SAHABE HAKKINDA...
Sahabe nesli (Hz. Peygamber’in arkadaşları), İslam'ın ilk döneminde yaşayan ve onun vahiy sürecine tanıklık eden insanlar olarak, İslam tarihi ve ilim geleneğinde çok özel bir yere sahiptir. Bu nesil hakkında “ilim ehli değil, takip ve taklit ehlidir” iddiası derin bir analiz gerektirir ve bu iddiayı anlamak için sahabenin durumu, ilimle ilişkisi ve Hz. Peygamber’i takip biçimleri üzerine detaylı bir inceleme gerekir.
Sahabe, İslam'ın ilk muhatapları olarak doğrudan vahyin şekillendirdiği bir nesildir. Onların bilgi edinme süreçleri, bugünkü anlamda sistematik bir ilmi eğitimden ziyade doğrudan Hz. Peygamber’in rehberliğinde gerçekleşmiştir. Bu nedenle; sahabeler doğrudan kaynaktan bilgi alıyor, Hz. Peygamberi takip etmek onlara ilim tahsili için yetiyordu. Onlar takip ediyor, Hz. Peygamberi taklit ediyorlardı. O gün için ilim ehlinin en takdir edilen uç noktası da bu yönteme ve bu kadroya dahil olmaktı. Ashabı Suffe ise disiplinli bir eğitim alıyordu. Bugünün ifadesiyle; sahabe yaygın eğitim alıyor, ashabı suffe örgün eğitim yapıyordu. Daha net tarifle; sahabe, vahyi doğrudan Hz. Peygamber’den işitmiş, onun açıklamalarını dinlemiş ve bunları birebir uygulamaya çalışmıştır. Onlar için ilim, teorik bir uğraş olmaktan çok pratiğe dayalı bir yaşam biçimidir. O nedenle sahabe için; takip ve taklit ehli demek maksadı aşan bir ifade olmaz, aksine konuyu ifade eden tam bir tarif olur kanaatindeyiz.
Sahabe zihinlerinde vahiy merkezli bir ilim tasavvuru vardı. Vahiy, onların ahlaki, hukuki ve toplumsal tüm problemlerine çözüm sunuyordu. Bu, sahabenin vahye dayalı bir ilim anlayışına sahip olduğunu göstergesidir. O dönemin kültürü gereği sahabenin çoğu okuma yazma bilmemekle birlikte, çok güçlü bir ezberleme geleneğine sahipti. Bu nedenle ilim, yazıya değil hafızaya dayalı olarak aktarılıyordu. O günün şartları ve pratikleri düşünüldüğünde sahabenin Hz. Peygamberi takip ederek davranışlarını taklit ederek yaşam sistemi oluşturuyor, bunu da bilgiye dönüştürüp ilim haline getiriyorlardı. Gördükleri ve bu yöntemle sahip oldukları bilgiyi sorgulamak, yeni bilgi için zihni muhakeme yapmak gibi bir zorunluluk olmuyordu. Kısacası; ashabı suffe hariç disiplinli bir ilim tahsili söz konusu değildi, bu nedenle akademik kariyer de söz konusu olmuyordu.
Sahabenin Hz. Peygamber’i "takip biçimi" ve Hz. Peygamber’i “taklit etmesi”; onların ilim ehli olmadığını değil, ilim anlayışlarının Hz. Peygamber’in rehberliği altında şekillendiğini gösterir. Sahabe, Hz. Peygamber’i bir öğretmen, rehber ve örnek model olarak kabul etmişti. Onun davranışlarını ve sözlerini harfiyen uygulamaya çalışmaları, bir taklitten ziyade bilinçli bir öğrenme süreciydi. Kur’an da Hz. Peygamber’i “güzel bir örnek” (Ahzab 33:21) olarak tanıtmaktadır. Hz. Peygamber’in sünneti, Kur’an’ın pratiğe dökülmüş haliydi. Sahabe, onun davranışlarını izleyerek ilmi, ahlaki ve dini kuralları hayat biçimi haline getirmekteydi. Sahabe, vahiy ya da Hz. Peygamber’in uygulamaları konusunda anlamadıkları bir durum olduğunda konuyu direk olarak Peygambere sorma fırsatı buluyorlardı, bunun için de ilmi bir araştırma yapmaya ihtiyaç olmuyordu. Hz. Peygamber kendisine soru sorulmasından memnun oluyor, böylece de yanlış anlaşılmaların önüne geçiliyordu. Sahabenin soru sorma cesareti, onların sadece “taklitçi” değil, aynı zamanda öğrenmeye açık bireyler olduğunu da gösteriyordu.
Sahabenin ilim ehli olup olmadığını değerlendirirken, o dönemin şartlarını ve ilmin tanımını göz önünde bulundurmak gerekir. Sahabe döneminde bugünkü anlamda fıkıh, tefsir, hadis gibi disiplin ilim metodu henüz oluşmamıştı. Bu disiplinler, sahabenin birikimlerinin üzerine sonraki nesiller tarafından inşa edilmiştir. Sahabe, teorik değil pratik bir ilim anlayışına sahipti. Vahyin nasıl uygulanacağını öğrenme ve öğretme konusundaki gayretleri, onları bir anlamda ilim ehli kılar. O dönem için ilim ehli olmak bu süreci ve yöntemi ifade ediyordu. Sahabe arasında özellikle Hz. Aişe, Abdullah b. Mes’ud, Abdullah b. Abbas gibi isimler, derin bilgileriyle ve ilmi konulardaki katkılarıyla öne çıkmıştır. Bu isimler, sonraki İslam ilim geleneğinin temel taşlarını oluşturmuştur. Adı geçen bu sahabeler diğerlerine göre disiplinli bir ilim geleniği oluşturmuşlar, bugüne bile ışık tutacak bilgi kaynağı sunmuşlardır.
Hz. Peygamber’in vefatından sonra sahabe, ilim ve hikmetlerini ortaya koymuş, fetva vermiş ve İslam'ın yayılması için aktif bir rol oynamıştır. Bu, onların yalnızca “taklit ve takip ehli” olmadığını, aynı zamanda ilmi sorumluluk taşıyan bireyler olduğunu anlatmaktadır. “Sahabe ilim ehli değil, Hz. Peygamber’i takip ve taklit ehlidir” ifadesi, sahabenin ilim anlayışını doğru anlatsa bile eksik bir şekilde değerlendirme riski taşır. Sahabe, Hz. Peygamber’den doğrudan öğrenen, vahiy sürecine tanıklık eden ve bunu pratiğe döken bir nesildir. Onların bilgi ve öğrenme süreçleri, bugünkü sistematik ilim anlayışından farklı olsa da, bu durum onların ilim ehli olmadıkları anlamına gelmez. Bilakis, onların rehberliği İslam’ın sonraki nesillerde ilim geleneği haline dönüşmesini sağlamıştır. Taklit ettikleri şey, bilinçsiz bir uyum değil, vahiy ve sünnetin pratik rehberliğidir. Özetle; sahabe Peygamberi takip ederek ve davranışlarını taklit ederek bir ilmi yöntem oluşturmuşlar bunu da günün yaygın eğitimine dönüştürmüşlerdir.
Sahabeyi sevmek Müslüman için uygun ve gerekli bir duygu ama kutsallaştırmak doğru değildir. Sahabeyi taklit ve takip ehli olarak görmek doğru bir tespit ama ilimden yoksun kabul etmek haksızlık olur. Tespitleri doğru yapmak, her değeri hak ettiği yere koymak gerekir. Haksız değerlendirme yapmak haddi aşmak olur. Sahabeyi eleştirmek haddi aşmak olmaz ama haksız bir değerlendirme yapmak şımarıklık ve haddi aşmaktır. Sahabeyi değerlendirirken önce kişinin kendisini tartması gerekir.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.