NE KADAR ŞÜKRETSEK AZDIR
Dört gün sokağa çıkmadık, bu arada bol bol okuma imkânımız oldu. Merhum Cemil Meriç’in ‘Bu Ülke’ kitabını okuduğumu önceki yazımda da yazmıştım. Buna ilave olarak yaklaşık yirmi yıldan beri adet haline getirdiğim Ramazan ayında her gün Kuran’dan bir cüz okuma alışkanlığıma devam etmekteyim. Ancak bu yıl biraz daha farklı bir yöntem uyguluyorum. Önceki yıllarda okuduğum sayfada anlamlarını bilmediğim kısımların Türkçesini okuyordum, bu yıl tamamının Türkçesini de okumakla kalmıyor müellifin dipnotlarını da okuyorum. Bu daha anlamlı ve daha güzel oluyor ama biraz daha fazla zaman alıyor. Normalde yarım saatte biten cüz bu şekilde bir bir buçuk saatte ancak bitiyor. Bu okumalarda dikkatimi çeken bir şey oldu, bizim hocalar sürekli olarak günlük konulara girip farklı yorumlar getirerek Kuran’ı anlatma derdine düşmüşler, ben yıllardır şu veya bu şekilde az çok Kuran’ı okumaya çalışan birisi olarak bilmediğim o kadar çok şeyi gördüm ki anlatamam.
Gece sahura kadar yatmadığımdan televizyondaki kanalları da boş geçmiyorum. TRT’de yayınlanan Kuran yarışmasından başlamak suretiyle gecenin geç saatlerinde program yapan Mustafa Karataş hocadan Nihat Hatipoğlu’na ne kadar dini program varsa tamamını takip etmeye çalışıyorum. Programların hepsi güzel, yararlı bilgiler vermekteler ancak Kuran’ı Kerim’de anlatılan Bedir ve Uhud savaşlarından tutun da kadınlarla ilgili olan Nisa Suresindeki konuları, daha sonraki Nuh, Lut, Üzeyir, Musa ve pek çok peygamberlerin kıssalarını anlattıklarına pek şahit olmadım. Dolap beygiri gibi Hazreti Yusuf, Hazreti Meryem kıssaları ve Yunus Emre’yle Mevlana gibilerinden başka bir şey yok gibi. Oysaki Kuran-ı Kerim’de o kadar çok olay var ki anlatmakla bitmez. Bu yaşanmış olayları Cenabı Hakk’ın Kuran-ı Kerim’de anlatma nedeni bizlerin ders çıkarıp aynı hataları yapmamamız içindir.
Mesela günümüzle çok örtüşen Bakara Suresinin 243. ayetinde “Elemtere ilellezine harecü min diyarihim” ile başlayan ayet-i celilede mealen “Kendileri binlerce oldukları halde ölüm korkusuyla yurtlarından çıkanları görmedin mi? Bunun üzerine Allah onlara ‘ölün’ buyurdu. Sonra onları diriltti, şüphesiz Allah insanlar karşı büyük ihsan sahibidir fakat insanların çoğu şükretmezler” buyurmuştur. Rivayetlere göre bu ayet-i celilenin Irak’ın Vasit bölgesinde veba hastalığı çıkmış, halk ölümden kurtulmak için bölgelerinden kaçmışlar bunun üzerine Allah onların tamamını öldürmüş. Sayıları kırk bini aşan bu insanları Cenabı Hak öldürdükten sonra onlara ölümün ancak ve ancak Allah’ın izniyle olabileceğini öğretmek üzere onları tekrar diriltmiş ve hayata kaldıkları yerden devam etmişler. Bu ayet-i celilenin günümüzde yaşadığımız salgın hastalığa ne kadar güzel bir örnek gösterdiği açık ve net olarak ortada olmasına rağmen bu güne kadar televizyonlarda hiçbir hocanın çıkıp bunu anlattığını görmedim.
Bunu derken elbette ki tedbirimizi alacağız zira bu da Kuran’ın emridir. Rabbimiz Kuran-ı Kerim’de kendinizi göre göre tehlikeye atmayın buyurmaktadır ancak tedbiri aldıktan sonra korkacak, ürkecek, tedirgin olacak bir durum yok. Azrail’in ölüm listesinde adı olmayan için koronavirüs yok ama hastalanıp yatağa düşmek de bizim elimizde, onu yapmamak için evimizde kalıyoruz, sosyal mesafeye uyuyoruz. Temizlik kurallarını zaten toplum olarak yerine getiriyorduk, şimdi biraz daha fazla dikkatli davranmaya çalışıyoruz. Kuran, öyle güzel bir ilahi nur ki anlatmakla bitmez, ne arasanız var onda. Tarihten coğrafyaya, hukuktan metafiziğe, beşeri münasebetlerdeki davranışlarımızdan sosyal dengeye varıncaya dek her şey var onda. Bu yüzden Kuran-ı anlatanların tarihinden coğrafyasına, psikolojisinden sosyolojisine her ilme kısmen vakıf olma zorunlulukları var. Nuh Aleyhisselamın gemisinin hangi bölgede karaya oturduğundan tutun da Lut Kavminin nerede helak olduğuna, Adem Aleyhisselamın dünyaya nerede geldiğinden nerede yaşadığına ve ondan sonraki Şit (Şiş), İdris, Nuh ve diğer peygamberlerin nerede yaşadıklarına, Habil Kabil olayının daha sonraki süreçte şehirli, dağlı veya köylü şehirli şekline nasıl dönüştüğünü bilmek zorundalar. Aksi halde anlattıklarının temeli olmaz anlatılanlar ve hep havada kalır. Gerçekten çok mükemmel bir kitabımız var, bize hem dünyada hem ahirette nasıl mutlu olacağımızı teker teker anlatıyor. Örneğin peygamberin evine nasıl girileceğini anlatmakla kalmıyor, sofrasına nasıl oturulacağını, davet edilmeden yemeğe oturulmayacağına kadar en ince detayı veren bir kitabımız var. Burada peygambere karşı nasıl davranacağımızı anlatmakla da kalmıyor, beşeri hayatta anne babalarımıza, komşularımıza karşı yapmamız gerekenleri de en ince ayrıntısına kadar veriyor.
Allah’a binlerce kez şükürler olsun ki bizi bu topraklarda Müslüman olarak yarattı, başka yerlerde doğup farklı dinlere mensup da olabilirdik. Bunun bizler için büyük bir nimet olduğunu da unutmayalım. Sözlerime son verirken evde kalın sağlıklı kalın diyorum.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.