HÜKÜMET CEMAAT....
HÜKÜMET CEMAAT İLE YOLUNU NEDEN AYIRDI?
Ak Parti iktidar olduğu günden itibaren Fethullah Gülen Hocaefendi Cemaati ile arayı iyi tuttu, sadece iyi tutmakla kalmadı bir çok konuda birlikte hareket etti. Kamu kurumlarında üst düzey bürokratların büyük bir kısmı cemaat mensuplarından oluşmakla kalmadı, kabineye dahi adam koydular . Siyasetten uzaklığı ile bilinen cemaat , Ak Parti iktidarı ile birlikte siyasetin içerisine girmeleri çok enteresan bir durumdu.
Cemaatin çıkış noktası ; imanlı gençlik yetiştirmek, yetişen gençliği devletin çeşitli kurumlarına yerleştirmek, ülkeyi yöneten kişilerin imanlı olması yönünde iken, olay belli noktadan sonra farklı bir mecraya doğru kaydı. Kaydığı mecra nedir derseniz daha önce cemaat mensuplarının siyaset yapması sureti katiyetle yasak iken, son dönemde siyasetin içerisinde yer almışlar, sadece siyasette değil, sivil toplum kuruluşlarında, sendikalaşmada öyle bir noktaya geldiler ki adeta kendi içlerinde Devlet gibi güçlü bir kuruluş oldular.
Cemaatin elinde iki tane Ulusal TV kanalı, İki tane Ulusal Gazete, her meslek dalında güçlü personel, Askeriyede, Emniyette, adli yargıda ve tüm kamu kurumlarında hatırı sayılır personel yerleştirmişler, bu personel sayesinde Devletin bir çok sırrına vakıf olmuşlar, hatta yapılan büyük operasyonların bir çoğu bu personel sayesinde yapıldığı iddia edilmektedir. Olayın buraya kadar olan kısmına kimsenin itirazı yok ancak bundan sonraki kısmı farklı bir boyut kazandığından Başbakan olaya müdahale etti.
Olayların siyasi iradeyi tehdit edecek bir boyuta ulaştığı iddia edilmekte. Nedir bu durum derseniz malumunuz geçtiğimiz ayın en popüler konusu MİT Müsteşarı Hakan Fidan hakkında Cumhuriyet Savcılığınca soruşturma izni istenmesi idi, bu konuda Başbakan'ın tavrı çok enteresandı, adeta MİT Müsteşarı için özel yasa çıkarmak zorunda kaldı. Olayın perde arkası nedir? derseniz iddialara göre; cemaat mensubu bazı savcıların MİT müsteşarı hakkında hazırlanacak fezlekeyi Başbakan'a kadar uzatıp, başbakan'ı köşeye sıkıştırmak istedikleri, bunun üzerine Başbakan'ın olaya derhal müdahale ettiği söylenmekte. Bu bilgiler iddia mahiyetinde ancak Ankara kulislerinde konuşulanlar bunlar.
İddiaların farklı boyutu ise Askerlerle ilgili başlatılan operasyonlara Başbakan son verilmesini istediği Hocaefendinin ise bunu kabul etmediği, hatta Başbakan Bülent Arınç'ı Okyanus ötesine gönderip bu talebi ilettiği, Hocaefendinin ise kabul etmediği bu nedenle de yol ayırımına gelindiği söylenmekte. Bu olayın ardından MİT Müsteşarı olayının patlak verdiği cemaatin Başbakan'a güç gösterisi yapmak üzere bu operasyonu yaptığı iddia edilirken, Başbakan'ın yapısının böyle bir duruma asla izin vermeyeceğinden derhal olaya müdahale edip cemaatle yollarını ayırdığı Ankara kulislerinde konuşulmakta. Başbakan'ın cemaatle yollarını ayırdığı belli ancak arka planında bu anlatılanlar dışında bir şey var mı onu bilemem.
Peki kim haklı , kim haksız, derseniz elbette Başbakan haklı . Hatta Prof. Dr. Hayrettin Karaman Hoca'da bu konuda bir yazı yazıp siyasi iradenin otoritenin başı olduğunu, ona tabi olunmak zorunda olunduğu, İslami kuralların da Demokratik kuralların da bunu emrettiğini ifade etti. Benim şahsi kanaatim de bu yöndedir, hem inancımız, hem siyasi kültürümüz hem de tarih kültürümüz bunu teyid ediyor. Hükümet ilk icraat olarak Ankara ve İstanbul Emniyetinde bulunan cemaate yakın yedi yüz civarındaki polisi başka yerlere dağıttı, Başbakan'ın bu konuda verdiği talimat hiçbir kurumda cemaatten iki kişi yan yana kalmayacak şeklinde olduğu iddia edilmekte, uygulamaya bakıldığında söylenenler doğru.
Bu konuda umarım çok ileriye gidilmez, zira başkalarının yaptığını eleştirirken biz aynı şeyleri yapar isek adetullah'a aykırı davranmış oluruz. Devlet otoritesi bölünmez, siyasi iradenin başı otoritenin başıdır, Devlet kurumları talimatları cemaat liderlerinden veya ağabeylerden değil siyasi iradenin atadıklarından alır buraya kadar eyvallah problem yok herkes haddini bilecek amma ve lakin kimsenin ekmeği ile oynanmamalı bu yapılırsa orada durun derim zira yerleri ve gökleri yaratan Yüce Allah kendisine iman etmeyen herkse eşit derecede rızık veriyor ise bizim insanların rızkı ile oynamamız hiç doğru olmaz.
Sözlerime son vermeden bu konu ile ilgili aklıma gelen bir şeyi söylemek istiyorum, öğrencilik yıllarından itibaren cemaatin evlerinde kalarak cemaatin Rahle-i tedrisinden geçip, yine cemaatin desteği ile kabineye giren şehrimizin vekili ve Bakanı Başbakan'ın cemaat ile ilgili yaklaşımı ardından anında reddi miras yaparak cemaatin karşısına geçtiği ancak cemaatin bu sıkıntılı dönemde olayın üzerine gitmediği iddia edilmekte. Bana bu arkadaşla ilgili söylenen olumsuz her şeye inanırım çünkü kendisini çok iyi tanırım, en büyük kazığı kendisinden ben yediğim için söylenenlere itibar ederim, kaldı ki söylenenler sıradan insanlar tarafından değil cemaatin ileri gelenlerinden Ankara cephesinden öğrendiklerimi sizlere aktarıyorum hatta olay o kadar ileriye gitmiş ki detaylarını burada yazmak istemiyorum. Çok uzattığımın farkındayım. Kalın sağlıcakla
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Allahın kulumusun yoksakimin nesisn bilmiyorum.Ancak şunu söyleyeyim.Kimsenin çocugunu o okullara zorla almıyorlar.Hatta okula kayıt yaptırmak için bir sürü adamı araya sokuyorlar haberin olsun.İnsanlar babalarının hayırına o okullara çocuklarını göndermiyor.Okulların kalitesi ortada.İnsanlarda çocuklarını iyi eğitim alsın diye gönderiyorlar.Şımarıklıgın bu kadarına da pes dogrusu.allahdan Cematta sizin gibi nifak eken adam yok.Yoksa yazık edersini AK Partiye.Bir daha hükümet olmayı rüyanızda zor görürsünüz.Şımarklıgın bu kadarına da pes.
Yanıtla (0) (0)Her iyi niyetle başlayan ilişkinin zamanla bozulmasının nedeni çoğunlukla sui istimal ya da art niyettir. Benim ve belki bir çok kişinin bizzat şahit olduğu bariz örnekler mevcuttur. Bu yazıda eleştirilen tarafların içlerine sızmış art niyetli, sinsi karakterlerin, zamanla istedikleri gücü elde etmeleriyle gerçek yüzleri ortaya çıkıyor. Sanırım çoğunluk hem Sayın Fethullah Gülen Hocanın, hem de Sayın Başbakanımızın; Allah rızası ve İnsanlık için çabaladıklarına yürekten inanmaktadır. Ben de buna inanıyorum. Ancak, ne yazık ki her iki tarafta da tasvip edilmeyen, hatta menfur bulunan kişiler mevcut. Önemli olan bunları tespit edip uzaklaştırmaktır. Bence bu da ancak el birliğiyle mümkündür.
Yanıtla (0) (0)Ben, gerek duyup incelediğim, gerekse bizzat şahit olduğum; Halkımıza ve Devletimize karşı yapılan bütün yanlış ve haksız iş ve uygulamaları ta kuruluşundan beri BİMERe ( Başbakanlık İletişim Merkezine.) yazdım ve yazmaktayım. Ama çok tuhaftır, İlk yıllarda mükemmel işleyen ve kısa zamanda sonuç getiren bu sistem artık işlemez hale geldi. Kullananlar bilir. Bir çok engelle karşılaşılıyor. Defalarca telefon görüşmeleri yaparak doğrudan bu sistemin yetkililerine şikâyetlerimi bildirdiğim halde, en ufak bir düzelme olmadı. Şikâyetlerim, hakkında şikâyet olan kişilere iletildi ve şaşkınlık yaratacak derecede mevcut Kanun ve yönetmeliklere aykırı sonuçlandılar. Sürekli yazışmalar yaptığım için, gizli bir organizasyonun planlı fakat kanunsuz yönlendirmeler, adam kayırmacılığı, hatta şikâyet edeni bir an önce cezalandırmalar yaptığını görüyor ve yaşıyorum. Bu kişilere bakıyorum, Cemaat ehli Peki bunlar; güç aldıkları ve menfaatleri için kullandıkları bu Camianın inanç, prensip ve felsefesini gerçekten benimsemiş ve özümsemişler mi? Bence ASLA Ama bunlar halâ aynı Cemaatın veya aynı İktidarın içerisinde ve himayesinde hiçbir zarar görmeden icraatlarına devem etmektedirler. Hem de elimde; Devlet memurluğundan çıkarılmayı gerektiren ispatlı suçlarına rağmen İşte bu kişiler sebebiyle, aslında aynı amaç uğruna aynı inançla çalışma azminde olan liderler zaman zaman karşı karşıya gelmektedirler. Herkes kendi kapısını temizlerse, fazla söze gerek kalmaz. Çıkarcılar ve ajanlar bir an önce tespit edilip uzaklaştırılmadığı sürece, oluşan küçük çatlakların büyümesi de kaçınılmaz olacaktır.
Allah hainlere ve art niyetlilere fırsat vermesin, İşlerini Allah rızası ve Millet menfaati için yapan liderlerin de basiretini açsın, yardımcıları olsun. Tabii bizler de duyarlı davranıp, her türlü olumsuzluklara rağmen, bildiğimiz, şahit olduğumuz olumsuz durumları ve faillerini anında, bıkmadan ve sonuç alıncaya kadar yetkililere bildirerek onlara yardımcı olmalıyız. Nahoş durumlarla karşılaşıncaya kadar kılımızı bile kıpırdatmadan, Bananecilikten vazgeçmeden, bir şeyleri düzeltmeye çalışanlara destek vermeden beklersek, hiçbir şey istemeye hakkımız ve yüzümüz olmaz. Zira, kötülük ve haksızlıklara karşı gücümüzün yettiği ölçüde ve biçimde müdahale etmek, her şeyden önce bir görev ve İNSAN OLMANIN gereğidir diyor, Ülkemiz, Milletimiz ve İmanla Dürüst çalışanlara iyilikler ve sağlık temenni ediyorum.
Adnan bey yazınızı ve yorumları okudum.çogunun konunun gerçekliğiyle alakası yok.Sorun demokratikleşme sorunu.Cemaat sonuna kadar demokrasiyi ve insan haklarını savunuyor.erken kalkan muhtura vermesin darbe yapmasın diyor.İşte sorunun özünü Bugün gazetesi Ankara Temsilcisi Adem Yavuz bugün yazmış.Sen şahsi sorunlarını karıştırma.
Yanıtla (0) (0)Yazmamak giyotinle idam edilmek, yazmak da cezaevinde elektrikli sandalyede infaz edilmek gibi bir şey..."
Bugün'den Adem Yavuz Arslan, CMK 250. madde ve özel yetkili mahkemelerin değişmesi ile ilgili olarak yapılan değişiklikleri tek tek sıraladığı yazısında basın ve özel hayatla ilgili düzenlemeye dikkat çekti ve 'Yeni yargı paketi: Giyotin mi istersiniz elektrikli sandalye mi?' dedi.
"Eğer bugün toplumda Ergenekon ve Balyoz davalarına güçlü bir destek varsa bunda ses kayıtlarının yadsınamaz katkısı var. Hele hele son iki ses kaydının içeriği düşünülürse durumun ciddiyeti daha da iyi anlaşılabilir." diyen Arslan, önemli de bir uyarıda bulundu: "Eğer bu madde genel kuruldan bu şekilde geçerse Türkiye basın özgürlüğü açısından zor günler yaşayacaktır. Çünkü haber değeri olan, kamu yararı olan bir ses kaydını gazeteciler yayınlamak isteyecektir."
İşte Arslan'ın yazısı:
Günlerdir CMK 250. madde ve özel yetkili mahkemelerin değişmesi ile ilgili tartışma sürüyor.
Önce Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım ile yaptığımız röportajda gündem oldu. Ardından da Başbakan Erdoğan, Yıldırım'ı teyit eder açıklamalar yaptı.
Şurası kesin CMK 250. madde ve ÖYM'lerde birtakım değişiklikler geliyor. Fakat çapı ve sonuçları ne olacak orası net değil.
Ankara'da ve TBMM'de konunun birinci derecede muhatapları ile konuştum. Kulisleri kovaladım.
Gelinen noktayı şöyle özetlemek mümkün...
İki gündür Adalet Komisyonu'nda görüşülen 3. yargı paketinde kamuoyunu yakından ilgilendiren düzenlemeler var. Ancak şunu söyleyeyim; 'Balyozcular'ın ve KCK'lıların toplu halde tahliyesini sağlayacak' bir düzenleme en azından şu ana kadar yapılmadı.
Peki ne değişti?
Sıklıkla duyduğumuz 'neyle suçlandığımızı bilmiyoruz' eleştirilerini bitirecek bir düzenleme yapıldı. Artık savcılar deliller ya da suçlamalarla ilgili gizlilik kararını 3 aydan fazla uygulayamayacak.
Bir diğer düzenleme terörle mücadele ile ilgili.
Artık örgüt üyesi olmamakla birlikte örgüt adına suç işleyen kişilerin cezası yarıya kadar indirilebilecek. Bilerek ve isteyerek örgüt adına suç işleyenler örgüt üyeliğinden ceza alacak ancak cezası hakim inisiyatifiyle 3'te 1'e düşürülebilecek.
Çok tartışma doğuracak
Bu düzenleme KCK davasını nasıl etkileyecek onu önümüzdeki günlerde göreceğiz.
Tutuklama kararlarında ise 'kuvvetli suç şüphesi' vurgusu güçleniyor. CMK'nın 'tutuklama kararı' başlıklı maddesi değişti. Yeni düzenlemede tutuklama kararı ile ilgili kuvvetli suç şüphesi ve tutuklama nedenlerinin somut gerekçelerle açıkça yazılması gerekecek.
Ayrıca dün komisyonda kabul edilen maddelerden birisi de adli kontrol tedbirinin sınır genişletilmesi yönünde. 5 yıl veya daha az hapis cezası gerektiren suçlarda şüphelinin tutuklanması yerine adli kontrol uygulanacak.
Fakat komisyon toplantılarının ilk gününde kabul edilen düzenlemeler içinde çok tartışma doğuracak olanlar da var. Özellikle de basın ve özel hayat ile ilgili.
SES KAYITLARI BİRÇOK ŞEYİ DEŞİFRE ETMİŞTİ
Şöyle ki: Son yıllarda Türkiye gündemini neredeyse internete düşen ses kayıtları belirledi. Bugüne kadar Genelkurmay başkanlarından kuvvet komutanlarına kadar çok çok önemli kayıtlar ortaya çıktı.
Bu kayıtları kim tuttu nasıl yaydı ayrı bir tartışma konusu fakat gerçek olan bir şey var ki o da şu: Eğer bugün toplumda Ergenekon ve Balyoz davalarına güçlü bir destek varsa bunda ses kayıtlarının yadsınamaz katkısı var. Hele hele son iki ses kaydının içeriği düşünülürse durumun ciddiyeti daha da iyi anlaşılabilir.
Müebbet hapse mahkum edin!
Komisyonda kabul edilen düzenlemeye göre haberleşmenin gizliliğini ihlal eden kişiye 1 yıl ile 3 yıl arası hapis geliyor. Buna itirazım olmaz.
Hatta mümkünse gizli kayıt yapıp bunu yayanları müebbet hapse mahkûm edin. Ancak konu bir şekilde internete düşmüşse, kamuoyuna mal olmuşsa biz gazetecilerin bunu yazması, konuşması ya da yayınlaması artık mümkün olmayacak.
Çünkü direkt olarak 2 yıl ile 5 yıl arasında hapis cezası geliyor.
Bunun anlamı şu: Eğer Balyoz sanığı komutanların 'Çoluk çocuk demeden intikam alacağız' türü açıklamalarını dinleseniz de yazamayacaksınız. Konuşamayacaksınız.
Çünkü alt sınır 2 yıl olduğu için direkt olarak hapis cezası alıyorsunuz.
Bu demektir ki bundan sonra darbenin, cuntanın toplantısının görüntüsünü de bulsanız, kaydını da dinleseniz ne yazabileceksiniz ne de konuşabileceksiniz.
Üstelik böyle bir şey dünyanın hiçbir yerinde yok. Gazeteciler yargı konusu olmuyor.
Eğer bu madde genel kuruldan bu şekilde geçerse Türkiye basın özgürlüğü açısından zor günler yaşayacaktır. Çünkü haber değeri olan, kamu yararı olan bir ses kaydını gazeteciler yayınlamak isteyecektir.
Şöyle söyleyeyim, yazmamak giyotinle idam edilmek, yazmak da cezaevinde elektrikli sandalyede infaz edilmek gibi bir şey.
Sadullah Ergin gibi tarihi öneme sahip düzenlemelerin altında imzası olan bir bakanın nasıl olup da çok sayıda gazetecinin hapse girmesine neden olacak bu düzenlemeye ikna olduğunu anlamış değilim.
Umarım TBMM bu hatadan döner.
Aksi halde Türkiye gazeteciler için cezaevine dönüşür. Şimdiden ilan ediyorum, kamuoyuna mal olmuş, bir şekilde internette yayınlanan 'Çoluk çoluk demeden intikam alacağız' gibi ifadelerin olduğu kayıtların haberini yaparım.
sayın Bahadır "Hükümet ile Cemaatın" ters düştüğü filan yok.Türkiye demokrasi yerleşiyor.Bu süreçde AKP hükümeti ve "gönüllüler hareketi" çok güzel hizmet ettiler."Cemaat" destek verdi Hükümetimizde yolları açtı.Hoca efendi her daim bu ülkeye gelmiş ve ülkeye büyük hizmetleri olan "iman sahibi"Sayın Başbakanımıza dua etmektedir.Yanlız şunuda unutmamak lazım.AKP içerisinde %90 herkes "gönüllüler hareketini" sever ve bir şekilde içerisinde olur.Sorun %10 bile olmayan "müzakereci/İrancı" yapı "cemaatı" kendileri için engel ve rakip görüyor.Malesef şuan AKP içerisinde bu kanat hakim gözüküyor.Bunu sizin gibi" araştırmacı/soruşturmacı" gazetecinin bilmemesi mümkün degil.......................Editörden cevap Hakan Bey bu dediklerinize eyvallah problem yok elbette Ak Parti içerisnde cemaati sevenler var bunda en ufak bir terddüt yok, cemaatin büyük bir kısmını ben de severim hatta üç çocuğum da o kurumlarda okudular ancak buradaki sorun cemaatin siyasi iradeye bağlılığındaki sorundur demokrasinin iyi işlemesi için öncelikle vatndaşın oyu ile iktidar olan Ak Parti'ye tabi olmayı bilmektir. Cemaat ağabeyleri de siyasi otoriteye tabi olduklarında bu sorun çözülecektir, yok herkesin cemaat ağabeyine tabi olmasını bekliyor iseniz çok beklersiniz haberiniz olsun.
Yanıtla (0) (0)Adnan Bey,Parti taasubundan kurtularak Hakan beyin yazısını okursanız daha objektif düşünmüş olursunuz.Bu cemaat insana yatırım yapan bir gönüllüler hareketi ve Ak parti içerisnde bu işe gönüllü çok insan bulursunuz.Sorun şu; Türkiyedeki Ergenokoncu çete Tek başına Ak partiyi yıkamayacagını anladı ve bu partiye en büyük destegi veren Cemaatı hedef aldı.Medyada ki uzantıları ve Ak parti içerisindeki KCK ile müzakereci ve irancı kanatta bu işe destek veriyor.Malesef bu "müzakereci/irancı" kanat Ak parti de etkin konuma geldiler.Düşünün fethullah Hocaefendi seçimlerden/referandumdan önce "imkan olsa mezardakilere de oy kullandırmak lazım"demedimi.Zihniyet aynı böl parçala yönet.Ben bu camiadan insanların ilk defa bir siyasi harekete açıktan hem fiili hemde kavli desteklerinie şehadet ederim.Seçim sabahı sabah namazlarından sonra seçim sandıklarında yerleri alan bu insanları üzmeye hakkınız yok.Allah vefasızlıgı cezasız bırakmaz.Medyada ki ergeneokcu ve İrancı zihniyetin oyununa gelmeyelim lütfen.Siz bu cephenin adamı değilsiniz.Daha dikkatli olmak lazım.Selam..................Editörden vevap Özyılmaz kardeşim çok güzel yazmışsın tamamına katılmamakla birlikte bir çoğuna katılıyorum ancak çok merak etiğim şey o eleştirdiğiniz ergenekoncu gazetelerlrin Samsun versiyonuna baktığımızda Cemaatle iç içe her gün cemaate yakın kuruluşların haberleri, ilanları, reklamları boy boy yayınlanırken ergenekon'a en ufak yakınlığı olmayan DENGE Gaztesei cemaatin en büyük düşmanı ilan edilmiş. Hatta siz dahi belkide Cemaat liderinin verdiği talimatla bu gazeteyi almıyor veya alamıyorsunuz internetten okumak zorunda kalıyorsunuz. Allah aşkına söylenenlerle yapılanlar biraz olsun tutarlı olması gerekmez mi?
Yanıtla (0) (0)