ANLATMAK İSTEDİĞİM BUYDU
Konumuza girmeden bir hususa değinmek istiyorum. Daha önce de dediğim gibi Cumhur ittifakında üç siyasetçinin başını yiyenler yerel basın olduğuydu. Bunu yeni fark eden bazı meslektaşlarımız işin içinden çıkamayınca kendilerini haklı çıkarmak için görevden alınmaların yanlış olduğunu iddia etmişler. Keşke hatalarını savunmak yerine ‘biz de hata yaptık, bu değerli siyasetçilerin harcanmasına neden olduk’ diyebilecek erdemliği göstermiş olsalardı. İnsan beşerdir şaşar, ayrıca ben bu sütunlardan elli sefer siyaset bilmeyenler siyaset yazmasın diye yazdım. Ben futboldan anlamadığımdan asla spor yazmam, siz benim hiç futbol yazdığımı gördünüz mü? Aslında bu konuda bazı şeylerden şüphelenmiyor da değiliz. Birileri bu siyasetçileri harcamak için basını kullanmış da olabilirler ama yine de o konuşmayı yapanlar hatalı. Zira Cumhur ittifakının hassasiyeti ortada olmasına rağmen böyle sorumsuz ifadeleri kullanmak fevkalade yanlış bir davranıştı. Keşke bu konuşmalar hiç olmasaydı da, bu arkadaşlarımız da bu duruma düşmeselerdi. Ama olanda hayır var diyerek bu konuyu kapatıyorum.
Yazı başlığındaki konumuza gelince, bundan bir kaç hafta önce ‘bazı konuları ele alalım’ başlığı ile bir sayfaya yakın bir köşe yazısı yazmıştım. O yazıda Hristiyanlığın dört mezhebe bölünmesinden başlayarak günümüze kadar İslam’a ve insanlığa yapılan düşmanlık sonucunda günümüzde nelerin yapılmaya çalışıldığını ve neden Recep Tayyip Erdoğan’ı desteklediğimi yazmıştım. Dün bir arkadaşın Facebook hesabında merhum Erbakan Hoca’nın yakın koruması İbrahim Avcıoğlu’nun bir hatırasını okuyunca bunu siz değerli okurlarımla paylaşma gereği duydum. Yazı benim anlatmak istediklerimi özetlemiş ve gelinen noktada Elhamdülillah bu günleri de gördük diyoruz. Şimdi sizleri o yazı ile baş başa bırakarak Allah o günleri bir daha göstermesin diye dua ediyorum. İşte o yazı;
ERBAKAN HOCA'NIN KORUMASI ANLATIYOR
(İlk Defa Anlatılıyor-28 Şubat)
28 Şubat'ta olan bir olayı anlatacağım. Bunu bir Hasan Gül, bir de ben bilirim. İsmail Hakkı Karadayı, Çevik Bir, Tansu Çiller, Süleyman Demirel ve Erbakan Hoca bir toplantıya girdi. 28 Şubat postmodern darbesi öncesi Milli Güvenlik Genel Sekreterliği'nde son toplantıydı. Saat 10'da toplantı başladı. Saat, 13.00'a kadar sürdü.
Öğle ezanı okundu. Çiller'e yanındakiler kuşburnunu hazırlıyor. Demirel'e yanındakiler ilacını hazırladı. Onlar tedbirli gelmişti. Biz de ne çanta ne de başka bir şey var. Hasan Gül bana "İbrahim, Hoca kesin abdest almaya çıkacak" dedi. Havlu, terlik hiçbir şey yok. Mola verdiler. Hoca, kan ter içinde kalmış. Erbakan Hoca, Hasan abiye "Hasan bana bir abdest aldırın" dedi. Koca Başbakanı aldık, asker tuvaletine götürdük.
Ben, rahmetlinin ceketini aldım. Havlu kâğıtlarını hazırladım. Merhumun biraz kilosu vardı. Askeriyenin lavaboları yüksekti. Bacağını zor kaldırıyordu. Hasan müdür, Erbakan Hocanın koluna girdi, tam sağ ayağından abdest alırken, içeriye Genelkurmay Başkanı İsmail Hakkı Karadayı girdi. İsmail Hakkı Karadayı, alaycı bir tavırla ve uygun olmayan bir görüntü ile "Hoca, abdest mi alıyorsun" dedi. Erbakan Hoca da ayağını indirdi ve "Evet, abdest alıyorum" dedi. Başbakan Erbakan'ın karşısında pisuara gülerek aşağılayıcı bir şekilde küçük abdestini yaptı. Çok çirkin bir görüntü yaşandı.
Ülkenin Genelkurmay Başkanı’nın Başbakan’a yaptığı saygısızlığı asla unutmadım. Erbakan Hoca abdestini yeni baştan almaya başladı. Abdest tazeledi, Hoca ayakkabısının arkasına bastı. "Nerede namaz kılacağız" dedi. Bu ülkenin Başbakan'a askeriyede namaz kılacak yer arıyoruz. Bu duruma bakar mısınız? Bir Astsubay Erbakan Hocanın namaz talebini duyunca "Aman Çevik Bir görmesin" dedi. Astsubay, "Benim odamda seccade var. Orada gizlice kılabilirsiniz" dedi. Erbakan Hocayı namaz kılarken kimse görmesin diye adeta her şeyi yaptık. Erbakan Hoca, öğle ile ikindiyi cem etti.
Namazın ardından Hoca, ne çay içti ne de bir şey yedi. Derhal toplantıya girdi. 2 saat daha toplantı sürdü. Bağrışmalar yükseldi. En son Erbakan Hoca demiş ki; ülkenin gidişatının daha iyi olması için görevi Çiller'e devredeceğim. Çiller'e yetki devredilmesi kabul edilmedi. Mesut Yılmaz, Bülent Ecevit ve Devlet Bahçeli'ye devredildi. Bize toplantı esnasında Yunan Polisi gibi davranmaya başladılar. "Toplayın eşyanızı, burada kimse kalmayacak" dediler.
Erbakan Hoca, Başbakanlığı bırakmıştı. Onların gözünde muhalifti. Hocaya hemen eski bir Mercedes verdiler. Bize de bir tane koruma arabası verdiler. Kendimizi Balgat'a zor attık. Hoca verdikleri Mercedes'e binmedi. Milli Görüş'ten bir araba geldi ve ona bindi. (Bunu anlatan Erbakan Hoca'nın yakın koruması İbrahim Avcıoğlu. Yapılan zulmü gördünüz mü)?
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.