Başımızdan Bir Obama Geçti
Pazartesi akşamı ana haber bültenlerini izledim. Aldım kalemi elime, 'mümkünatı yok, içimdekileri yazamam.' diye düşündüm. Zor geldi, çok zor geldi... Hem izlemek hem dinlemek hem de yazmak... İnsan her akşam haberlerde bir şeye kafayı takıp zaten huzursuz oluyor; fakat ülkemize yine bir Amerika Başkanı gelmiş ve ona yapılan bu en ince detaya kadar özen, ilgi, şatafat...
Seksen yıldır 'gelişmekte' olan ülkemin bu özeni, bu 'kişiye göre hizmet' anlayışı, hatta ''halktan başka herkese kişiye özel hizmeti'' beni tam anlamıyla rencide ediyor. Bundan yıllar önce Bursa'da Atatürk Stadı'nda Türkiye - Almanya maçı oynanacak diye stadın çevresindeki tüm sokakların caddelerin kaldırımları değiştirilmişti, biz de hayatımızda ilk kez 'şekilli pembe kaldırımlar'la tanışmış olmuştuk! O zaman da garibimize gitmişti; ama şimdi zaman geçtikçe insan daha başka üzülüyor.
Şimdi Ankara, sokaklar boşaltılmış, insanımız kendi ülkesinde her günkü sokağına çıkamıyor, çıksa bir tedirginlik, bir 'potansiyel şüphe yayıcı' muamelesi... Uçakların kalkış saatleri ertelenmiş, hayat duruyor. Caddeler yıkanıp temizleniyor, düzenleniyor. Kırmızı halı kimbilir kaç bin kez yıkanıp temizlendi?
Yok Amerikan başkanı dublör kullanmış, yok iki araba farklı güzergahlardan gitmişler otele, arabası zırhlıymış, adeta bir tankmış. Hatta içinde 'acil durumlar için' Obama'nın kendi 'kanı'nı da saklıyorlarmış!
'Zenginin malı züğürdün çenesini yorar' derler. Benim yazarken elim yoruldu; ama bir o kadar da canım sıkıldı. Bence bu duruma 'ye kürküm ye' fıkrası daha uygun düşer...
Pazar akşamı farklı bir gümbürtüyle bir uçak geçti tepemizden, 'sakın Obama olmasın' dedim. Oymuş ya da ona eşlik eden askeri uçaklardan birinin sesiymiş sanırım. Çünkü ben o sesi duyduktan yarım saat sonra ''Obama'nın uçağı Esenboğa'ya indi.'' yazmış internet siteleri. Pazartesi sabahıysa helikopterler, jetler tepemizde dönüp durdu. Tabiri caizse aynı leş kargaları gibi! Savunmasız bırakılmış bir halk, 'umudu' bir Amerikan Başkanına bağlamış ülkem bürokrasisi ve tepemizde dönüp duran helikopterler...
''Heybeliada Ruhban Okulu'nu açsanız ne kadar güzel olur''vari cümleler söylemiş Amerikan Başkanı... Benim köşeyazılarımı okumaz tabi, bilirim; ama ben yine de yazacağım: Ruhban Okulu ve yüzlerce yabancı okul, Türkiye Cumhuriyeti'nin tapusu olan Lozan Antlaşması imzalanarak kapatılmıştır! Öncelikle bu istem, Lozan'ı hiçe saymaktır! Ha, tabi, Amerika Birleşik Devletleri, ''hala'' Lozan Antlaşması'nı tanımamış bir ülkeydi, doğru... Peki bizim en üst düzey bürokrasimiz neden yanıtsız kaldı??
Yani sözüm o ki, düşündüğüm, hissettiğim o kadar çok şey var ki... Hangisine üzülsem diyorum. Ona mı buna mı? Boşlukları siz doldurun lütfen.
Askerimizin başındaki çuval çıkmamış; ama Köşk'te dostluk(!), müttefiklik(!) rüzgarları esmekte! Varın siz düşünün artık.
Aslında bu hafta gündem dışı yazmak niyetindeydim; ama bu ana haber bültenleri beni bir kez daha etkisine aldı işte! Ülke olarak başımızdan bir Obama geçti...
İyi haftalar!