların içinin öğütülüp saplarından yiyecek yapıldığını anlatırdı rahmetli. O zaman yokluklarını şimdinin evlatları anlayamaz.
Hatta, bizim gibi ellili yaşlarda olanlar bile o zorlukları ve yoklukları ancak dedelerinden dinlemişlerdir. O nedenle birinci ağızdan dinlediğimiz için hafızamızda hiç değilse mağdurlarını, yani işin kahramanlarını canlandırabiliyoruz. Onlar gerçekten kahramanlardı. Açlık ve yokluk günün en önemli açmazı ve çıkmazı olmasına rağmen, onlar evlatlarını helal ve haramı tanıtarak yetiştirmişler, asla harama tevessül etmemişlerdi. Elleri ve ayakları öpülesi o dedelerimizin çektiği zorluklar olmasaydı, bugünün Türkiye’si elbette olamazdı.
Onlar, aç kaldılar ama vatanlarına ihanet etmediler, onlar zorlandılar ve horlandılar ama devletlerine karşı tavır almadılar, onlar yoruldular ve dışlandılar ama idarecilerine karşı isyana varacak hiçbir davranış içine girmediler. Onlar tam bir vatan evladı, devlet sevdalısı, iyi birer Müslüman oldular. Onurlu bir hayat sürdüler, biz torunlarının yüzünü kızartacak hiçbir tavır ve davranış içine girmediler. Vatanımızı böldürmeden, devletimizi yıktırmadan, ülkemizi dağıttırmadan, milletimizi parçalatmadan günümüze kadar gelmesinin harcını atıp, hamurunu yoğurdular. Helal lokma ile beslenmiş bedenlerin yoğurduğu hamur, inanmış zihinlerin oluşturduğu çamurla inşa edilen ülkemiz asla bölünmeyecek, yenilmeyecek, dağılmayacak ve yıkılmayacaktır.
Seksenli yılların öncesini yaşayan bizim jenerasyon ve daha büyükleri de, kısmen yokluklara şahit oldular. Benzin kuyruklarını, karne ile ihtiyaçların alındığı günleri bizler de gördük. Kırklı yıllarda yokluk olduğu için bulunmuyordu, yetmişli yıllarının sonunda kısmen vardı, var olan bölüşülüyordu. Bunun için kuyruklar söz konusuydu. İç ve dış mihraklı hainler ve insanları yoklukla imtihan etmeye çalışan bir takım zalimler nedeniyle o dönemlerde de insanımız zorluklar çekti ama yine bölünmedi, yıkılmadı, devletine kırılmadı, idarecilerine isyan etmedi. Sabırla-şükürle yaşadı, direndi, vatanını ve devletini koruyarak bugünlere gelinmesine katkı sağladı. Bugün artık “Varlığın Çok, Yokluğun Yok” olduğu dönemleri yaşıyoruz.
Sosyal devlet olmanın gerekleri artık vatandaşın hayatında yansımasını göstermektedir. Belediyeler, Kaymakamlıklar, Sivil Toplum Kuruluşları ve Valilikler her bir vatandaşımıza ulaşmakta, aç ve hasta hiçbir kimse yokluğun zorluğu ile karşılaşmamaktadır. Yaşlılık maaşı, engelli maaşı, hasta bakım ücretleri, eğitim yardımı gibi bir çok kalemden, alt gelir grubu vatandaşlara ödemeler yapılmakta, hizmetler ayağa kadar götürülmektedir. Günümüzde yokluğunu sıkıntısını değil, varlığın şımarıklığını görmekteyiz. Bugün bazı insanlarımız, varlık nedeniyle insanların eşik atlayarak, şükrünü eda etmedikleri gelirlerle uç hayatlar yaşama peşinde koşmaktadır. Bazıları da, temel ihtiyaçları elde etme zorluklarını aşmış, şimdilerde kültürel ihtiyaçların karşılanması ve dinlenme zamanlarının oluşturulması gibi her bir insan için gerekli olan bir üst eşiğe ulaşma gayretindedir.
Bugün de kuyruk vardır ama bu günün kuyruğu; yokluğun ve zorluğun oluşturduğu kuyruk değil, şımarıklığın ve azgınlığın önüne geçilmesi için oluşturulan ve çok yerinde isabetle verilen kararın sonucu, vatandaş lehine gerçekleştirilmiş bir tasarrufun kuyruğudur. Cumhurbaşkanımızın sebze fiyatları üzerinden ücretlere yaptığı bu ayarı doğru buluyoruz.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.