Ticari İşletmeler neden batar..
Yoğun iş trafiğinden yorulup, hayli yorgun düşünce, birkaç arkadaşla birlikte hafta sonu dinlenmek amacı ile şehir dışına çıktık. Gittiğimiz yerlerde bir yandan ziyaret, diğer yandansa şehrin ekonomik durumu, sosyal durumu ve siyasal durumu ile ilgili oralardaki arkadaşlara sorular yöneltip, şehrimizdeki durumla kıyaslama fırsatı bulduk. Siyasal yapı üç aşağı beş yukarı aynı, ancak ekonomik durum biraz farklı.
Şehrimizde son zamanlarda ekonomik sıkıntıya düşen firma sayısı hayli fazla, burada üzerinde durmamız gereken konu şu; küresel kriz ile birlikte batan işletme sayısı mı daha fazla yoksa ayağını yorganına göre uzatmayanlarmı? Ya da yaptıkları ticareti kuralına göre yapmadıkları için ticari hayattan çekilmek zorunda kalanlar mı fazla? Birde işi üçkâğıda verip, küresel krizi bahane edip, ödemelerini yapma imkânı olduğu halde yapmayanlar, piyasadaki ekonomik dengeleride ciddi anlamda alt üst etmekte.
Şehrimizde, batan işletmelerin büyük bir kısmı rakip firmalarla rekabet ederken, ölçüyü kaçırmalarından aradan çıkmışlardır, bu bütün sektörler için geçerli. Örneğin adam ürettiği malın maliyetini bilmesine rağmen, sırf rekabet edebilmek için, maliyet fiyatının altına mal satıp, rakip firmayı aradan çıkaracağını sanıyor. Bunu yapabilmek için, sürekli öz sermayeden takviye yapılıyor veya banka kredisi kullanılıyor, bu arada da kendisi aradan çıkıyor. Ondan sonra da çıkıp küresel krizden, haksız rekabetten bahsediyor. Hani derler ya hesabını bilmeyen kasap, elinde kalır masat. Bizim hesap da aynen öyle, birde adam sırf kendini büyük tüccar gösterebilmek için hiç gereği olmadığı halde lüks plazalar, ofisler, arabalar alıyorlarsa toparlanma şansları hiç yok demektir.
Gittiğimiz şehirlerde, ekonomik hacimsel bir daralma var. Ancak kimse birbiri ile gereksiz yere rekabet yapıp, üç kuruşa mal ettiği emtiayı iki kuruşa satmıyor. Yahut sırf gösteriş olsun diye lüks ofisler, plazalar, alışveriş merkezleri yapılmamış. Bir işletme kurmak isteyen işadamı, ilk önce bölgenin ihtiyacına göre fizibilite yaptırıp, ona göre yatırım yapmış. Bir örnekle açıklamak gerekirse; şehrimizde her yıl üç beş tane özel öğrenci yurdu açılmakta. Bunu yapan arkadaşlarımız, işi yapmadan önce mevcut yurtların doluluk durumuna bakıp, kaç öğrencileri olduğunu, gelir gider dengelerinin ne olduğunu bakmadan işletmeyi açıyorlar. İşletmeyi yapmak büyük bir ekonomik yük, yaptıktan sonra öğrenci bulmak çok daha zor. Öğrenci bulduktan sonra işletmeciliğini yapmak ise apayrı bir dert. Bu saydıklarımı gören işletme sahibi, ilk iş olarak öğrenci bulabilmek için fiyatları aşağıya çeker ve öğrenci bulur. Ancak aldığı ücret, maliyetin altındadır. Bu sefer, başlar maliyeti aşağıya çekebilmek için, işin kalitesinden ödün vermeye. Bu yönetmeliğin istediği personeli azaltmaktan tutun da, yeme, içme, ısıtma gibi gider hanelerinden kısmayla devam eder. Bu kez öğrenci, kalitenin düştüğünü görüp, yurdu terk eder, işler gerilemeye başlar. Bu seferde, bizim işletme sahibi başlar küresel krizden, haksız rekabetten bahsetmeye! Suçlu kendisi olduğu halde, suçu başkalarında arar. İşte size ekonomik krizden bir kesit, çözün, çözebilirseniz.
İnancımızda bir söylem vardır; ayağınıza taş değdiğinde kalbinizi yoklayın diye, bu söylemi kendimize ilke edinip, ona göre hareket edersek sıkıntılarımız daha az olur. Ya inandığımız gibi yaşayacağız, ya da yaşadığımız gibi inanmaya başlayacağız. Tercih bizim, suçu başkalarında aramayalım. İyi haftalar
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.