Kâinatın düzeni
İslam insanlar için vardır, insan da İslamı yaşmakla sorumludur. İslam insana; nereden, niçin geldiğini anlatır ve nereye gideceğini hatırlatır. İnsan da, bu bilgilendirme ışığında haşatını yaşamaya gayret eder. Yüce Kur’an’da Allah c.c.; “Dininizi tamamladım, size din olarak İslamı seçtim” buyurmaktadır. Güzellik, iyilik, barış anlamına gelen İslam; insanların dünya hayatının yaşam sistemini, ahirette nelerle karşılaşacağını ve dünyaya gelme süreciyle, öncesi hakkında insana bilgi verir. İslam fıtratı üzerine doğan insan; eğer dış müdahaleler olmazsa, İslamın karakterine uygun olarak yaşamını sürdürür. Bunun kefili Hz. Peygamberdir. Peygamberimiz; “İnsan İslam fıtratı üzere doğar, onu annesi veya babası Mecusi, Hıristiyan yada Yahudi yapar” buyurmak suretiyle bu hakikati bildirmektedir.
İnsanın; nereden geldiği, niçin geldiği, nereye gideceği ve nasıl gideceği soruları; kendisinin ve yaşamının da özetini ifade etmektedir. Kuranı Kerimde bu konuların altı çizilmekte; insanın hem bedenen hem de ruhen yaşam sureci anlatılmaktadır. Söz konusu bilgileri veren Kur’an; bu şekilde hem insanın değerini, hem de insanın acizliğini söylemektedir. Hem ilk insanın topraktan geldiğini, hem de sonraki sürecin nutfeden oluştuğunu hatırlatmaktadır. İnsanı özetleyen İslam, aynı zamanda İslamı da yaşamakla sorumlu kılındığını anlatmaktadır. Bunun adı kulluktur. Yüce Allah; “Ben cinleri ve insanları kulluk etsinler diye yarattım” beyanıyla bu hakikati ilan etmiştir. Kulluğun geğreklerini yerine getiren insan; İslamı da yaşayan insandır. İslamla, insan birbirinin özeti ve tarifidir.
İnsan için dünya; bir gölgelik ve geçiş dönemini gerçekleştirdiği ara mekandır. Peygamberimiz; dünyayı anlatırken, bir yolcunun yolculuğu esnasında, yorulduğu zaman kısa bir süre, yorgunluğunu gidermek için, dinlenirken gölgelenmesi ne anlam ifade ediyorsa insan için de dünya aynı şeydir buyurmuştur. Yüce Allah Kur’anı Kerimde; dünyayı tarif ettiği bir mesajında; “Dünya oyun ve eğlenceden ibarettir” buyurmaktadır. Böylece; hem Kur’an mesajından, hem de Peygamberimizin beyanından; dünyanın insan için ara dönem olduğu ve ahirete giden yolda, sermayenin oluşturulması için bir mekan anlamına geldiği anlaşılmaktadır. Bu hakikati anlayarak dünya yaşamını yaşayanların; dünya ve ahiretleri huzurlu ve mutlu olacaktır. Bunun farkına varmayanlar; dünyayı ilahlaştırıp, dünyevi kaygılarla zamanının geçirecek, stres ve yorgunlukla ömrünü tamamlayacaktır.
Nereden geldiğini bilmeyen insan, nereye gideceğini de bilemeyecektir. Niçin geldiğini fark edemeyen insan, nasıl yaşayacağını da öğrenemeyecektir. İnsana bu bilgileri İslam öğretmekte, insan da böylece İslamı yaşayarak Müslüman olmaktadır. Müslüman olmayan ve İslama inanmayan yaklaşık altı milyar insanın dünya süreciyle ilgili tasavvurları incelendiğinde; bir çok düşüncelerinin ve hayat şeklinin inanmadığı İslamın mesajlarından beslendiği görülecektir. Çünkü insanın fıtratı ancak İslamdan beslenirse huzur ve mutluluk bulacaktır. İnsanın yaratılış dokusuna ve moduna uygun olan; duygusal, ruhsal ve bedensel ihtiyaçlarıyla ilgili bilgilendirmenin doğu kaynağı İslamdır. İslama inanmadığını gördüğümüz insanların yaşam biçiminin büyük bir bölümü; fıtrat gereği İslamın özelliklerinden oluşmaktadır.
Örneğin; gelişmiş olarak kabul edilen ve her defasında gelişmekte olan ülkelere örnek olarak sunulan batı toplumlarının; okuması, temizliği, beşeri münasebetleri, saygısı, çalışması gibi bir çok davranış içerikli hayat şeklinin; İslamın emirleri ve güzellikleri olduğu bilinmektedir. Bunlar bazen geçmişten beri gelen ilahi dinlerin mesajlarından kalma, bazıları da bizzat insan olmanın fıtratıyla elde edilmiş davranış şekilleridir. İnsan; İslamsız olamaz, İslam da insansız kalamaz. Kainatın düzeni böyle kurulmuştur. Mutluluğun adresi İslamdadır. Nereden gelip nereye gidileceği, nasıl yaşanıp nasıl yürüneceği İslamdan öğrenilmektedir. İslam ve insan iç içe girmiş değerlerdir.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.