Özgürlüğün Dayanılmaz Hafifliği

 

Mustafa Balbay 159 gündür tutuklu... Yazılarını mektup biçiminde, görevlilerin 'kontrolünden' geçirerek gazetesine ulaştırıyor. Ve 28 Temmuz'dan beri Silivri Cezaevi 'karanlıklarda'yken o ve diğer yargılanan tutuklular karanlıkta yaşıyorlar. Bu son duruşmada Mustafa Balbay'ın kendisinin belirtmesi üzerine bu konu medyada patladı. Ama patladıysa da pek bir yerde yazılmadı. 'Neden yazılmadı acaba' demiyoruz, devam ediyoruz...
Silivri Cezaevi'nin trafosu patladığı için ve bunu cezaevi kendi imkanlarıyla tamir ettirmek istediği için, Adalet Bakanlığı'nın ya da devletin bu işle ilgilenmesi gibi bir durum sözkonusu olmayacağı(!) için, Silivri tutukluları sadece aralarına yeni dalgalar katıldığında önemsendiği ya da mümkün mertebe seslerini duyurmaları güçleştiği için -kimileri bu duruma zil çalıp oynadığı için- ... Karanlığa gömülmüş, herkesin kendi adaletini yarattığı, sokaklarında gündüz vakti bile huzurla gezilmediği, bir karanlıklar ülkesi olmuş ülkemizde, Silivri'dekiler jeneratör sayesinde 'günde 1 saat' televizyon izlemişler ya da tüm günleri karanlık içinde geçmiş kime ne! Bundan devlet bile zerre kadar gocunmaz.
Hapse doldurduğu yüzlerce aydının sağlığı önemli değildir. Ama İmralı'daki katilin check-up yapılması ya da ona poşet poşet malzeme(?) taşınması ya da avukatları, yakınları aracılığıyla kamuoyuna 'demeçler vermesi' çok çok önemli gelişmelerdir. Ülkemizde demokrasinin gelişimi için birinci öncelik İmralı'dakinin sağlığı tam olarak ordan demeç vermesi ve Silivri'dekilerin bir an önce çürüyüp mahvolmasıdır! İşte demokrasi budur.
Öcalan'ın davasını AB'den 'gözlemciler' ve türlü çeşitte insan kalabalıkları izleyip kalemşörleri bize demokrasi öğretmek için nutuk atarken ne Ergenekon tutuklularının kanser olup ölmesi, merdivenlerden düşmesi ne de yargılanana kadar dalga dalga içerde tutulmaları konusunda tek söz etmediler. Cumhuriyet Mitingleri'nden tedirginlikle bahsedilir, ülkesinin tam bağımsızlığına gönül vermiş insanlardan köşe bucak kurtulmak planları yapılırken; vatan toprakları İsrail'e kiralanır, Amerikalılara üs olur; kendi tarlamızı ekemez, kendi denizimize giremeyiz...
Ama demokrasi böyle bir şeydir, özgürlük budur. Kendi  toprağına basman yasaklanır, kendi ülkende beşinci sınıf vatandaş olursun, bu böyle sürer gider. Tarihimiz ne yazık ki böyle birçok hatayla ve acı sonuçlarla doludur. Demokrasi diye diye verilen ödünleri, Tanzimat Fermanlarını görmüş bir milletiz yine de unuturuz, yine gider alırız o bayat makarnayı ve yine gider şaşkın şaşkın okuruz gazete sütunlarını, 'Aaa Silivri'de elektrik mi yokmuş?!' diye... 'Elektrik bu ülkenin neresinde var ki' diye de sormayız! İşte özgür düşünce(!) budur...

İyi düşünmeler...

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi
SON YAZILAR