YANLIŞ ÖRNEK KIYAS OLMAZ
Doğru yanlışla mukayese edilmez, yanlış da doğruyla kıyaslanmaz. Elma, armutla toplanmayacağı gibi, yanlış da doğrunun istikametini tayin edemez.
Müslüman için doğrunun kaynağı; inandığı kitap, rehber edindiği Peygamberdir. Müslümanın tarifi, gayri müslim üzerinden yapılamaz.
Din; ezeli ve ebedi doğruları bildirir. Devlet; gelecekle ilgili plan ve program yapar. Siyaset; gelecekteki kendi hesaplarını dikkate alır.
Dinin doğrusuyla, siyasetin doğrusu örtüşmez, bazen devletin planı da dinle çakışır. Devletin idari sistemine göre bu durum değişiklik arz eder.
Siyaset hakkında herkes konuşabilir, devlet adına hüküm ihtiva eden konuları ancak sorumluları söyler. Din adına konuşmak Allah adına konuşmaktır ki, bunu ancak konunun uzmanları yapabilir.
Din; her konuda bir şeyler söyler. Çünkü, her konu dinin alanına girer. Burada esas olan, din adına konuşanın konunun uzmanı olmasıdır.
Esasen Din; devlet ve siyaset, aile ve toplum, ekonomi ve ticaret, eğitim ve ahlak gibi temel konularda belirleyicidir.
Lakin, lâik sistemlerde din devlet işlerine karışmaz, ahlaki konuları şekillendirmekle iktifa eder. Bu durum; dinin isteği değil, sistemin istediğider.
Toplumun idari sistemi, ilâhi kurallara göre şekellenmesi halinde, eleştiriler; ya idare edenlere ya da ilahi kurallara yapılır.
Kainatın sahibi, yarattığı tüm varlıkların ihtiyacın göre bir sistem sunmaktadır. Bu sistemin uygulanması sonucunda sorun oluşursa, bu sorun; idare edenlerin ya algısından ya da uygulamasındandır.
İslâm akaidine göre birinci esas; imandır. İmansız kimselerin yaptığı tüm işler anlamsızdır. İnsanlar imtihan için yaratılmıştır ve bu imtihanın ana başlığı da; imandır.
Yüce Allah'ın, şirk hariç bütün günahları affedeceğine inanılır. İmansızlık; şirktir. Bu nedenle de; Allah'a imanı olmayanın hiçbir eylemi ve ameli anlamlı değildir.
İslâm, akıl dinidir ama bu izah; aklı aşan konular islâmî değildir anlamına gelmez. İmân da zaten, aklın ulaşamadığı noktada devreye girmektedir.
İslâmi kural ve uygulamalar akılla ters düşmez. İslâma göre bilginin kaynağı vahiy, vahyin muhatabı da akıldır. Aklı olmayanlar dinen sorumlu değildir.
Zaman zaman, müslüman olamayanların yaptığı güzel işler örnek gösterilerek, müminlerin aşağılandığı görülmektedir.
Müminlerin imanı, mümin olamayanların güzel işleriyle asla mukayese edilemez. Mehmet Akif Ersoy bu durumu güzel özetlemiştir "Onların işleri bizim dinimiz, bizim işlerimiz onların dinleri gibi" diyerek.
Mü'minler de elbette eleştirilir. Zayıf imanlı olanlar, kötü işler yapanlar vardır. ama bunların hiçbiri, asla gayri müslim bireyle kıyas edilemez.
Mü'minler, birbirlerini uyarırlar. Bu dini bir sorumluluktur. Gayri müslimlerin güzel işlerini de örnek verebilirler. Ama, gayri müslim birinin, Mü'min bir kimseden daha üstün olduğu söylenemez. Böyle bir tarif, kişiyi küfre sürükler.
İyiliği emretmek ve kötülükten uzaklaştırmak; mü'minler arası kardeşlik sorumluluğudur. Görülen yanlışlık; el ile, bu olmazsa dil ile düzeltilir, bu da olmazsa kalbi itiraz yapılır.
İnsanlara faydalı işler yapıyor diye gayri müslim birisi, Allah'a inanmış bir mü'minden asla üstün olamaz.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.