KALP KIRMAK…
Müslümanların birbirlerini taşımaları, sorunlarına çare olmaları, şikayetlerini gidermeleri birbirleri üzerinde sorumluluktur.
Bir mümin, diğer müminin kalbini kırması dini hukuk açısından düşünülemez. Ama, buna ragmen inanan insanlar da birbirlerini incitirler.
İnsanlık tarihi boyunca doğru ile yanlış, hak ile batıl sürekli olarak birbirleriyle yarışmıştır. İnsanlığın imtihanı bu yarış üzerinde kurulmuştur. Müslümanlar da bu yarışta zaman zaman doğrunun, zaman zaman da yanlışın yanında yer alarak imtihanın cevaplarına konu olmuşlardır.
Mümin, mümnini kalbini kıramaz. Daha yumuşak ifade ile kırmamalıdır. Müminlerin birbirlerinin kalplerini kırmaları, aynı mümminlerin Allah c.c’ın evim diye tariff ettiği Kabeyi yıkmaktan yetmiş kat daha ağır bir vebal, diğer bir ifade ile sorumsuzluktur.
Beytullah ki her müslümanan başında taç olmuş, hayallerini süslemiş, ziyarete gidenlerin el sürmek için büyük gayret gösterdikleri, bakttıkça ağladıkları, ağladıkça derinlere daldıkları Allah c.c’ın evidir.
Ancak ! İnsanın kabi de Allah c.c’ın evidir. İnsandaki kalp evi, Kabenin manevi nurundan beslenmektedir. İlahi nurdan beslenen, Allah c.c’ın nurudan ruhlarına üflediği insanoğlunun kalbinin incitilmesi Kabenin yıkılmasından daha fazla Gayretullaha dokunan bir eylemdir.
Müminler de inanmayanlar gibi birer beşerdir. Ama, müminlerin kendilerini yaratan Allaha imanları vardır. Gönderdiği kitaba, ve Peygambere inanırlar. Gösterdiği yolda gideceklerine dair taahhütleri bulunmaktadır. Zaten bunun için kendilerine mümin denir, müslüman denir.
Bu taahhüt ve inanç, müminlerin bütün hukukunu ve yaşam tarzının belirlenmesini de ifade eder. Mümin, mümin olmayan gibi değildir. Davranışları, tavırları, eylem ve söylemleri ona benzeyemez. Mümin, mümin olmayana hiç bir şekilde özenemez.
Beşer olmasından kaynaklanan bir takım günahlar işeleyen mümin onları affettirme yoluna gider, zaten günahkarım diyerek günahlarının üzerine bir yenilerini ekleme düşüncesinde olamaz.
Müminin bütün gayreti; Allaha iyi bir kul, insanlara hayırlı bir kardeş, canlılara karşı merhametli bir varlık olmaktır.
Müminin; insanlar arası kavganın ve kaosun tarafı değil, barışın ve anlaşmanın merkezi olur. Her gün yüz defa Allaha tövbe ve dua eden Peygamberini örnek alarak, sürekli Rabbı ile birlekte olmanın çabası içerisinde bulunur. Dualarının kabulu için, yani kulluğunun karşılık bulması için göz yaşı döker.
Mümin, kendi aleyhinde bile olsa asla yalan söylemez, yalan şahitlik yapamaz. Hele, bir başkasının mağdur olmasına neden olabilecek hiç bir yanlış ifadenin sahibi olamaz.
Mümin; zihnen ve kalben, bedenen ve ruhen Rabbının bütün emir ve yasaklarını davranış ve hayat biçimi haline getirmiş insandır.
Müminin, bir başka müminin haklı veya haksız olarak kalbini kırmanın büyük bir sorumsuzluk olduğunu bilmesi gerekir.
Müminin, diğer mümine iyi niyetle her dokunuşu “Dua”dır. Zarar vermek için yaptığı her incitici söz vee ylem de günahtır.
Mümin, diğer müminin kalbini kırma yerine kalp inşasına uğraşır, ona yer ve alan açar, yaşamasının kolaylaşması için katkıda bulunur. Başka bir mümin için ortaya konan yorgunhluk ve zorluk, berekettir.
Kalp kırmak; büyük bir insani kusurdur. Bir mümin için ise; çok şey kaybetmenin adıdır. Kalp kıranlarla, kalp yapanları farkı; Hz. Peygamber dönemi müslümanı ile günümüz müslümanın farkıdır.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.