YERLİ MALI...
Konuyu anlatmak bakımında yeri geldiğinde sıkça kullandığım, alıntı olan bir anekdotu paylaşacağım.
"Yerli malı yurdun malı herkes onu kutlanmalı haftasına girmiş bulunmaktayız. Yıllardır bu haftayı, kadınların ev günü toplantısının okulda öğrenciler arasında olan versiyonu olarak bilirdim. Herkes evden poğaça kek kurabiye getirir, sınıfta uzunca bir masa kurulur kimin annesi ne yapmış onun gizli bir havası atılırdı.
1994 yılının aralık ayında ilkokul dördüncü sınıftayken yine bir yerli malı haftası kutlanacaktı. Üç yıldır okulda kutlanan yerli malına hiç kek, poğaça, kurabiye ile katılmamıştım. Evde bir kuzinemiz vardı onda da annem ekmek yapardı. Yemek yediğimizde şükür ettiğimiz zamanlardı. Yerli malına Trabzonlu olduğumuz için hep fındıkla katılırdım.
"Anne fındık olmaz ki" dediğimde Annem “senin ki değişik olur kızım” deyip beni hep ikna ederdi. Dördüncü sınıfta geldiğimde bu sefer yerli malına bende bir hamur işiyle katılmak istiyordum. Anneme bir gün önceden söylemiştim. “Anne ne olur bana kek yap ne olur” demiştim. Garip annemin elinde malzemesi olmadığını nerden bilecektim.
Öğlenciydim. “Annem tamam kızım sen okuluna git ben ekmeğimi pişirdikten sonra sana kek yapar, abinle okula yollarım” demişti. Ben de okula gidip sınıf penceresinden abimin geleceği ana odaklanmıştım.
Sınıfımın penceresinden okulun giriş kapısı görünüyordu. Sınıfta sıralar birleştirilmiş, kısırlar, ıslak kekler, poğaçalar mis gibi kokmaya başlamıştı.
Arkadaşlarım sen ne getirdin diye sorunca bende “abim birazdan kek getirecek” demiştim. O anda pencereden abimin bisikletle geldiğini görüp, yıldırım gibi okulun girişine koştum. Heyecanla abimin uzattığı poşetin içine baktım. Kek görmeyi umut ettiğim poşette küçük bir şişe ayran ve iki dilimde salçalı ekmek vardı. Yıkılmıştım.
Abime hiç bir şey hissettirmeden, okulun kapısından uğurladım onu. Gittiğinden emin olduktan sonra poşetimi, okulun dışındaki çöp tenekesinin içine hızlıca atıp büyük bir üzüntü içinde sınıfa geldim.
Arkadaşlarım ne oldu diye sorduklarında
“annem keki yakmış” dedim. Hem yalan söylemenin hem de bir yerli malına daha yine annemin yaptığı bir şey katılamamanın acısını sığdırmıştım minik kalbime.
Yıllar sonra daha büyük bir acı yerleşti bu kalbe.
Vicdan azabı adını verdiğim büyük bir acı. Benim güzel annem o yokluk yıllarımızda, aslında bir yerli malına katılabilecek en güzel şeyleri veriyormuş bana.
Şişeye koyduğu ayranı kendi yapmıştı, ekşi mayalı ekmeği kuzinede kendi pişirmişti, üzerine sürdüğü salçayı o nasırlı elleriyle kaynatmıştı. Yani %100 yerli malıydı poşetimdekiler.
Asıl marifet buydu. Her şeyi kendin üretebilmek.
Yıllar önce çöpe attığım o poşet, hala aklımda hala içimi acıtıyor. Bu olay her aklıma gelişinde melek annemin o kırışık ellerine sarılıp öpüyorum.
Suçlu ben değildim aslında.Suçlu olan bize dayatılan içi boş sistemdi. Lütfen yerli malını çocuklara doğru anlatalım lütfen. Üretmenin ülke olarak kalkınmanın, tohumu korumanın öneminden bahsedelim çocuklarımıza.
Ülkemizde üretilen doğal gıdaların önemine vurgu yapalım. Bir avuç fındığın, çikolatalı kekten, bir dilim salçalı ekmeğin kurabiyeden, ev ayranının paketlere konulan kimyevi meyve sularından daha önemli olduğunu anlatalım onlara.
Yoksa benim gibi yıllarca yerli malının ne demek olduğunu bilmeyen çocuklar yetiştirecek bu ülke… Ve mercimek yine Kanada’dan gelmeye devam edecek…"
Kendimiz olamamaktan kaynaklanan nedenlerle nice gönüller yanlış şekillendi. Nice zihinler bulanık yetişti. Nice nesiller değersiz oldu. Halbuki, yerli malı olmalı ve milli olarak monte yapılmalıydı. Son dönemin en önemli açılımı ve atılımı "Milli ve Yerli" anlayışı hakim kılmak.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.