BİR AVUKATIN ASALET ANATOMİSİ
Yaklaşık altı aydır bu yazıyı kaleme almamak için kendimi zorladım, ancak dün itibarı ile bunu yazmanın farz derecesine geldiğini anladığımdan, yazmak zorunda kaldım. Belki biraz nefsi olacak, belki biraz ağır olacak, ancak atalarımızın dediği; Nush ile uslanmayanı etmeli tekdir, tekdir ile uslanmayanın hakkı kötektir atasözü gerçekten çok güzel ve yerinde bir söz olduğunu bir kez daha hatırlayarak yazıma başlamak istiyorum. Her insan yapmakta olduğu işinin gereği bazen dostları, aile dostları veya baba dostları ile karşı karşıya gelebilir. Hele hele de mesleği avukatlık ise bu biraz daha bariz hale gelir. 22 Ekim 2009 tarihinde yaşadığım saldırı ile ilgili karşı tarafın avukatlığını alan genç avukat eski bir dostumun oğlu. Davanın avukatlığını almasından rahatsızlık duymadım, zira mesleğinin gereğini yaptığını düşündüğümden normal karşıladım, ancak duruşmalarda yaptığı konuşmalar o kadar dengesiz, o kadar tuhaf ki, anlatmakla bitirmek mümkün değil. Babası bir ilçenin eski belediye başkanı olan bu genç avukat çok iyi bilir ki, babasıyla yıllarca arkadaşlık ettik, hatta o kadar ileri derecede bir arkadaşlık hukukumuz olmuştur ki, kendisi farklı bir partiden belediye başkan adayı olmasına rağmen, ben kendi partimin belediye başkan adayını değil, kendisini destekledim. Bu yüzden de partimle sıkıntılı bir süreç yaşadım. Daha geçen yıl belediye başkan adayı olabilmek için aday adayı olduğunda bizleri aramış, bizden ücretsiz tanıtım broşürü, el ilanı türü şeyler istediğinde tereddüt etmeden yapıp, göndermişiz, kendisinin istifa ettiği partiden tekrar aday olabilmesi için, o partide yetkili olan dostlarımızdan ricada bulunduk, ancak kardeşi aynı partiden başka bir ilçede belediye başkan adayı olduğundan ve partiden istifa ettiğinden yapılamayacağı cevabını almıştık. Bu kadar yakın olduğumuz bu arkadaşımızla zaman zaman ailece de görüşmekteydik, bu kadar yakın olduğumuz bir insanın oğlunun karşımızdaki bir davanın avukatlığını alması bizi rahatsız etmemiştir, ancak her duruşmada kalkıp seviyesizce şeyler konuşması gerçekten üzücü bir durum. Zira o insanın anne, babasını tanıyorsunuz, ortak dostlarınız var, birlikte aynı mekanları paylaşmışsınız, beraber çay içip, yemek yemişsiniz, elinizde büyüyen çocukları kalkıp, sizin aleyhinizde konuşabiliyorsa ve bunu mahkeme heyetinin huzurunda yapabiliyorsa, buna söylenecek tek söz vardır, o da asaletinin gereğini yaptığıdır. Peki, olayın aslı astarı nedir diyecek olursanız, bu genç avukat şahsıma düzenlenen saldırı olayının şeklini, şemalini çok iyi bilmesine ve orada yaptığım savunma şeklinin TCK"nın 2005"de yeni düzenlenen 2526 ve 27. maddelerinde belirtilen savunma şekline mota mot uyduğunu ve yapılan saldırının planlı bir organizasyon olduğunu çok iyi bilmesine rağmen, sırf üç kuruş para alacağım diye mahkemede kalkıp benimle saldırganları kıyaslamaya kalkması gerçekten hem üzücü, hem de ailesi adına utanç verici bir durum. Ailesi ile ilgili ilçelerindeki olumsuzluğu bilmeme ve farklı bir partiden olmama rağmen babasının arkasında bir dost olarak bu denli durmuş olmaktan rahatsız değilim, zira ben şahsiyetime, asaletime, adamlığıma yakışanı yaptım. Benim için partiden önce dostluk, adamlık gelir, ancak bu arkadaşlar için para ve menfaat her şeyden önce geldiğinden onlar için dostluk, arkadaşlık, adamlık abesle iştigal olduğundan bu tür değerlerle işleri olmaz. Peki, aldıkları bu davanın parasını nereden aldıklarını sorarsanız, zamanı gelince onu da tüm detayları ile yazacağım. Bu şehirde kimin kiminle neler yaptığını, kimlerin kimleri nasıl kullandığını okuduğunuzda dudaklarınız uçuklayacak. Doğrusunu ararsanız bir yazıyı bu tür adamlara ayırmaya değmez, ancak babası ile olan hukukumdan ötürü, belki aklını başına alır diye yazdım, ancak çok fazla değişeceklerine de ihtimal vermiyorum, zira bu bir asalet meselesi, vermeyince mabut neylesin kör Mahmut misali, adamların babasında, dedesinde yoksa kendilerinden beklemek hatadır, ama olsun bunlar genç olduklarından her şeyin para ve menfaat olmadığını babalarından öğrenmeseler de, biz yine onların baba dostları olduğumuzdan, onlara bu yaptıklarının asil insanların değil, cibilliyetsiz insanların davranış biçimi olduğunu anlatıp, düzelmeleri için uğraş vermeliyiz. Bu işler milletin fındık paralarını alıp, bir daha geri vermemeye veya insanları tehdit edip, sindirerek bir yerlere seçilmeye talip olmaya benzemiyor! Hele hele de kendini çete sanan üç-beş çapulcunun peşine takılmaya da hiç benzemez!, bu işler adam gibi adam olmayı gerektirip, atadan, dededen asil olmayı gerektiriyor. Bugün belki biraz özel konulara girdim, siz değerli okurlarımdan özür diliyorum, ancak burada anlattığım türdeki insanlar toplumuzda fazla olduğundan o türdeki insanların da ders almasını dileyerek mutlu günler diliyorum.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.