YAKIN OLAN İNSANLARIN UZAKLIĞI...
Bazen yakın zannedilen insanların ne kadar uzak olduğu görülür. Bunu tespit etmek için çoğu kere bedeller de ödenir. Sonra da, "Bu da benim imtihanımmış" denir. Dost diye bütün sırların paylaşıldığı insanların ihanetleri, onların ne kadar da uzakta olduklarını öğretir. Yaşanan imtihanın gerçekliği ancak bedeller ödenince anlaşılır. İnsan ilişkilerinin sosyolojisi hayâl edildiği gibi değildir. Bu nedenle atalarımız, dostulukları tarif ederken; "pazara kadar değil mezara kadar" derlerdi. Bu atasözü yakında olanın uzak, uzakta olanın yakın olduğunu anlatan tecrübe paylaşımıdır.
Hayatta en büyük yanılgılarımızdan biri, insanlarla kurduğumuz ilişkilerin derinliğini ve sağlamlığını yanlış değerlendirmektir. Birçok insan, çevresindeki dostlukların, akrabalık bağlarının veya sosyal ilişkilerin gerçekten samimi olduğuna inanır. Ancak insan, zor bir durumla karşılaştığında, düştüğünde ya da bir imtihana maruz kaldığında, bu ilişkilerin gerçek yüzü ortaya çıkar. İnsanların birbiriyle ilişkileri bir çeşit imtihandır. Çünkü, sonucu fayda ya da zarara dönüşen her duygu ve eylem; imtihan konusudur ve süreci de imtihandır. İslam, insan hayatını bir imtihan süreci olarak tanımlar.
Kur’an-ı Kerim’de, zorlukların ve sıkıntıların insanların sabrını ve sadakatini ölçmek için bir araç olduğu sıkça vurgulanır. "İnsanlar, sadece 'İman ettik' demeleriyle bırakılıp da imtihan edilmeyeceklerini mi sandılar?" (Ankebut Suresi, 2. Ayet) Bu ayet, insanın sadece Allah’a değil, çevresindeki insanlara olan güvenini de sorgulaması gerektiğini öğretir. Hayatın içinde, dost bildiklerimizle veya yakın gördüklerimizle sınandığımız anlar vardır. Hz. Peygamber’in (s.a.v.) hayatı, bu imtihanların en çarpıcı örnekleriyle doludur.
Peygamber Efendimiz (s.a.v.), insanlara güvenin ve sadakatin sadece Allah rızasına dayalı olmasını öğütlemiştir. "İnsanların en hayırlısı, insanlara faydalı olandır." (Hadis-i Şerif) Bu hadis, dostluk ve yakınlık kavramının menfaat ilişkilerinden değil, ihlas ve Allah rızasından kaynaklanması gerektiğini hatırlatır. Çıkarlar için biraraya gelen her beşer sonuçta birbirine en hafif haliyle buğz etmektedir. Mahkemelerin konusu incelendiğinde, birbirine güvenenlerin bir süre sonra mahkemelik oldukları görülmektedir. Hesabi olan her adım, ya zulme ya da ihanete dönüşmektedir. Bazen selamlar bile menfaate sermaye edilmektedir. Yakında olanlar, uzakta olduklarını selamla gölgelemektedirler.
İnsanlığın sosyolojik tahlili yapıldığında, insanlar aralarındaki ilişki zayıflığı görülecektir. Çıkarlar devre dışında bırakıldığında insanların tavrı ortaya çıkacaktır. Atalarımız; "hakkını aradığında karşındakinin hain ve zalim olduğunu ancak anlarsın" demişlerdir. Sosyolojide, insan ilişkilerinin; sosyal statü, çıkar ve psikolojik ihtiyaçlar üzerine kurulu olduğu belirtilir. Sosyologlar, bireylerin birbirleriyle ilişkilerinin, çoğu zaman yüzeysel bir dayanışmaya dayandığını vurgular. İnsanlar, bir arada bulunmanın faydalarından yararlanmak için gruplar oluşturur, ancak bu bağlar derin bir sınamayla karşılaştığında çözülme eğilimindedir.
Toplumda, insanlar genellikle güçlü olanın yanında durma eğilimindedir. Birey zayıf düştüğünde, çevresindeki birçok insanın uzaklaştığına tanık oluruz. Bu durum, toplumun faydacı yapısını ortaya koyar. İnsanların birbirlerinden istifade etmeleri ortadan kalktığında, insanlar arası bağlar da kopmaktadır. Menfaatler örtüştüğünde birbirlerini övenler, çıkarlar çekişmeye başladığında, geçmişe hiç bakmadan birbirlerini yermektedirler. İnsanların hasbi mi, hesabi mi oldukları çıkarları söz konusu olduğunda anlaşılır ancak. O zaman yakında olanların ne kadar da uzakta olduğu tespit edilir.
İnsanın en temel duygusal ihtiyaçlarından biri, kendini bir topluluğun parçası hissetmesidir. Ancak insan, bu ihtiyacını karşılarken, Allah ile olan bağını ihmal ettiğinde, düş kırıklığı yaşaması kaçınılmazdır. Kur’an-ı Kerim, insanın yalnızca Allah’a güvenmesi gerektiğini Talak Suresi 3.ayette "Kim Allah’a tevekkül ederse, O ona yeter" ilâhi mesajıyla bildirmektedir. Yakın zannedilen insanların, aslında ne kadar uzak olduğunu anlamak, insanın ruhsal yolculuğunda önemli bir dönüm noktasıdır. Bu farkındalık, kişinin yalnızca Allah’a dayanmayı öğrenmesini sağlar. Zira insan, yaratılış itibarıyla acizdir ve mutlak sadakati gösterebilecek güçte değildir.
İslam, insanlara güçlü ve samimi ilişkiler kurmayı öğütlerken, bu ilişkilerin temelinin Allah’a olan bağlılıkla inşa edilmesi gerektiğini belirtir. Hz. Ömer (r.a.), bu konuda şöyle buyurmaktadır. "Kardeşini sev ama sevgin seni kör etmesin. Ona buğz et ama buğzun seni haksız kılmasın." Bu söz, ilişkilerde aşırıya kaçmamanın ve her şeyin bir imtihan unsuru olduğunu unutmamanın önemini vurgulamaktadır.
Yakın zannettiğimiz insanların bize ne kadar uzak olduğunu anlamak, aslında bir kayıp değil, bir kazanımdır. Bu tür deneyimler, insanın Allah’a olan tevekkülünü artırır ve samimi dostlukların değerini anlamasını sağlar. Bu durum, insanı daha güçlü bir imana ve Allah’a olan bağlılığa yönlendirir. Sosyal bağların geçici olduğunu, ancak Allah’ın dostluğunun ebedi olduğunu kavrayan bir insan, hem dünyada hem de ahirette huzur bulur. Bu nedenle, insan ilişkilerini Allah rızası doğrultusunda değerlendirmek ve tevekkül etmek, hayatta karşılaşılan zorlukları aşmada en önemli dayanak noktasıdır.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.