RABBENA HEP BANA DEĞİL

                                                      

 

     Geçtiğimiz haftalarda Çarşamba’da yaşanan sel felaketi ile ilgili basında çıkan haberleri okuyunca bir hayli canım sıkıldı. Neden canın sıkıldı? Derseniz, öncelikle köylülerin uğramış oldukları zarardan ötürü canım sıkıldı, ardından da gazetelerde çıkan haberlerin tutarsızlığına canım sıkıldı. Bir konuyla ilgili yazıp çizerken konuya vakıf olmak lazım, sırf laf olsun torba dolsun diye yazıp, çizmek gerçekten ayıp bir şey, bizim işimiz birilerini korumak veya birilerine sallamak olmamalı, tam aksine gerçekler neyse onu toplumla paylaşmak olmalı. Sel konusu sadece ülkemizin değil Dünyanın çözemediği tabii afetlerden birisidir, bu konuda ekonomileri zirve yapmış Ülkelerin dahi istedikleri sonuçları alamadıkları açıkça ortada. Benim yaşımda ve daha büyük yaşlarda olan insanların pek çoğu bilir ki; Çarşamba ovası Deniz seviyesinden yaklaşık olarak iki metre aşağıdadır, bu kot farkı nedeniyle de aşırı yağışlarda sürekli olarak Çarşamba ovasında sel baskınları olur. Hatta kırk elli yıl önce bu minvalde yaşanan sel felaketlerinde hayatını kaybeden insanlarla ilgili derlenen ağıtları da çok iyi bilirim, çocukken büyüklerimizin yarı Rumca, yarı Türkçe; “Çarşamba ebatepse nice canlar zay oldu.” yani Çarşamba’yı sel aldı nice canlar zayi oldu ağıtlarını hiç unutmuyorum.

    Çarşamba bölgesinde bu anlamda yapılan çalışmalar oldu, bu çalışmaların başında Sulama ve Drenaj kanalları ile Sel Terfi İstasyonlarının çalışmaları başta olup, DSİ’nin de yapmış olduğu açıklama da ortada olmasına rağmen bazı gazetelerin itiraf gibi açıklama şeklinde haber yapması, gazeteciliğin etik olmayan hilelerini kullanmaktan başka bir şey değildir. Ben DSİ camiasını çok iyi tanırım, zira Ağabeyim hala daha o kurumda Müfettiş olarak çalışmakta olup, onun dışında Genel Müdür olan arkadaşımızın Samsun’da Bölge Müdür yardımcısı olarak çalıştığı dönemden çok iyi tanıdığım bir insan olup Bakan Veysel Eroğlu ile de aynı masada oturup yemiş, içmişliğim var. Bu insanların ellerinden gelen hizmeti bu bölgeden esirgemeyeceklerini de çok iyi biliyorum. Bölge Müdürlüğüne yeni atanan arkadaşımızı hiç tanımıyorum, ama adamcağız henüz koltuğuna oturmadan öyle enteresan suçlamalarla karşı karşıya kaldı ki aklınız şaşar. Sanki adamcağız burada dört dönemdir Belediye Başkanlığı yapıyor da sorunlara çözüm bulamamış gibi adama yüklenmek, insafsızlığın alası değil de nedir?

   Devletin parasını Kayınçolarına ödeyip onca araziyi alıp boş tutanlara kimse sesini çıkarmazken, henüz koltuğuna oturmadan göreve gelen Bölge Müdürünü suçlamak ne kadar kolay değil mi? Akrabalarının arazilerine onca parayı ödeyip boş tutanlar o paraları o bölge insanının hizmetine sunup terfi istasyonları yapsalardı, daha güzel olmaz mıydı? Hani o bölgenin insanıydı bunlar, hani o bölgenin insanını çok seviyorlardı, neden akrabalarının yerini satın alıp boş tutuyorlar da o bölgedeki tarım arazilerine su baskını olmaması için en ufak bir çalışma yapmıyorlar. Diyeceksiniz ki o alan DSİ’nin, peki akrabalarının arazilerini tüyü bitmemiş yetimin hakkını yiyerek satın almak görev alanlarına giriyor mu? Kalkıp DSİ’yi suçlamak kolay, nasıl olsa orada bürokratlar var, atarsınız suçu onların üzerine olur biter. DSİ o bölgede iki türlü yatırım yapmış bu yatırımlardan ilki, sulama kanalları projesi olup yüzde sekseni fiili olarak bitmiş. İkinci türü de kot farkı nedeniyle düşük olan arazilerdeki suyu Denize akıtmak için pompa terfi çalışmaları olmuş ve bu çalışmalarda da yüzde kırk beş seviyesine gelinmiş. Siz bu çalışmalarla ilgili Ankara’ya gidip ne yaptınız onu bir açıklar mısınız? Diye adama sormazlar mı? Zenginler için Golf Sahası yapmak için Milyonlarca lira harcamaya paranız var da gariban köylüler için harcamaya paranız yok mu?

    Bu dediklerim siyasetin yapmakla mükellef olduğu yanı, bunu başta Vezir Hazretleri yapmak zorunda, daha sonra da diğerleri, peki bu yazdıklarımı bizim basın camiası bilmiyor mu da sadece DSİ’yi sorumlu tutuyor. Bir kısmı hiç bilmiyor, sadece laf olsun torba dolsun türünden yazıp çiziyor ve ondan çuvallıyor. Bir kısmı biliyor ama sürekli yemlendikleri için topu taca atıp hedef değiştirmeye çalışıyorlar. Biz de son zamanlarda hastalarla, cenazeyle uğraşınca konuya el atamadık, ama bu kadar da olmaz dedirtecek haberleri görünce olayın doğrusunu yazmak zorunda kaldık. Kimse yalandan başkalarında suç aramasın herkes kendisine düşen görevi yapsın bakın o zaman bu şehir ne kadar rahatlar. Rabbena hep bana değil, Rabbena hep lena yani; Yarabbi sadece bana değil, “Rabbena” Rabbimiz hepimize ver demedikçe Allah vermez. Kalın sağlıcakla.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
3 Yorum
Adnan Bahadır Arşivi
SON YAZILAR