BİR ÖNCEKİ YAZININ HAYATIMDAKİ YANSIMALARI
Tarih boyunca zalimlerle mazlumlar, haklılarla haksızlar, güçlülerle zayıflar, ahlaklılarla ahlaksızlar mücadele etmiştir. Aslında bunun özeti Ahlaklılarla ahlaksızların mücadelesidir dersek daha doğru söylemiş oluruz. Dünya ilk kurulduğunda Adem Aleyhisselamın habil ile kabilden başlayıp, günümüze dek gelen kavga da bu kavgadır. O günkü Şeriata göre aynı batından doğan çocuklar evlenemiyordu, Havva annemiz aynı anda bir kız, bir erkek olmak üzere ikiz çocuklar dünyaya getirir, aynı batından olan çocuklar biri biriyle evlenemezlerdi. Şimdi birileri çıkıp buna ensest ilişki diyebilir ama Allahın koyduğu kurallara isim vermek bizim haddimize olmadığından biz Allahın bize bildirdiğine iman ederiz. Bu kurallar gereği Habil Kabilin kız kardeşiyle, Kabil de Habilin kız kardeşiyle evlenmek zorundaydı ama Kabil bunu kabul etmeyince Habil o zaman bir kurban adayalım Allah hangimizin kurbanı kabul olursa onun dediği olsun demiş, o zamanlar adanan kurbanların kabul olması Ateş olarak göğe çıkması şeklinde oluyormuş. Habil ile Kabil Allaha kurban adayınca Habilin Kurbanı Ateş olarak göğe yükselmiş ve böylece onun kurbanı kabul olmuş ama Kabil bunu kabul etmeyip kendi ikiziyle evlenmek için Habili öldürmüş, Habil ağabeyine elini dahi kaldırmamıştır.
Adem Aleyhisselam bu olaydan sonra Kabili yanından kovmuş, kendisi Dağda kalmış onu şehre kovmuş, kendi ailesinden olanların tamamına Kabil ile görüşmeyi yasaklamış ve Kabili evlatlıktan da reddetmiştir. Bu durum Adem Peygamberden sonra gelen Şis(Şit olarak bilinir) peygamberde de devam etmiş, şehre yerleşenlerle dağda duranlar arasında sürekli konuşma yasağı olmuş, şehirdekiler ahlaksız olarak kabul edilmişler onlar da her türlü ahlaksızlık meşru görülmüş, dağda duranlar ise Allahın koyduğu Şeriat kurallarının dışına çıkmamışlardır. Bu olaylar Nuh Peygambere kadar devam etmiş, şehirdekilerle dağda yaşayanların ilişki yasaklarına uymayıp her türlü ahlaksızlığa devam eden insanlar nihayet Nuh Aleyhisselamın peygamber olması ile birlikte onun da uyarılarına uymamaları sonucunda Nuh tufanı olmuş, tüm insanlık yok olmuş, sadece Nuh Aleyhisselamın Gemisine binenler kurtulmuştur. O nedenle de biz Adem Aleyhisselamın evlatları olarak Nuh nesli olarak kabul ediliriz.
Bu detayı verme nedenim bu mücadelenin ufak, tefek değişikliklerle günümüze kadar gelmiş olmasıdır, günümüzde bunun bilinen en farklı uygulama şekli Sureti Haktan görünüp batıla inanan insanlarla yapılan mücadeledir. Bu mücadelenin son kırk yıllık en önemli ayağı FETÖ yapılanması olmuştur, bundan bir önceki yazımda bunu detaylı olarak sizlere sunmaya çalıştım. Gerçekten bu yapılanma ülkemiz için PKK dan çok daha tehlikeli, çok daha sinsi ve çok daha güçlü bir yapılanma olduğunu kabullenmek zorundayız. Bu yapı adamlarını o kadar iyi tanıyıp kullanıyor ki aklınız durur. Örnek olarak Samsunda bu yapının lideri pozisyonunda olan siyasetçilerle iş adamları ve bürokratlar üçgeni belli olmasına rağmen hala daha bu yapıya gerekli operasyonlar yapılamamıştır. Hulusi Çelik bu şehirde üç yıla yakın Emniyet müdürlüğü yapmış, Aslan Karanfil beş yıl civarında il özel idaresinin Genel Sekreterliği makamında oturmuş, ardından da Gençlik ve Spor Bakanlığında müsteşar yardımcısı olarak görev yapmıştır.
Aslan Karanfili Erzurum’da Vali yardımcılığı görevinden Samsun’a getiren siyasetçi belli, daha sonra İl Özel idaresinin bütçesini FETÖ’den kapatılan Habereksen isimli haber sitesinin sahibine aktaran belli. Ardından da aynı Aslan Karanfilin bu yaptıklarına mükafat verircesine Gençlik ve Spor Bakanlığına Müsteşar yardımcısı yapan belli. Bunlar yetmezmiş gibi FETÖ’den kapatılan Başarı Üniversitesine iş adamlarından en büyük kaynağı toplayan siyasetçi de aynı siyasetçi olduğu açık ve net belli. Bu siyasetçi benim Oflu hemşehrim olmasına rağmen onunla bir müddet siyasi birliktelik yaptıktan sonra onu tanıdım ve yolumu ayırınca bana elinden gelen her şeyi yapan bu zat Hulusi Çelik de bu şehre Emniyet müdürü olarak getirdi. Hulusi Çelik döneminde bana öyle enteresan bir kumpas kuruluyor ki aklınız şaşar, telefonlarım dinlensin diye Mahkemeden karar çıkartmak istiyorlar, mahkeme kabul etmeyince bu kez farklı bir mahkemeden karar çıkartıp beni dinliyorlar, dinlemeyi yapan polis bana aynen şunu diyor, sekiz aydır seni dinliyorum, bu dosyayı uydurana kadar canım çıktı diyor ve o polis FETÖ’de açığa alınıyor, yetmedi o gün ki KOM müdürü de açığa alınıyor. Cumhuriyet savcısı üç kez beraat istiyor ama İbrahim Şahin’in Valiliği döneminde ne oluyorsa aynı Savcı bana ceza istiyor ve veriliyor da. Bu açık ve net FETÖ operasyonu olmasına rağmen hala daha FETÖ yapılanması yok deniliyorsa buna kim inanacak bende merak ediyorum. Orada dönen dolaplarıda zamanı gelince belgeleriyle açıklayacağım.
Şimdi aradan geçmiş onca yıl Aslan Karanfil Gözaltına alınmış, tutuklanmış, Hulusi Çelik gözaltına alınıp adli kontrol şartıyla serbest bırakılmış Oflu hemşehrimin bana gönderip beni tehdit ettirmeye çalıştığı ama benim kovalamamla ta binanın dışına kadar kaçan eniştesi Yurt dışında otel odasında ölü bulunmuş ise buna üzülmek mi lazım sevinmek mi lazım bende karar veremiyorum. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın son günlerde yayınlanan bir konuşması var, diyor ki MİT müsteşarı benim talimatımla iş yapan kamu görevlisidir, onu içeri almak isteyenler onu değil beni içeri almaları gerekir, o yüzden Hakan Fidanı FETÖ’cüler savcılığa ifade vermeye çağırdıklarında yollamadım, şayet alacaksanız beni alın dedim diyor işte adamlık budur. Soruyorum size Aslan Karanfili içeriye alanlara aynı şeyi dönemin Bakanı çıkıp o benim müsteşar yardımcımdı onu değil beni alın diyecek adamlık varmı, zira Aslan Karanfil Samsundaki görevi nedeniyle alınsaydı Ankara’ya götürülmezdi Samsun adliyesinde işlem yapılırdı.
Geçtiğimiz günlerde bir meslektaşımız Aslan Karanfille ilgili yazı yazmış, yazıyı okudum içeriği doğru aynen katılıyorum, ancak bunu yazan arkadaş FETÖ’nün en güçlü dönemlerinde ne yapmış, kızının puanı tutmadığı halde FETÖ’cülere gidip ne olur kızımı okulunuza alın demiş mi dememiş mi önce onları yazsın ondan sonra konuşsun. Bakın benim üç çocuğum var üçü de o insanların başlarında olduğu kurumlarda şöyle veya böyle bulundular ama hepsi sonunda oralardan ya kovuldu ya da mahkemelere verildi. Benim 15 yaşındaki çocuğum Feza kolejine giderken kantinde otururken yanındaki arkadaşına ondan küçük bir çocuk ona saldırınca benim oğlan kafasına sandalyeyi geçiriyor. O okulun idarecileri sırf çocuk benim çocuğum olduğu için olayı mahkemeye aksettirip çocuğuma ceza aldırıyorlar. İşin garibi dayak yiyen çocuk da bu şehrin en zengin güneydoğulu müteahhidinin oğlu, sorsan onlardan delikanlısı yok, konuşmaya sıra gelince asarlar keserler ama nasıl asıp kestikleri de ortada. Onlar birilerine veya bellerindeki tabancaya güvenirler ama biz yüreğimize ve bileğimize güveniriz karadenizlilerle onların farkı da bu.
Bir diğer çocuğum Amasya’da üniversite okurken onların evlerinde kaldı, önce çocuğumu ev ablası yaptılar, ne zamanki kızım Kurandan Hadisten, Peygamberden bahsetti anında attılar onu ama o babasının kızı ordan çıkmadı orada kalıp içeride ne kadar çocuk varsa hepsini FETÖ düşmanı yaptı. En büyük oğlum da İmam Hatip mezunu olduğu için üniversiteyi yurt dışında okumak zorunda kaldı, onu ilk gönderdiğimde yurt dışında bu adamlar Allah, Kitap, dürüstlük dedikleri için onların yanına verdim çocuk bir yıl kaldıktan sonra bana dedi baba sana birşey soracağım sor çocuğum dedim, dedi ki Baba Peygamber Efendimizin işi gücü bitti de her gece Fethullah Gülenle mi görüşüyor bu nasıl iş. Ona dedim ki oğlum sen onları dinle ama asla aklını kiraya verme, oda öyle yaptı ama bir yıl kaldıktan sonra çocuğumu attılar yurttan. Bakın üç çocuğum da o cemaatte kalmış olmasına rağmen bu güne dek en ufak bir soruşturma geçirmemişlerse Emniyetin yaptığı operasyonların boş olmadığını mutlaka arka planda birşeyler olduğu için yapıldığı ortada. Benim çocuklarım aileden sağlam İslami terbiye ve kişilik almamış olsalardı onlarda şimdi sıkıntılı olacaklardı, yazı uzadı ama çok enteresan bir olayı anlatmadan geçemeyeceğim. Büyük oğlum hem çok iyi yazılım mühendisi hem de çok iyi ingilizcesi olduğundan bundan dört beş yıl önce FETÖ’cüler ona demişker ki senin adına bir şirket kurcaz sana da oradan pay vercez onbin dolarda maaş vercez, senin yapacağın iş Askeriyenin veri tabanını oluşturmak, ondan sonra da biz kime desek oraya vermek, oğlum da demiş ki ben vatan haini değilim. Bunları ben o zamanlar hiç bilmiyordum, şimdi çocukları FETÖ’den alınan arkadaşlar bağırıp çağırınca onlara bu yaşadığım örneği veriyorum. Çok uzattığımın farkındayım ama inanın içim çok dolu, bu anlattıklarımın tamamını yaşadım, karşılığını da sadece ve sadece Allah’tan bekledim ve bekliyorum. Ancak bu şerefsizler bunca şerefsizlik yaparken bizim çektiğimiz çileleri, ailemin, çoluğumun, çocuğumun yaşadığı sıkıntıları bir Allah bilir birde ben bilirim. Şayet Allah bize yardım etmeseydi inanın Salih Mirzabeyoğlundan çok daha fazla sıkıntılar yaşardım, Allaha binlerce kez şükrediyorum ki bizimle oldu. Haa şunu da açık ve net belirtmek isterim ki ben bu işler ilk başladığında namazda şu duada bulundum ‘Ya Rabbi şayet haklıysam ve doğru yoldaysam bana yardım et, yok yanlış yoldaysam beni ıslah et’ diye niyazda bulundum. Bakın geçmişte kimler kimlerle yurt dışlarına gitmiş, sohbetlerde bulunmuş, arkadaşlık yapmış ise şimdi ne derse desinler külliyen yalandır asla ve kata inanmam. Cumhurbaşkanı bu mücadelede yalnız ve çaresiz olduğunu çok iyi biliyorum, çünkü AK Parti bu şerefsizlerin çok ama çok kontrolüne geçmişti şimdi toparlamak o kadar kolay değil. Bilmem meramımı anlatabildim mi, bu yazıyı okuyan arkadaşlara bir önceki yazımı da okumalarını ve değerlendirmeyi ona göre yapmalarını tavsiye ederek sözlerime son veriyorum, kalın sağlıcakla
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.